Adı postmodern darbe, tarih 28 Şubat 1997! 28 Şubat lekesi 26 yaşında
Türk siyasi tarihine "postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat 1997'deki Milli Güvenlik Kurulu toplantısının üzerinden 26 yıl geçti. Peki 28 Şubat’ta neler olmuştu? Demokrasi nasıl tank payetlerinin altında ezildi? Milli irade nasıl yok sayıldı? Post modern darbe adı altında gerçekleşen zulmün baş aktörleri kimlerdi? O acı günlerde neler yaşandı? İşte tüm detaylar…
Algı yönetimi… 1996'nın haziran ayında Refah Yol Hükümeti iktidara gelmişti. Göreve geleli 4 ay olmuştu ama İslam artık 1 numaralı düşmandı vesayet için. Patronlar kulübüyle başlayan Fetullah Gülen ile süregelen algıyı yönetme rolüne medyanın da dahil olması uzun sürmedi. Fırtınalı bir sonbaharı yaşıyordu Türkiye 1996 yılında. Ekim fırtınası kasımın hemen başında daha da sert esti. 3 Kadım 1996 günü Susurluk'ta yaşanan kaza dönemin simgeleri arasına eklendi.
Mafya, siyaset, emniyet üçgeni o gün orada ortaya çıktı. Otomobilde DYP'li Sedat Bucak, Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ ve bir dönemin ülkücülerinden Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı vardı. Bir de 1970 doğumlu genç kız Gonca Us vardı. Kaza Refah Yol iktidarına denk gelmişti. Koalisyonun Refah kanadı yıpratılmaya çalışılırken Çiller ve DYP hedef alınmıştı. Halk sokaklara inmişti. İşte o günlerde Gülen'in adı da karıştı Susurluk skandalına.
Kış Türkiye'ye daha da sert geldi. Aralık atında üniversiteler de işin içine girmişti. Başta da Çevik Bir'den aldığı talimatla katsayı engelini öğrencilerin çıkaracak isim YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu vardı. Yani dönemin deyimiyle ardık İslam çok olmaya başlamıştı. Medyanın o güne kadar aralıksız olarak haberini yaptığı Aczimendi lideri Müslüm gündüz televizyonların canlı yayınlarına konuk oldu. Bu kez Fadime Şahin ile birlikte bir evdeydi. Üstelik yarı çıplaktı.
Aylardan ramazandı… Necmettin Erbakan 11 Ocak 1997 günü Türkiye'deki dini önderlerle buluştu. Başbakanlık konutunda verilen iftar yemeği medya için bulunmaz nimet oldu. Bunu kullandılar. Bu yemekten 11 gün sonra 9 orgeneral Gölcük'te bir araya geldi. Tam 72 saat aralıksız konuştular. Dışarı bilgi sızmadı ama tek cümle planlarını ortaya koyuyordu. Komutanlar irticanın iktidarda olduğunu konuşmuş bundan rahatsız olduklarını dile getirmişti. Darbe adım adım geliyordu.
Ankara'da Refah Partili Sincan Belediyesi'nin düzenlediği Kudüs Gecesi'nin hemen sonrasında 4 Şubat günü kaynayan ve kaynadıkça basıncı olmayan kazan patladı. 20 tank ve 15 zırhlı araç Sincan'da yürüdü. İşte bu dönüşü olmayan yol demekti. "Askerin uyarısı" olarak değerlendirilen bu gelişme, Sincanlılar tarafından "darbe oluyor" şeklinde algılanarak, şaşkınlığa yol açtı.
Yaşanan gelişmeler üzerine harekete geçen dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Sincan'dan tankların geçtiği gün Belediye Başkanı Yıldız'ı görevden uzaklaştırdı. Ankara DGM'deki sorgusunun ardından Terörle Mücadele Şubesince gözaltına alınan Yıldız, beraberindeki 9 kişiyle "yasa dışı silahlı çeteye yardım, halkı kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla tutuklandı. Yaşananlar, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de dahil olduğu ciddi siyasi tartışmalara neden oldu. Dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yaşanan süreçten duyduğu rahatsızlığı Başbakan Erbakan'a iletmesi ve sonrasındaki gelişmeler, koalisyon ortakları arasında sorunlara yol açtı.
"BALANS AYARI YAPTIK" İFADELERİ DİKKATİ ÇEKTİ
Siyasiler arasında yaşanan gerginlik, kamuoyuna da yansıdı. Bu kapsamda, sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri tarafından Ankara'da geniş katılımlı bir miting düzenlendi. İran Büyükelçisi Bagheri ise Kudüs Gecesi'ndeki konuşmalarının ardından artan tepkiler üzerine ülkesine gitmek zorunda kaldı.
Kudüs Gecesi'nden 4 gün sonra İçişleri Bakanlığına bir yazı gönderen dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, "belediyelerdeki köktendinci kadrolaşmanın derhal incelenmesini" istedi. Bunun üzerine İçişleri Bakanı Meral Akşener, valiliklere gönderdiği yazıda "Cumhurbaşkanı'na bilgi verilmek üzere" konunun araştırılması talimatını verdi. Başbakan Erbakan, 21 Şubat 1997'de, Cumhurbaşkanı Demirel ile yaptığı görüşme sonrasında "Türkiye'nin rejim meselesi yok." açıklaması yaptı. Aynı gün, Washington'da Türk-ABD Konseyi kapanış balosunda konuşan dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, yıllarca zihinlerden silinmeyecek "Sincan'da demokrasiye balans ayarı yaptık." ifadesini kullandı.
Tartışmaların en yoğun döneminde, Cumhurbaşkanı Demirel'in, 26 Şubat'ta Başbakan Erbakan'a "rejim konusunda endişelerini dile getiren bir mektup gönderdiği" otaya çıktı. Yaşanan tüm bu gelişmelerin ışığında, 28 Şubat 1997'de MGK, Cumhurbaşkanı Demirel'in başkanlığında toplandı.
MGK tarihinin en uzun toplantılarından biri olan, Türkiye'ye siyasal ve sosyal anlamda yeni bir istikamet çizen bu toplantı, 8 saat 45 dakika sürdü. Çankaya Köşkü'nde saat 15.10'da başlayan toplantı, saat 23.55'te sona erdi.
MGK toplantısına Başbakan Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman ve MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç da katıldı.
Toplantıda, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen, Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Taner ile MGK Genel Sekreter Başyardımcısı Korgeneral Necdet Timur da hazır bulundu.
MGK BİLDİRİSİ'NDE "LAİKLİK" VURGUSU
Toplantı sonrasında yayımlanan 4 maddelik MGK bildirisinde özetle "Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahede edildiği" belirtilerek, "Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği" vurgulandı.