Güneş doğarken
DEMİREL Başbakandı. Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile birlikte, İngiliz mevkidaşı Harold Wilson ve Dışişleri Bakanı James Callaghan ile 31 Temmuz 1975'te Helsinki'de görüştü. Yıllar sonra İngiltere'nin açıkladığı görüşmenin gizli tutanaklarında Demirel ABD'nin silah ambargosundan yakınıyordu. İngilizler'den silah istiyordu. "Lütfen" diyordu.
15 Mayıs 1978'de 10 Downing Street'te, İngiliz Başbakan'ın evinde bir misafir vardı.
O misafir dönemin Başbakanı Ecevit'ti.
İngiltere'de Başbakanlık koltuğuna oturan James Callaghan'a çağrı yapıyordu.
Ambargo uygulayan ABD silahlarına alternatif olarak, İngiltere ile ortaklaşa Türkiye'de silah üretmeyi teklif ediyordu.
Karşılığında ne verecektik? Yıllar sonra açıklanan İngiliz arşivleri belgelerinde Kıbrıs'ta Maraş'ın açılmasına Türkler'in izin vermek istediği belirtiliyordu. O belgelerde Ecevit'in, "Bu 30 bin Kıbrıslı Rum'un, Ada'nın en zengin bölgesine yerleşmesi anlamına gelir. Değeri ölçülemez" ifadesine yer veriliyordu.
10 yılı aşkın süredir bu ülkede mermi fabrikası bile kurdurmayanlar, "Siz tarım ülkesisiniz. Ne yapacaksınız silah fabrikasını, bizden alırsınız" diyenlerin kapısında yalvardık. İkinci el, kullanılmış silahları bize vermeleri için diz çöküp ağladık. Ortak bir silah fabrikası kurabilmek için dahi İngiliz belgelerinde olduğu gibi neleri feda etmeyi göze aldık.
Dönüp bakmadılar bile. Tam tersine her dediklerini yapmamıza rağmen silah ambargoları uyguladılar. Benim askere gittiğim dönemlerde, yani 90'larda dahi Türk ordusu 2. Dünya Savaşı'ndan kalmış ve hibe tahta mavzerlerle eğitim veriyordu.
Acınacak durumdaydık. Bağımsız değil, tam bağımlıydık. Koskoca Türkiye'yi kucaklarına almışlar, "Sadece domates, patates üreteceksin" diyerek tokatlıyorlardı. Hem ülkemize saldıran teröristleri besliyor, silaha boğuyor, hem de "Ne işiniz var silahla" diye adeta alay ediyorlardı.
Rize'de dün tarihi bir gün yaşandı.
Roketsan'ın geliştirdiği yerli füze TAYFUN test edildi. Rize-Artvin havalimanında, Milli Savunma Bakanlığı'na ait apronda güneş doğarken karadan denize yeni füzemiz ateşlendi. Yapay zekaya da sahip füze yüzlerce km. uzaklıktaki hedefini tam isabetle vurdu. Daha nice füze denendi, envantere girdi ve göreve hazır. Akıncı SİHA'lar yerli füzelerimizle hem yurtiçinde hem sınırların çok ötesinde dosta düşmana "Türkler geliyor" diye mesaj yağdırıyor.
Savunma sanayiinde dışa bağımlılığımız yüzde yüzden, yüzde 20'ye düştü. Kendi tankımız, topumuz, tüfeğimiz, denizaltı, savaş gemisi ve helikopterlerimizle dünyanın en güçlü orduları arasına girdik.
Bizim ürettiğimiz yeni nesil savaş uçakları da yolda. Çok yakında yüzde yüz yerli üretimle tam bağımsızlığı yakalayacak bir Türkiye geliyor. Peki tüm bunlar nasıl gerçekleşti. Madem yapabiliyorduk, neden bugüne kadar uyuduk? İşte bu soruların cevabı Başkanlık sisteminde yatıyor. Düne kadar koalisyonlarla yönetilen Türkiye'de, tabanca üretmeye kalksan, sadece bunun için proje geliştirsen, bürokraside masadan masaya, odadan odaya gezerek kaybolup gidiyordu. Çünkü koalisyonlar döneminde projeleri ABD ve Batı adına kaybetmek çok kolaydı. Komisyonlardan başlayıp, alt komisyonlara havale ederek elden ele gezdirdiğin her proje bir süre sonra buhar oluyordu. Başkanlık sistemi bu buharlaştırma operasyonunu ortadan kaldırdı. Erdoğan, savunma sanayiini direk Başkanlık sistemine bağlayarak, tüm bürokrasiyi ortadan kaldırdı.
Yani kaybolmayı tamamen sona erdirdi.
Kısa bir sürede savunma sanayiinde yüzde sıfırdan yüzde 80 yerli üretime geçtik. Artık sadece kendi savunmamızı geliştirmiyor, dünyanın birçok ülkesini de silah ve bunların Türk yazılımlarıyla Ankara'ya bağlıyoruz.
Batı için kahredici bir tablo her gün yüzlerine şamar gibi iniyor. O yüzden "Türkler savaşların seyrini değiştiriyor" diyen İngiliz savunma bakanları, Amerikan askeri uzmanları ekranlarda kol geziyor. "Türkler dünya arenasında kurulan her masada söz sahibi oldu" diyen stratejist enflasyonu yaşanıyor bugün. Ve dahası petrol için 100 yıldır açılan her kuyunun bulunduğu bölgeyi kan gölüne çeviren batı akbabalarını, Türkiye önünde diz çöktürecek "Enerji üssü Türkiye" geliyor. Batı'nın Türkiye'ye bağımlılığı her geçen gün artıyor ve artacak. Enerjide Batı'ya nasıl diz çöktüreceğimiz konusu önümüzdeki günlerde Türkiye'nin gündemi olacak.
Güçlü liderle "Türkiye yüzyılı" başlıyor.
Eh yani! Tabii ki açık açık Türkiye'de "Başkanlık sistemine ve Erdoğan'a hayır" diyen koalisyoncu muhalefeti desteklediğini belirten bir Batı olacak.
Normal! Güneş doğarken fırlatılan Tayfun füzesi hayırlı olsun. Türkiye fırtınası yolda!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Katiller panikte (25.11.2024)
- CHP'ye Trump darbesi (24.11.2024)
- Yumruklar konuşuyor (21.11.2024)
- Musk savaşı başladı (18.11.2024)
- "Trump; "Ben deliyim" (16.11.2024)
- İyiler de kazanır ama... (14.11.2024)
- Ödleri neden patlıyor? (11.11.2024)
- “Türkiye Günleri” yolda (09.11.2024)
- Trump namlunun ucunda (07.11.2024)
- Amerikan "ot"ları (04.11.2024)