AİLEM manav. Yani Osmanlı döneminde bu topraklara ilk gelenlerden dedelerim.
Hep gurur duydum onlarla.
Binlerce kilometre yolları, dağları aşıp, Allah aşkıyla yanarak gelmişler bu topraklara. Tek dertleri var o da müjdelenenlerden olmak.
Kazakistan'ın güneyindeydik geçtiğimiz hafta. Türkistan eyaletindeydik. Bu topraklara İslamiyeti getiren Eshab-ı Kiram Aslan Bab'ın kabrini ziyaret ettik. Peygamber Efendimiz'in hurma tohumlarını Aslan Bab'a emanet ederek, Türkistan'dan gelecek ve İslamiyeti yeryüzüne yayacak kavmi işaret ettiğini anlattılar orada bize. Bu emanetle ve aldığı işaretle yola çıkan Aslan Bab, Türkistan'da Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerini bulup hem islamiyeti öğretiyor hem de emanet tohumları veriyor.
Türklerin, ecdadımızın bu yüce dinle tanışması, ilk tohumların atılması böyle başlıyor.
Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadislerinde "İstanbul'u fetheden komutan ne güzel komutandır ve ne güzeldir onun askeri" buyuruyorlar.
Hadisle müjdelenenlerden olabilmek için Eshab-ı Kiram zamanından itibaren sayısız sefer düzenleniyor İstanbul'a.
Eyüp Sultan Hazretleri de bu seferlerden birinde şehit düşüyor surların dibinde. İşte bugün biz bu topraklarda ve İstanbul'da oturuyorsak, bunu Türklere islamiyeti ve müjdelenen komutanları, askerleri öğreten Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerine ve hocası Aslan Bab'a (RA) borçluyuz. Ecdad binlerce kilometre öteden müjdelenmiş askerlerden olabilmek için buralara geliyor, devlet ve imparatorluk kuruyor.
Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinin huzuruna bu duygularla çıktım.
Devasa Türbe'ye Türk Cumhuriyetlerinden binlerce soydaşımızın gözyaşlarıyla akın ettiğini gördük. Onlarla kucaklaştık. Sovyetler zamanında harabeye dönen türbesini, rahmetli Özal 10 milyon dolar harcayarak restore ettirmişti. Peygamber Efendimiz hayatında nasıl yaşamışsa, Hoca Ahmet Yesevi de aynını istisnasız uygulamakla ünlüdür.
Hatta 63 yaşına geldiğinde "Peygamber Efendimiz 63 yaşında vefat etti. Bu yaştan sonra yerüstünde yaşamak bize yakışmaz" diyor. Mezar kazıp, 63 yıl da toprak altında yaşıyor, ölmeden ölümü tadıyor, 126 yaşında vefat ediyor. Türbesindeki o mezarın da içine girdik.
Bizi Türkistan'daki tarihi Sauran ve Otrar şehrine de götürdüler. Muazzam kaleler hala dimdik ayaktaydı.
Yeraltına 60 km tünel kazılıp bin yıl önce dağlardan bu şehirlere su getirildiğine tanık olduk. O tünellerin Moğol istilalarında sığınak olarak kullanıldığını da öğrendik. Ecdadın ilk gezdiği topraklarda, bozkırlarda yolculuk yapmak çok güzeldi. Otrar şehri, Çin'den sonra İpekyolu'nun ilk başladığı şehirdi. Timur Han'ın son namazını ordusuyla kıldığı ve vefat ettiği cami de buradaydı. Tam orada, kıbleye döndüğü yerde secdeye varmak, o günleri hissetmek bizi başka yerlere götürdü. Etrafı devasa tarihi duvarlarla çevrili şehrin dışında bir yapı dikkatimizi çekti.
Kale duvarlarının karşısında, dışarıda tarihi bir hamam vardı. Çin'den yola çıkan kervanlar, Londra'ya giderken de, dönüşte de Otrar'da konaklıyordu. Kervandakiler Londra dönüşü Avrupa'dan mikrop kapabilirler diye ecdadımız şehrin dışına hamam kurmuş. Avrupa o dönemlerde sokaklara tuvalet yaptığı devri yaşıyor. İşte o hamamda yıkanmadan kimse Otrar şehrine giremiyordu.
Dünyanın ilk hamam ve temizlik vizesinin burada verildiğine tanıklık ettik.
Bir zamanlar temizlik vizesi verdiğimiz o İpekyolu'nun başlangıcından yani Otrar'dan, Edirne'ye kadar olan tüm engeller bugün artık aşıldı.
Türk dünyasının arasına konan tamponlar kaldırıldı, yollar açıldı. Türkistan'da da bu duyguların egemen olduğuna "Türk Birleşik Devletleri"ne doğru hızla yol alındığına dair yeşeren bilince tanıklık ettik. Kalpler, yürekler, hayaller artık birleşiyor. Biz Kazakistan'dayken Başkan Erdoğan da Özbekistan'daydı.
Şimdi Kazakistan Cumhurbaşkanı da Türkiye'ye gelecek. Dünyada Türk asrının başladığı şu dönemde, Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri'nin topraklarından torunlarına kucak dolusu sevgiler ve dualar getirdim.