Türkiye’de siyasi muhalefet ve demokrasi! Türkiye’de muhalefetin dünü ve bugünü
Türk demokrasi tarihinde iktidar ve muhalefet ilişkileri genel anlamda sorunlu bir alan olarak kendini gösterdi hep. Yapıcı bir tutum yerine yıkıcı bir muhalefet anlayışının benimsenmesi siyasal kavgaları, halk olaylarını ve darbeleri de beraberinde getirdi her seferinde. A Haber Osmanlı'dan Cumhuriyet'e iktidar ve muhalefet ilişkilerini mercek altına aldı
Sözlükteki "zıtlaşmak, aykırılık" anlamının yanında siyasette iktidar dışındaki partileri de tanımlayan bir terim muhalefet. Yanlış bulduğunu eleştirmenin dışında daha iyiyi ve geniş kitleler yararına olanı savunmayı onun için mücadele etmeyi gerektiğinde yanlışı düzeltmeyi de içeren bir tanım aynı zamanda. Lakin Türk demokrasi tarihinde iktidar ve muhalefet ilişkileri genel anlamda sorunlu bir alan olarak kendini gösterdi hep. Nedeni ise iktidara erişemeyenlerin yapıcı bir tutum yerine yıkıcı bir muhalefet anlayışını benimsemesi. İşte iktidar ile muhalefet arasında cereyan eden bu sorunlu durum siyasal kavgaları, halk olaylarını ve darbeleri de beraberinde getirdi her seferinde.
Türkiye'yi bir Osmanlı bakiyesi olarak değerlendirip zamanı geriye sardığımızda modern anlamda siyasi muhalefetin oluşumunun Tanzimat dönemine denk düştüğü görülüyor. Avrupa'da eğitim görmelerinin etkisinin yanında basınla iç içe olmalarının da verdiği güçle otoriteye meydan okuyan Genç Osmanlılar, 19'uncu yüzyılda ilk muhalefet hareketi olarak çıktı ortaya. Sonra onların bir devamı olan Jön Türkler kendini gösterdi. Söz konusu bu yapının örgütlü bir cemiyet haline dönüşüp partileşmesiyle oluşan İttihat ve Terakki Cemiyeti ise 3. muhalefet hareketi olarak çıktı tarih sahnesine.
Osmanlı döneminde bir denge unsuru olarak varlığını sürdürmesi beklenen muhalefet yapısının doğrudan padişahın tahttan indirilmesine, değişik makamlardaki devlet adamlarının görevlerinden alınmasına veya öldürülmesine çok kez neden olduğuna dikkat çekiliyor. Muhalefetin istediği meşrutiyet yönetimi ilan edilmişti. Ancak Sultan Abdülhamit Han padişahtı ve tahttaydı hala. İttihatçılar ise siyasi iktidarı tamamen ele geçirmeyi arzuluyordu. Bu emelin gerçekleşmesini sağlayacak yol 31 Mart vakasıyla açıldı. Bu gelişmeyle muhalif olmaktan çıkıp iktidar konumuna erişen İttihat ve Terakki bu kez de kendisine karşı olan bir muhalefetle yüzleşmek zorunda kalmıştı.
1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın mağlup olmasıyla iktidar gücünü kaybetti ittihatçılar. İstiklal Harbi sonrasında ise 1923 yılındaki seçime kadar olan dönemde Meclis'te yeni siyasi yönelimler ve fraksiyonlar çıkmıştı ortaya. Bunlardan ilki iktidarda bulunan ve Mustafa Kemal Atatürk'ün önderlik ettiği birinci gruptu. Muhalefette ise Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey'in önderliğindeki ikinci grup, Kastamonu Milletvekili Abdülkadir Kemal Bey'in önderliğindeki bağımsız grup ile hem iktidar grubunun hem de muhalif grupların içinde yer almayan eski İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarının oluşturduğu oluşum vardı.
29 Ekim 1923'te cumhuriyet ilan edildi. Birinci grup olarak isimlendirilen siyasi kadroların kurdukları ve yöneticisi oldukları Halk Fırkası siyasal yaşamın tek partisi olarak iktidardaydı. Devletin yönetimi bu partiye mensup bürokratlar eliyle yürütülmekte ülkede başka bir siyasi söylemin ortaya çıkmasına müsaade edilmemekteydi. Ancak tüm bu engellemelere rağmen 16 kasım 1924'te siyasi bir parti olarak tescil olunmak üzere İçişleri Bakanlığı'na başvuru yapan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası bu dönemin ilk muhalif hareketi olarak çıktı sahneye. 1923 yılından 1945 yılına kadar Türkiye'de tek parti olarak iktidar olan CHP, 1946 yılında yapılan ilk çok partili seçimlerde oyların yüzde 70'ini alarak iktidarını sürdürdü. Ancak "açık oy gizli sayım" yapıldığı gerekçesiyle "şaibeli seçim" olarak tarihe geçti bu oylama. Muhalefette ise CHP ile yollarını ayıran Celal Bayar, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Adnan Menderes'in kurduğu Demokrat Parti vardı.
1950 ve 57'deki seçimlerde ise iktidarı Demokrat Parti'ye verdi millet. CHP, muhalefet konumundaydı artık. 1950-1960 yılları arasında filizlenen sert politik ortam basın, üniversite, siyasi muhalefet ve askeri bürokrat kesimi bir araya getirdi. Demokrat Parti karşısında oluşan bu blok askerin önderliğinde 27 Mayıs 1960 darbesini gerçekleştirdi. Demokratik düzen ortadan kaldırıldı. Uzun yıllar devam edecek olan "vesayet" düzeni inşa edildi. 1960 darbesiyle birlikte demokrat parti kapatıldı. Sonraki dönemde bir bakıma bu partinin siyasi mirasını devralan iki siyasi oluşum olan Yeni Türkiye Partisi ile Adalet Partisi kuruldu. Cuntanın müdahalesinin ardından yapılan ilk seçimlerde toplamda koalisyon kuracak güce sahipti bu iki siyasi oluşum. Ancak askeri vesayetin müdahalesi nedeniyle mümkün olmadı bu ittifak. Hal böyle olunca da 1965 yılına İnönü liderliğindeki koalisyonlarla gelindi. 1965-1971 yılları arasında yaşanan Adalet Partisi iktidarı dönemi ise "ülke tarihinde çok partili düzene en fazla yaklaşılan zaman dilimi" olarak nitelendirildi. Sol cenahta Türkiye İşçi Partisi, muhafazakar cenahta Milli Nizam Partisi ve milliyetçi cenahta ise Milliyetçi Hareket Partisi kuruldu. Türkiye'de daha önceki dönemlerde görülmemiş çoğulcu bir siyasi iklim hakimdi artık. Ancak bu süreç de 12 Mart 1971 askeri müdahalesiyle noktalandı.
1971 Muhtırası ile başbakanlıktan İstifa ettirilen Süleyman Demirel sivil iradenin yanında yer almak yerine askerden yana tavır koyan muhalefetten şikayetçiydi. 1971 muhtırası sonrası askerlerin onayladığı Nihat Erim başbakanlığında partiler üstü bir yönetim oluşturuldu. Fiili olarak demokrasinin askıda olduğu bir dönem yaşanıyordu tam anlamıyla. Öyle ki hukuksuzluk ve işkence iddialarını idam kararları izliyor, toplumsal ve siyasi kriz her geçen gün daha da ağırlaşıyordu. Türk demokrasisine adeta balyoz gibi inen 12 Mart Muhtırası'nın gölgesinde gerçekleşen 1973 seçimleri demokratikleşme açısından büyük bir öneme sahipti. Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi, Bülent Ecevit'li CHP, Alparslan Türkeş liderliğindeki MHP ve seçimlerden hemen önce kurulan Milli Selamet Partisi sandıkta kıyasıya mücadele etti. Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 33 oy oranıyla birinci oldu. Adalet Partisi, Demokratik Parti, Milli Selamet Partisi ve Cumhuriyetçi Güven Partisi de Meclis'e girmeye hak kazandı...
Süleyman Demirel, "halk bize muhalefet görevi verdi" deyince Ecevit "olmaz" denilen bir formülü devreye soktu. Milli Selamet Partisi lideri Necmettin Erbakan'ın kapısını çaldı. İki isim, koalisyon için el sıkıştı. Koalisyon hükümetleri ile istikrar sağlanamadığı için Türkiye'de siyaset bir türlü güçlenemiyordu. 1 Mayıs 1977'de yaşanan kanlı olaylar üzerine erken seçime gitme kararı alındı. Yapılan oylama sonucunda Meclis'te en etkin olan partiler Bülent Ecevit önderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi ile Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi'ydi. Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Demokrat Parti de Meclis'te temsil hakkı elde etti. 1970'li yıllar demokratik süreçlerin işletilememesi nedeniyle ekonomik ve siyasal krizlerin sokaklarda şiddet ve terör olayları ile suikastların baş gösterdiği buhranlı yıllar olmuştu Türkiye için Tüm bunların ardından toplumun her kesimini ezip geçen temel insan haklarının askıya alındığı birçok davanın açıldığı, sayısız idam kararının verildiği ve uygulandığı 12 Eylül Darbesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "Bayrak Harekatı" adı verilen müdahalesi ile gerçekleşti.
Darbesi sonrası gerçekleştirilen 1983 genel seçimlerinde yüzde 10 baraj sistemi uygulandı. Sandıkta askeri konseyin açık bir şekilde desteklediği Milliyetçi Demokrasi Partisi ile Anavatan ve Halkçı parti yarıştı. Halk, iktidara Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi'ni getirdi. Milliyetçi Demokrasi Partisi ile Halkçı Parti ise muhalefet konumundaydı. Darbe sonrası oluşan askeri yönetime 1983 seçimleri ile son veren Turgut Özal, Halkın Menderes'ten sonraki yeni lideriydi. Öyle ki siyasi yasakları kaldırılan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş'in de girdiği 1987 seçimlerinde Anavatan yeniden tek başına iktidar oldu.
ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Turgut Özal'ın 1989'da Cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardından Türk siyasetinde de dengeler değişti. Altı siyasi parti ve bağımsız adayların yarıştığı 20 Ekim 1991'deki seçimlerde Doğru Yol Partisi birinci oldu. Onu Anavatan Partisi, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Refah Partisi ve Demokratik Sol Parti takip etti. Bu sonuçla ANAP'ın sekiz yıllık tek parti iktidarı sona ermişti. 1991 seçimleri sonrası oluşan koalisyon hükümetleri, Türkiye'nin sorunlarının çözümü adına bir varlık gösteremedi. 24 Aralık 1995 günü sandığa giden 29 milyon seçmen, belediyecilikteki başarısını referans alarak Refah Partisi'ni yüzde 21,3 oy oranıyla birinci yaptı. ANAP ve DYP yüzde 19'ar oy alırken CHP barajı kıl payı geçebildi. DSP'nin oyu ise yüzde 14,6'ydı.
28 Şubat postmodern darbesi ile Refahyol'u iktidardan düşürüp Necmettin Erbakan'ı siyasetten uzaklaştıran yapı siyasi istikrarı da ortadan kaldırmıştı. Bu sırada terör örgütü PKK yöneticisi Abdullah Öcalan Kenya'da yakalanarak Türkiye getirilmişti. Başbakan Ecevit'ti. 1999 genel seçimlerinde dengeleri değiştiren faktör de bu oldu. DSP yüzde 22 ile birinci uzun zamandır Meclis dışında olan MHP yüzde 18 ile ikinci parti oldu. Kapatılan Refah Partisi'nin yerine kurulan Fazilet Partisi yüzde 15,5 ile üçüncü Anavatan Partisi yüzde 13 ile dördüncü, DDYP ise yüzde 12 oy ile beşinci oldu. Seçim barajını aşamayan CHP ise tarihinde ilk defa Meclis dışında kaldı.
Türkiye siyasetinde bir dönüm noktası oldu 3 Kasım 2002 genel seçimleri. On yıllardır ülkeyi yöneten liderler, koalisyon ortağı siyasi partiler, yüzde onluk seçim barajının altında kalıp siyaset sahnesinden silindi. Halk, henüz yeni kurulan AK Parti'yi tek başına iktidara taşıdı. Sonraki dönemlerde Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde girilen her seçimde de sonuç değişmedi. 21 yıllık süreçte Türkiye'de her alanda bir değişimi sağladıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı başarıyı muhalefet konusunda sağlayamadıklarına dikkat çekiyor sıkça.