İNGİLTERE Kralı Charles'ın, Prens olduğu dönemde sık sık körfez ülkelerine gittiğini gördük. Suudi Arabistan'da Arap müziği eşliğinde, Arap kıyafetleri giyerek, eline de kılıç alarak oryantel dans yaptığına dair videolar ortalığa saçıldı. Bizzat Başbakan'ın isteği üzerine, Arap ülkelerine gidip raks ediyordu Charles. Çünkü bir dansla yüzlerce milyar dolarlık Arap parası, Londra'daki bankalara veya fonlara geliyordu. Londra'nın yarısı Arap'tı. Nişantaşı gibi en lüks semti Chelsea'nin tamamı Arap'tı. O yüzden, Müslüman ülkelerden gelen trilyon dolarlar aşkına Londra Belediye Başkanı'nı bile Müslümanlardan seçiyorlardı.
Tony Blair Başbakan olduğunda, Arap Bankalar Birliği üyeleri ile körfezde toplantı yaptı. Yeni bir tahvil çıkarmışlardı. "Arap ülkelerinden bu tahvil sayesinde 2 trilyon dolar bekliyoruz" diyordu o toplantıda Blair. Arap bankacıların gözünün içine bakarak hem de. Konuşmasına da "Esselamünaleyküm" diye başlıyordu.
Eğer Araplardan trilyon dolar gelecekse, Hristiyan Başbakan, sadece Müslümanlara ait selamı da verir, hatta gerekirse namaz için kıbleye de döner, dinini de satardı.
Margeret Thatcher, İngiltere başbakanıyken, Suudi Arabistan'a, İslam ülkelerine gittiğinde başına türban takar, ülkeden ayrılana kadar çıkarmazdı. Londra'ya döndüğünde yüzlerce milyar doları bavuluna dolduracaksa, çarşafa bile girerdi. İngiltere'de emlağa en büyük yatırımı Araplar yapıyordu.
Satışlarda patlama yaşanıyordu. Tahviller, hisse senetleri, mekanlar, futbol kulüpleri, aklınıza ne gelirse önüne geleni Araplar alıyordu. Gerekirse tuvalet kağıdından, donlarına kadar ne varsa Araplara satacak kafadaydı İngilizler.
BAE şeyhi Maktum'u, Londra'ya, onun için bir parkta ağaçlar yerle bir edilerek hazırlanmış helikopter pistine indiğinde Kraliçe kırmızı halıyla karşılıyordu. Şeyhin Londra'da 150 milyar dolarlık gayrimenkul yatırımı vardı.
Hatta Şeyh Maktum'un karısı Prenses Haya, kocasına boşanma davasını Londra'da açacak kadar kendini İngiliz hissediyordu. İngiliz mahkemesi de Şeyh Maktum'a 730 milyon dolar boşanma tazminatı cezası veriyor, paralar İngiliz bankasına yatıyordu. Sistem muazzam, Arap ülkelerinden tonlarca parayı "Hüpp!" diye çekmek kolay ve vatanseverliğin dibiydi. Aynı Şeyh Maktum İstanbul'da, şu anda Zorlu Center'ın olduğu arsayı 2 milyar dolara aldığında bizim laik kafalar ve Doğan medyası ayağa kalkmıştı. "Yeşil sermaye, irtica parası bu memlekete giriyor" diye saldırıyorlardı. Şeyh Maktum, 2 milyar dolarını alıp kaçmıştı.
Bizdeki Batı hayranı ittihatçı kafalar, bu ülkeye Arap parasını sokmanın vatan hainliği olduğunu kafalarına çakmışlardı.
Batı hayranıydılar ve onların kahramanca kovduğu yeşil paraların binlerce katı, Batı'ya, Londra'ya akıyordu. Böylece hayranı oldukları Batı'ya yüzlerce milyar dolar kazandırıyorlardı.
Ardından da o Batı ülkelerine koşup borç dileniyorlardı. Aynı kafalar bugün de aramızda geziyor. Katar'dan para geliyor diye çıldıranlar ve her fırsatta yerden yere vuranlar var.
Bunlardan biri de Mister Kemal. Aklına estikçe Arap parasını, Katar'ın bu ülkeye gelen milyar dolarlarını yerden yere vuruyor. Ardından Arap ülkelerinin, Suudlar'ın, Katarlılar'ın trilyon dolar yağdırdığı İngiltere'ye gidip, kapı kapı fonları, tefecileri, bankaları gezip "Para" dileniyor. Avuç açıp istediği para, Araplar'ın, Katarlılar'ın Londra'ya yatırdığı dolarlar. Bize doğrudan gelirse "Tü kaka", gidip İngilizden yalvararak faiziyle "Hüpledikleri" Arap sermayesinden dolaylı borç istersek mübah...
İşte bu kafalar ülke yönetmeye talip.
Mister Kemal kendi devletini uyuşturucu taciri olmakla suçlarken, Londra'da dünyanın en büyük uyuşturucu para aklayıcısı ülkeden borç dilenip "Temiz para getireceğim" diyor. Okyanusta Cayman adaları, Virgin adaları gibi çok sayıda dört tarafı denizle çevrili küçük toprak parçalarına sahip İngiltere. Bu adalarda kurduğu finans sistemi sayesinde uyuşturucu baronları ellerini kollarını sallayarak, sorgusuz sualsiz kara paralarını aklıyorlar. Mesela böyle bir İngiliz adasının nüfusu 800 ama küçücük toprak parçasında tam 800 bin şirket var. Kendi ülkesini uyuşturucu satmakla suçlayacak kadar akıl tutulması yaşayan Mister Kemal, dünyanın en büyük uyuşturucu para aklayıcısı ülkede "Para" dilenecek kadar da kendini tutarlı hissederek, ülke yönetimine talip oluyor.
Bir İngiliz atasözü "Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer" der. Çok sevdiği Londra'da faizci fonlarla masaya oturan Mister Kemal bunu bilmiyor mu? Yoksa sadece ünlü İngiliz atasözü "Armağan edilen atın dişine bakılmaz"ı mı biliyor?