BİZDE Batı hayranı kafalar hep "Ahh" çeker. Yıllarca bu ülkede köşe yazan, aydın geçinen, Batı'nın localarında yer kapabilmek için birbirini ezen, "Medeniyet ve zenginlik orada" diye haykıran nice yerlimizi dinledik. Kimi gazetelerden, kimi ekranlardan ecdadımızı yerden yere vurup, Osmanlı düşmanlığında tavan yaparken, Batı'yı göklere çıkardı. Öyle tohumlar ektiler ki bu topraklarda "Artık bu ülkede yaşamak istemiyorum.
Batı ülkelerinden birinde hayatımı devam ettireceğim" diyen nice tipleri doğurup önümüze koydular.
Geçtiğimiz günlerde eziklerimizden biri "17.5 milyon nüfuslu Hollanda'nın bile milli geliri bizim dört katımız" diyerek ülkesine saldırıyordu. Halbuki Batı sömürerek ve öldürerek zengin olmuştu.
Onların insan hakları-demokrasi söylemlerinin zemininde katliam ve kan gölü vardı.
Bunları ne araştırdılar, ne okudular, ne de duymak istediler. Bize övgüyle bahsedilen, ekonomisi örnek gösterilen ülkelerden biri olan Hollanda'dan ilginç bir açıklama geldi dün. Hollanda Merkez Bankası "Asya ve Afrika'da insanların köleleştirilmesine banka olarak katkımız var. Özür dileriz" dedi. Hollanda Devleti Afrika ve Asya'da milyonlarca insanı öldürerek, köleleştirerek, satarak bugünkü noktaya gelmişti. Ancak devlet olarak hala özür dilememekte inat ediyor.
"Evet biz sömürdük ve katliam yaptık" diyorlar ama yıllardır "Özür dilesek mi" diye tartışıyorlar. Bahaneleri de komik. Neymiş "Devlet özür dilerse toplum kutuplaşır" imiş! Tam bir komedi. Bu barbarlar, girdikleri ülkelerde ne altın, ne gümüş ne de elmas bıraktılar. Afrika'da İngilizlerle sömürme aşkına savaşırken bile kendi askerlerini değil, köleleştirdikleri yerlileri cephe önüne sürerek milyonlarcasını ölüme gönderdiler. Öyle bir ülkeydi ki bu Hollanda, Merkez bankası bile köle ticaretine giriyor, insanlara pranga vurarak zengin oluyordu. Siz hiç "Köle ticareti yapan Merkez Bankası" duydunuz mu? Veya bunları anlatan bir Allah'ın kulunu?
Hollanda Merkez Bankası Başkanı Klaas Knot'un, Amsterdam'da köleliğin kaldırılması nedeniyle düzenlenen ulusal anma töreni sırasında bankanın kölecilik geçmişindeki rolü için özür dilemesi, rezilliğin ve insanlık dışı katliamların itirafıdır. Hollanda Kralı Willem-Alexander'ın da altından bir arabası var. Amsterdam kent yönetimi yıllarca insanları öldürerek, köleleştirerek, satarak, Afrika madenlerini soyup ülkesine altın taşıdı.
1898'de de o kanlı altınlardan yapılan bir at arabasını Kraliçe Wilhelmine'ya hediye etti.
İşte şu andaki Kral Willem her yıl bu kanlı altından at arabası ile parlamento binasının açılışı törenine gidiyordu. Bizdeki zavallı Batıcı kafaların medeniyet-insanlık, özgürlük abidesi gördüğü ülkelerden biri olan Hollanda'nın Kralı gelen tepkilere dayanamadı. Kölelik çağrışımı' nedeniyle altın arabayı kullanmayacağını açıkladı. Vay be idi durumlar. Ne büyük (!) fedakarlık ve insanlık gösterisiydi bu. Peh peh idi durumlar. Hollanda Merkez Bankası için kölelik soruşturması bile açıldı. Dünyada böyle bir soruşturma yoktu. Merkez Bankası'nın kölelikle ilgisi ne olabilir demeyin. Bankaya ilk başlangıçta sermaye lazımdı. Asya ve Afrika'da kahve, kakao, kauçuk ve şeker kamışı ticaretini kapsayan "plantasyon köleliği" ile doğrudan bağlantılı girişimciler Merkez Bankası'nın sermayedarları, yani sahipleri oldu.BBC'de dün bir haber vardı. Aynen şöyle diyordu; "Hollanda 17. Yüzyıl'da, dünyanın en büyük köle tüccarlarından biriydi. Hollandalılar, 15 ile 19. Yüzyıl arasında 12 milyon Afrikalıyı köle olarak sattılar. Araştırmalara göre, 1650 - 1675 yılları arasında Yeni Dünya'ya yapılan tüm köle nakillerinin yarısından Hollandalı tüccarlar sorumluydu."
Asya'da da, yaklaşık 1 milyon 135 bin kişiyi köleleştiren ve neyi var neyi yok soyarak bugünkü zenginliğe kavuşan Hollanda'yı övüyor bizim Batıcı İttihatçı kafamız. "Milli geliri bizden dört kat büyük" diye.
Osmanlıyı ve şu anki devletini de yerden yere vuruyor. Halbuki ecdad, gittiği her yere özgürlük getirdi. Soymadı. Dillerine dinlerine hiç dokunmadı. Batı'nın sömürgeci katillerinden korudu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de asla sömürgeci olmadı. Gittiği her ülke de "Siz de kazanın biz de" sloganıyla kapıyı çaldı. Dünyanın her yerinde mazlumlara kucak açtı. Batı, karıştırdıkları ülkelerde savaştan ve ölümden kaçanlara kapılarını kapatırken Türkiye kucak açtı. O çok övdükleri Batı bugün sınırlarına giren mültecileri makineli tüfeklerle tarayarak öldürmeye başladı.
Başbakanları, kadın-çocuk onlarca mülteci öldüren askerlerini "Kahramanlar" diye tebrik etti. O alçak Batı'nın kapılarını açtığı, öpüp kokladığı, ekmeğini paylaştığı, besleyip büyüttüğü ve milyarlarca dolar akıttığı yok muydu? Tabii ki vardı. Türkiye'ye saldıran kanlı katil teröristler!..