DÜNYA çevrimiçi kullanışlı elemanlar döneminin zirvesini yaşıyor. Mesela FETÖ terör örgütü mensupları cennete gideceklerini zannederek liderleri ne derse onu uyguluyor. Öyle bir hale geldiler ki "Vatan sevgisi imandandır" hadisini bile bile bu vatan topraklarını, Meclis'ini, insanlarını savaş uçaklarıyla bombaladılar. Son olarak Enes Kanter denen hain, Atina'da "Haçlı" Yunan bayrağına sarılacak ve bunu hiç utanmadan yayınlayacak kadar alçaklaştı.
Cennete girmeyi bekledikleri kara toprağın altına indiklerinde onların "Gelin bakalım vatanını satan, CIA'ya çalışan kullanışlı hain elemanlar" diye karşılanmaları kaçınılmaz olacaktır.
DEAŞ terör örgütü uğuruna can verenleri de aynı akıbet bekliyor. Çünkü onlar da "Allah" adına öldürerek öldüklerini zannederken, Haçlı-Siyonist oyununun bir parçası olduklarını şu anda toprak altında görüyor ve yanıyorlar. Öyle bir çevrim içi kullanım var ki, ancak ahmaklar bunun bir parçası olabilir. Çünkü aslında her şey ortada...
Gözler görmüyor, kalpler mühürlenmiş. Bakın Fransız Lafarge çimento fabrikasının, üretim yaptığı Suriye'de DEAŞ'a yüzmilyonlarca dolar aktardığı ortaya çıktı. Belgelerle ispatlanan bu milyon dolarların, Fransız istihbaratının bilgisi doğrultusunda DEAŞ'a verildiğini fabrikayı yönetenler itiraf etti. Peki bu itiraf nerede geldi? Tabii ki Amerikan mahkemelerinde...
ABD'de açılan davada Fransız şirketin CEO'su bunları açık açık anlattı. Peki sonuçta ne oldu?
Amerikan mahkemesi, Fransız çimento şirketi Lafarge'ı 770 milyon dolar ödemeye mahkum etti. Peki DEAŞ'ı kim kurdu? Bu sorunun cevabı en yetkili ağızdan geldi. Amerika Birleşik Devletleri Başkanıyken Trump kameralar önüne çıktı "DEAŞ'ı biz kurduk" dedi. Olayın çevrimiçi boyutuna bakar mısınız? DEAŞ'ı kuran Amerika, DEAŞ'a para yağdıran Fransız şirkete 770 milyon dolar ceza kesiyor ve bu parayı da DEAŞ'la savaştırıp birbirine kırdırdığı Suriye'deki PKK'ya gönderiyor. Kimi "Allah için öldük" kimi de "Yeni vatan kuracaktık onun için öldük" diye sevinirken, kefen paraları bile, kurucuları ve kullanıcıları tarafından, mahkemeler yoluyla bile tahsilat yaparak sağlanıyor. Mezara giren giriyor, kullanıcının umurunda bile değil. Onun derdi komuta ettiği kullanışlı elemanlar sayesinde ele geçirdiği Suriye petrolleri bitene kadar orada kalmak, yeraltı zenginliklerini, tüm dünyaya göstere göstere çalmak. Büyük kullanıcı, Kandil'de teröre dibine kadar batmış elemanı Suriye'ye göndererek, adını değiştirdiği terör örgütü PYD'nin başına getiriyor. Harf oyunları ile bile teröristleri kullanıp, dünyaya insan hakları, demokrasi dersi ve öğütleri verirken, dünya tarihinin en büyük soygunlarını gerçekleştiriyor. İran'da PKK'nın kolu PJAK'ın liderliğine Leyla'yı getiriyor. Sonra o Leyla İran'da, kadın isyanların öncüsü oluyor.
Yüzlerce kişinin ölümüne sebep olup, İran'ı Amerika adına karıştırıyor. Sonuçta tüm yollar "Bas bas dolarları Leyla'ya" diyen kullanıcıya çıkıyor.
Başkan Erdoğan dün Diyarbakır'da tarihi bir konuşma ve açılışlar yaptı. Çocukları kaçırılan Diyarbakır annelerini gündeme getirdi. Kürt çocuklarını Amerikan çıkarları ve dolarları aşkına kaçırıp, Washington aşkına ölüme gönderen, binlerce annenin ahını almış bir örgütten bahsediyoruz. Hepsi çevrimiçiler ve kullanıcı hangi düğmeye basarsa oraya gidiyorlar.
Amerikan kullanıcının bir numaralı elemanı PKK'nın siyasi kanadı HDP ise bizim muhalefetin kurduğu masanın altında "Şu aday olsun, Türkiye devletini bu yönetsin" diye bağırıyor, adeta ona teslim oluyorlar. O masadan "Ne işimiz var Libya'da" diye bağırıyorlar. Niye? Çünkü Libya ile hidrokarbon anlaşması yapmışız.
Artık Libya petrollerini, doğalgazını biz arayıp bulup, işletip, kar ortaklığı yapacağız. Onun için Dışişleri Bakanımız "Bu anlaşmadan dolayı dünyada kuduranlar var" diyor.
Evet kudurmuşluğunu gösterecek kadar hırlayan ve havlayanlar enflasyonu var Batı'da. Çünkü çıkarılmayı bekleyen Libya doğalgazının belirlenmiş rezerv değeri tam 30 TRİLYON DOLAR. Petrol rezervlerini de siz düşünün. Varil başına bir doları, kan gölüne çevirdikleri ülkeye verip, 99 doları kendi şirketlerinin cebine atan Batı'nın çakal kullanıcıları, "Yarı yarıya" ve "Kazan kazan" modelini seçen Türkiye'nin bu 30 trilyon dolara ortak olmasına çıldırıyor.
Ağızlarından salyalar akıtarak havlıyorlar.
Bizim muhalefet de Amerikan komutasındaki eleman PKK'nın siyasi kanadıyla iş tutup, Pensilvanya'da hamburger yiyip, hem "Batı'nın yanında olmalıyız" hem de "Ne işimiz var Libya'da" diyerek adeta "Çevrimiçi" olanların kervanına katılıyor.
Hem de bu devleti yönetmeye talip olarak!