O bir Mısırlı Yahudiydi. İskenderiye'de doğmuştu. Süveyş krizinin ardından İsrail'e kaçtı. En büyük hayali İsrail istihbaratı MOSSAD'a girmekti. Arapça'yı anadili gibi biliyordu. Daha ne olsundu?
MOSSAD ilk anlarda onun talebine sıcak bakmadı. Ancak gizliden gizliye de yakın takibe aldı. Ajanlığa elverişli mi diye geniş çaplı bir araştırma yaptı. Sonunda "Bu adamdan casus olur" raporu geldi. MOSSAD merkezine çağırdılar, "Tamam seni ajanlığa kabul ediyoruz" dediler. Aylar süren bir eğitimden geçirdikten sonra iki aşamalı ilk görevini ona bildirdiler. Yeni MOSSAD ajanının adı ELİ COHEN'di.
Cohen'i ilk aşamada Arjantin'e Buenos Aires'e gönderdiler. O artık Suriyeli zengin bir işadamıydı. Sahte kimliğinde Kemal Amin Thabet yazıyordu. "Kemal Amin" adını kullanarak Arjantin'de yaşayan Suriyelilerin arasına katıldı. "Ben de sizdenim" dedi. Onlarla yakın dostluklar kurdu. Kendini sevdirdi. Görevin ilk aşamasında çok başarılı olmuştu sahte Kemal.
Şimdi sıra ikinci aşamadaydı. Arjantin'de yaşayan Suriyelilerden aldığı referans mektuplarıyla Şam'a yerleşti. Devletin üst kademelerine Buenos Aires'ten onunla ilgili övgüler yağıyordu. Gece hayatına hızla giriş yaptı. Şam'da da beklenenden çok daha hızlı yeni dostluklar kurdu. Yakınlaştığı isimlerden biri de Arjantin'de Suriye adına askeri ateşelik yapan Albay Emin El Hafız'dı. Artık onunla kanka olmuşlardı. Eli Cohen, sahte ismi "Kemal Amin"le kendini Albay Emin'e çok sevdirmişti.
Suriye Devleti'nin en üst kademesinde artık çok yakın arkadaşları vardı. Şimdi sıra bekleme dönemindeydi. Elbet aradığı fırsatlar önüne gelecekti. Nitekim yakın dostu Albay Emin El Hafız, Baas partisine mensup subaylarla birlikte darbe yapıp yönetimi ele geçirdi. 1963-1966 arasında Suriye Devlet başkanı oldu. Kemal Amin'i yani Eli Cohen'i danışmanı yaptı, devletin tüm sırlarını onunla paylaştı. Hatta bir ara MOSSAD ajanını Savunma Bakanı bile yapmayı düşündü. Devlet başkanının en yakın dostu için artık kapılar açılmıştı. Askeri tesislere bile elini kolunu sallayarak giriyor, topladığı bilgileri MOSSAD merkezine geçiyordu. Hatta bir defasında Golan tepelerindeki Suriyeli askerler için sıcaktan kavrulmasınlar diye çok sayıda ağaç diktirdi. Suriyeli askerler o ağaçların altında toplanıyor, ferahlıyordu. İsrail Golan Tepelerini işgal ederken nerede ağaç varsa orayı vurdu. Suriyeli askerleri leblebi gibi avladı Kemal Amin kod adlı Cohen'in diktiği ağaçlar sayesinde. Kemal Amin'in gerçek adının Cohen olduğunu öğrenip astıklarında Golan Tepeleri gitmişti.
Bizde de kim bilir ne Kemal Aminler var... Gerçek isimlerini gizleyerek kimleri avuçlarının içine aldılar? Kimleri dolmuşa getirip sahaya sürüyorlar? Sonuçta onlara Suriye'de olduğundan çok daha fazla "Kemal" lazım. Çünkü Türkiye artık içine kapanık bir ülke değil. Dışarıda ulusal güvenliği için operasyon yapıyor. Gittiği her ülkede de İsrail dahil çok sayıda ülkenin canına da hatta 100 yıllık planlarına da ot tıkıyor. Birileri için Türkiye'nin geçmişte olduğu gibi iç çekişmelere ve kavgalara çekilmesi hayati önem taşıyor. İçeride alakasız gündemlerle kavga edelim ki dışarıya enerjimiz kalmasın. İstedikleri bu.Çok denediler bu kullanışlı yöntemi. Başarılı da oldular geçmişte. Ancak son dönemdeçok çok farklı bir Türkiye var. O yüzden bize bir tek "Kemal Amin" yetmez.
Bugün baktığımızda "Herşey bu vatan için" deyip, vatanını önüne gelene şikayet eden, dışarıda ülkesine saldıran, bölücülerle ortak olan, Devletini suçlayan o kadar çok sahte yüz var ki? Dost görünür, "Biz de Türk'üz" derler. Halbuki sahte dost sabun gibidir. Elini yüzünü temizler ama ayağını da toprağını da Cohen gibi kaydırıverir. Birilerine sorsan "Türkiye'yi çok seviyoruz" derler. Ama nefret kusarlar. Necip Fazıl'a da sorarlar; "Sevgi mi nefret mi?" diye... "Nefret" cevebını verir. "Çünkü nefretin sahtesi olmaz" diye de ekler.
Sahi şöyle bir düşünün... Acaba bizde kaç tane sahte Kemal Amin var? Nerelere ağaç dikiyorlar? Nereden vuruyorlar? Görebildiğiniz, hissettiğiniz var mı? Ne diyorsunuz?