HİÇ beklemedikleri bir savaştı.
Ukrayna-Rusya savaşının gösterdiği en bariz gerçeklerden biri de Avrupa'nın acizliğiydi. Bugüne kadar ekmek elden su gölden misali refah içinde yaşıyorlardı. Kendilerini güvende hissediyorlardı. Rusya'nın bu kadar yakında bir yerlere saldırabileceğine hiç ihtimal vermiyorlardı. Onları koruyan NATO'ya sövüyor, "Beyin ölümü gerçekleşti" yani "Bitti" dahi diyorlardı.
Ancak şu an kafalarına dank eden acı bir gerçekle yüz yüzeler. Bir yandan milyonlarca yeni göçmene kapılarını açmak zorunda kaldılar. Bunun maliyeti onlara ne olacak henüz bilmiyorlar.
Diğer yandan da güvenlik konusunda "Zavallı" durumda olduklarını gördüler.
Avrupa'nın lideri Almanya'ydı. Ancak 2. Dünya Savaşı sonrası gelen mağlubiyet onları ordu konusunda zayıf düşürdü.
Savaşın kazananı ABD onu tam manasıyla bir NATO ülkesi haline getirdi. Güvenliğini Washington'a emanet etmiş, hatta buna mahkum edilmiş bir Almanya vardı.
Ancak ABD Almanya'daki üslerinden büyük bir yığınağı Polonya'ya taşıyınca Almanlar tabiri yerindeyse dımdızlak kaldı.
Almanya'nın askeri anlamda dramatik bir raporu yayınlandı. Rapor silahlı kuvvetler komisyonunun bir üyesi tarafından kaleme alındı. Kuvvet konuşlandırmak için hiçbir denizaltı ya da büyük nakliye uçakları bile yoktu. Orduda büyük bir planlama ve komuta hataları almış başını gitmişti.
Raporu kaleme alan Hans Peter Bartels "Ordunun birlik konuşlandırmaya hazırlık durumu son yıllarda iyileşmedi, hatta aksine kötüleşti. Geçen yılın son döneminde altı denizaltının altısı da kullanım dışıydı. Bazen 14 Airbus A-400M'nin hiçbiri uçamayacak haldeydi" diye bas bas bağırıyordu.
Savaş uçakları, tanklar, helikopter ve gemilerin de durumu perişandı. Eskimiş malzemeler orduyu dibe vurdurmuştu.
Üstelik binlerce subay açığı da vardı.
2. Dünya Savaşı'nda Almanlara 12 günde teslim olan Fransa'da da bir hafta önce Meclis'e bir proje sunulmuştu.
Ordu "Ekipman olarak zayıfız" diyordu.
Bayraktar TB2 insansız hava araçlarımız örnek gösteriliyor "Fransa da bunların benzerlerini yapmak zorunda" deniyordu.
Ukrayna-Rusya savaşı ile birlikte Fransızlar da kopmak üzere oldukları NATO'ya yaslanmışlardı. O NATO'nun ABD'den sonra en güçlü ordusu ise Türkiye'deydi. Türkiye ordusu içindeki sızıntıları tamamen temizleyerek, ülkesini seven, FETÖ gibi CIA'nın kucağına oturmayan vatansever subaylarla NATO karargahına giriyordu artık. Avrupa'nın güvenliğinde Türkiye de bariz bir şekilde söz sahibiydi bu tabloyla.
Türk ordusu ayrıca Suriye'de Akdeniz'e açılacak ABD destekli Kürt koridorunu kapatmıştı. Ortadoğu enerjisini Türkiye'yi diskalifiye ederek boru hatlarıyla Akdeniz'e taşıma projesi böylelikle çöpe atılmıştı. Libya müdahalesi de Akdeniz'de deniz sınır anlaşması ile lehimize büyük güce dönüşmüştü. Karabağ zaferi, Ermenistan'ın pes etmesiyle Türk dünyasını birbirine bağlayan yollar için kapalı olan koridoru açmıştı. İlk etapta Türkiye'den Orta Asya'nın göbeğine kadar uzanacak tren yolu geliyordu. İpekyolu'bnun en güvenli etabı kuruluyordu. İkinci etap ise 3 yıl içinde doğalgaz boru hatlarının kurulmasıydı.
Kazak, Türkmen, Azeri doğalgazını tek bir hattan taşımak için artık kapalı yol kalmamıştı. Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınacak bir enerji hattı geliyordu.
Böylece bağımlı olduğu Rusya'dan kurtulmak için alternatif enerji yolları arayan Avrupa enerjide de Türkiye'ye bağımlı hale gelecekti. İsrail'in kıyılarında bulduğu büyük doğalgaz rezervlerinin Avrupa'ya taşınmasının en ucuz yolu da yine Türkiye'ydi. Mısır da, artık doğalgaz rezervleri konusunda Türkiye ile çalışmaya istekliydi.
Irak'ta Mehmetçiğin başlattığı büyük operasyonlara ve teröristlere indirdiği darbeye bu açıdan bakmakta yarar var. Ankara yolları temizliyor, üzerindeki mikropları ilaçlıyor, yakın bir gelecekte kapısında yatacak Batı'ya hazırlanıyor. Son yıllarda gözünü dışarıya çeviren Ankara, hem güvenlik hem de enerji açısından Batı'yı kucağa alma operasyonlarını sessizce hayata geçirerek bugünlere geldi. Artık bunun meyvelerini almaya az kaldı. Bambaşka güzel gelişmeler bizi bekliyor. Unutmayın… Artık Türk asrında yaşıyoruz.