TÜRKİYE Uzay Ajansı kurulduğunda tüm dünyada kahkahalarla gülünebilecek bir olayla karşılaştık. Bizim vizyonsuz, öngörüsüz, geleceği okumaktan bihaber, "Sıfır proje" ustası muhalefetimiz, hem iktidara talipti, hem de "Ne işimiz var uzayda" diyordu.
"Ne işimiz var Libya'da, Suriye'de, Karabağ'da, Akdeniz'de" şeklindeki çıkışlarını anlamamız mümkün değildi. Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendiren tüm operasyonlara karşı çıkıyorlardı. Hatta savaş uçağı, insansız hava aracı, uçak gemisi yapmamızdan, silah üretmemizden bile rahatsızdılar.
Türkiye'nin savunmasına fayda sağlayacak, dışa bağımlılığı bitirecek, özgürleştirecek her türlü silah, tank, oçak üretimimizi sanki yabancı firma elemanı gibi dünyada itibarsızlaştırmak için kendini yırtıp parçalayan bir muhalefet yeryüzünde hiçbir ülkede yoktu.
Son olarak İşin içine kattıkları uzay karşıtlığını anlamak içinse tüm dünyadaki akademik kurumlar bile yetersiz kalırdı.
Halbuki dünyada 20 ülke uzayla yakından ilgileniyor, uzay çalışmaları yapıyordu. Türkiye, Azerbaycan, Pakistan gibi dost ülkelerle de işbirliğine girerek uzayda yerini almaya, Ay'a ilk vatandaşlarını göndermeye hazırlanıyordu. Gurur duyulacak bir olay, bizim muhalefeti kahrından öldürüyordu.
Uzayda şu an büyük bir yer kapma savaşı vardı. Çin de bu savaşın içine dahil olmuş, liderliği kapmak için tam 300 bin kişilik bir uzay ordusu kurmuştu. Bu rakam NASA'nın 18 katıydı. Artık uzay istasyonları ve laboratuvarlar fırlatıyordu. Dünyaya yakın asteroidlerden numuneler almaya hazırlanıyordu. Bu asteroidlerde trilyon dolarlık madenler olduğu NASA tarafından açıklanıyordu.
ABD ve Rusya Mars-Jüpitere yolculuğa hazırlanıyordu. Güney Kore, Japonya, Hindistan ve Birleşik Arap Emirlikleri dahi kendi Ay'a çıkartma için kolları sıvıyordu. Atmosferin üzerine Uzay istasyonları inşa etmek için başka ülkeler de sıradaydı.
1967'de BM Dış Uzay Anlaşması imzalanmıştı.
Buna göre uzayın hiçbir yeri herhangi bir ülke tarafından sahiplenilemezdi. 1979'daki BM Ay anlaşmasından ise uzayın ticari amaçlarla kullanılamayacağı belirtiliyordu.
Ancak ABD, Rusya ve Çin bu maddeleri şimdiden delip çöpe attı. Çünkü dünyanın üzerinde trilyon dolarlar uçuyordu.
BBC uzay savaşlarında gelinen paylaşım kavgasını "ABD, ülkelerin Ay'daki madenlerden işbirliği içinde nasıl yararlanabileceklerini açıklayan Artemis Anlaşması'nı öne çıkarıyor.
Rusya ve Çin ise ABD'nin uzay için kural koyma hakkı olmadığını belirterek anlaşmaları imzalamayı reddediyor" cümleleriyle açıklıyordu. Uzayda kavga ve rant büyüktü.
ABD, Sovyetler Birliği, Fransa ve Japonya uzaya giden ülkelerdi. Çin son 10 yıl içinde 200'den fazla roket fırlatarak açığını kapatmaya çalıştı. Ay yüzeyine önceki ABD bayraklarından daha büyük bir Çin bayrağı dikti.
Dünyadan peş peşe uydular uzaya fırlatılıyor. Çok sayıda ülke uzayda uyduya sahip olmak için yarışıyor. Hem bu uydulardan rakipler, düşmanlar gözleniyor, hem de askeri amaçlı kullanıma hazırlanıyor.
Gelecekte uydulardan lazerle dünyaya müdahale günlerine, filmlerdeki gibi tanık olacağız.
Artık uzun menzilli füzeler uzaydan yönlendirilecek.
Ve bir başka gerçek daha...
Dünyada otomobillerden tutun, cep telefonlarına kadar, çalışması için gerekli olan ve az bulunan lityum, Ay'ın yüzeyinde kaynıyor. Enerji ve maden savaşları artık, bir yüzyıl sona ermeden uzayda yaşanacak.
Erken davrananlar, geleceğin dünyasında enerji imparatoru, geç kalanlar ise BAĞIMLI olacak.
Bunları göremeyen, karşı çıkan, alay eden, itibarsızlaştırmak için kendini paralayan bir muhalefetle, uzaya konmuş dünya devleri karşısında mücadele... Böyle bir tablo insanın tüylerini diken diken ediyor. İzmir'i saran, Haliç'te patlayan kokuyu bizlere çektiren bir anlayıştan da "Ne işimiz var uzayda" cümlesini duymak da normal.
Yadırgıyoruz ama bunu da yapmamak lazım. Baksanıza Metrobüsleri bile vatandaşa ittiriyorlar artık. "İktidara geldiğimizde ite kaka uzaya gidilmez" düşüncesindeler herhalde. Kendi ittihatçı yani Batıcı ve üretmekten uzan montajcı zihniyet ve icraatları açısından bir yerde haklılar! Bu kafalar değil miydi, yıllar önce 12 Ada bize verildiğinde "Ne işimiz var orada" diyen...