Türkiye 10 büyükelçiye nasıl geri adım attırdı? Diplomasi satrancında lider ülke Türkiye
Gezi davası sanığı Osman Kavala'nın serbest bırakılması için çağrı yapan 10 ülkenin büyükelçisi Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın resti ve Türkiye'nin kararlı duruşunun ardından geri adım attı. Peki tüm bu süreç nasıl işledi?
Bir devletin dış politika araçlarının en önemli argümanı diplomasi. Devletler arası strateji ya da bir satranç mücadelesi "Masa başı savaş" olarak da adlandırılıyor, kimilerince ya da "Masada bilek güreşi" bazı siyaset bilimcilerine göre. Tarihsel süreçte verilen diplomasi sınavlarına baktığımızda kavramın, bir milletin doğuşu ya da çöküşünde ne denli etkili olduğu ortaya çıkıyor. Keza; diplomasinin, masada bilek güreşinin en önemli aktörü ise lider. Savaşı da kazanan, barışı da getiren liderdir. Güçlü, saygın ve bağımsız bir lider... Öyle ki; diplomatik gücün ülkesine kazandıracağı uluslararası alandaki saygınlığa ve istikrara öncülük eden bir lider.
Türkiye son yıllarda, belki de Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana, eşine az rastlanır bir küresel 'strateji' oyunuyla karşı karşıya. Türkiye 19 yıl öncesine kadar "Rol verilen ülke" pozisyonunda olan, tüm siyasi dizayn hamlelerin ve tüm küresel operasyon alanlarına açıktı. Son yıllardaki "oyun kuran ülke" pozisyonuna geçmek, elbette ki kolay olmadı. Keza; "süper güç" tanımlamasıyla dünyaya yön veren ülkelerin Anadolu'nun duvarlarına çarpıp durmaları; nereden nereye gelindiğinin en önemli göstergelerinden biri. Diplomatik gücün getirdiği "oyun kurucu" pozisyonu "barışçıl" bir anlayışla taşımanın etkisi ise dünyanın gözünü Türkiye'ye çeviriyordu. Ve tabi ki; Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan güçlü mirasın, sahip olduğu kudretin farkına varan bir ülke, yeniden diriliş mücadelesinde farkını tüm dünyaya karşı ortaya koyacaktı...
Samimi ve doğal! Karizmatik ve kararlı! Sert ama tam bir istişare uzmanı! Net ve cesur. Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın en belirgin özellikleri yepyeni bir kavram çıkardı ortaya: Erdoğan diplomasisi! Uluslararası arenada alışılagelmiş lider profillerinden oldukça farklı olan Erdoğan masada kazanma sanatının erbabı olarak tarihe geçti. Dünyada taktiksel hamlelerle ilerleyen diplomasi kurallarının karşısında Başkan Erdoğan'ın her türlü hissiyatını yansıtmada samimi duruşu, taktik oyunlarını bertaraf etti. "Biz kimsesizlerin kimsesiyiz" diyerek çıkmıştı yola Dünyanın gözünü kulağını kapadığı her yerde o vardı.
Hep devredeydi Başkan Erdoğan, her zaman sesini mazlumlar ve milleti için yükseltti, ülkenin çıkarlarını korumak için adımlar attı. Türkiye, dünyanın barış diplomasisine ihtiyaç duyduğu zamanda ortaya çıkan bir gerçek oldu. "Uyuyan devin uyandırılması" sonrasında değişen dengeler bütünü, mazlumlardan yöne gelişirken, oligarşik bürokrasinin de sonunu hazırlıyordu. Din dil ırk ayrımı gözetmeden uygulanan mazlumdan yana barış diplomasisi artık dünyaya; yeni bir liderin, yeni diplomasi vizyonunu göstermeye başlıyordu. Adı; milletler arası barış diplomasisi, kıtalararası barış diplomasisi, dinler arası barış diplomasisi ya da devletler arası barış diplomasi olarak adlandırılacaktı.
Türkiye yaptığı hamlelerle dış politikada küresel kapsama alanını en hızlı genişleten ülkeler arasına girdi. Dış politika adımlarının ardından ekonomik hamleler de peş peşe geldi. Türkiye son 19 yılda savunmadan enerjiye, tarımdan turizme ve ihracata kadar büyük bir dönüşüm geçirdi. Ekonomide 19 yıl önce başlayan dönüşüm yıllık büyümeyi Yüzde 1'in altından yüzde 5,1 seviyesine kadar getirdi. Bu büyümenin itici gücü ise dur durak bilmeyen yatırımlar, rekor üzerine rekor kıran ihracat oldu. Bu dönemde yatırımlar yıllık 70 milyar lira seviyesinden 1,4 trilyon liraya ihracat da 36 milyar dolarlardan 2020'de 170 milyar dolara geldi. Bu dönemde milli gelir de şahlandı. Nüfusun 66 milyon olduğu dönemde 238 milyar dolar olan milli gelir 960 milyar dolara kadar yükselirken Merkez Bankası rezervleri de arttı.
Türkiye bir zamanlar savunmada da dışa bağımlıydı. Ancak kötü komşu Türkiye'yi ev sahibi yaptı ve İHA'lar SİHA'lar bu dönemin mahsulü olurken dünyanın sayılı insansız hava aracı üreticisi ve ülkeleri arasına girildi. Köprüler, otoyollar ve havalimanları bir biri ardında yapıldı. Türkiye büyüdükçe hedef olmaya devam etti. Çünkü birileri bundan rahatsızdı Türkiye'nin büyümesi onlar için bir tehlike oldu.
Stratejik önemi dolayısıyla tarihin her döneminde, küresel güçler tarafından yönetilmek istenen Türkiye, son yıllarda yeniden dizayn edilen Orta Doğu'nun tam da ortasına düşüyordu. Öyle ki; güçlü komşuluk bağlarının, emperyal oyunlarla bozulduğu bir dönemden geçiyordu. Orta Doğu; sömürge devletcikler oluşturulması için başlatılan ayaklanma çağrılarının mezhepsel savaşlara dönüştüğü bir alan ve radikal örgütlerin acımasızlığıyla birleşen silah lobilerinin, kan havuzu haline getiriliyordu. Kurulan sistem; böl-parçala-yönet politikasının zuhur etmesiydi. Ki; Güçsüz, elini kaldıramayan, gözünü açamayan coğrafyalarda, emperyal hükmün daha fazla sürmesi sağlanacaktı...
Sadece Orta Doğu değildi elbet hedef. Başta Afrika ve Orta Asya olmak üzere kıtalararası sömürge çarkına, yeni yüzyılda da ihtiyaç duyuluyordu. Aktörler farklı olsa da oynanan oyun aynı, plan aynı plandı. Martin Hardi, Karlo Kotarelli, Rıza Moghadam ve daha niceleri. Bu isimler geçmişte haber bültenleri ve gazetelerden eksik olmazdı. Çünkü bu isimler 53 yıl süren bir çilenin Türkiye'deki temsilcileriydi. IMF Türkiye masa şefleri. Şu an hiçbirisinin ismi hafızamızda yer almıyor. Çünkü 2013 yılında Türkiye borcunu ödedi ve IMF'yi ülkeden gönderdi ancak IMF'ye olan borcun bitmesiyle Türkiye'ye saldırı başladı.
Türkiye bağımsız dış politika adımları attıkça onlarda saldırılarını hızlandırdı. Türkiye'yi kuşatma girişimin son hamlesi Osman Kavala bildirisi oldu. Osman Kavala yargılamasının 4. Yıl dönümü bahanesi ile ABD büyükelçisi'nin düğmeye bastığı, Danimarka'nın öncülük ettiği, diğer 8 ülke büyükelçisinin de katıldığı "müşterek bildiri!" ile hem Türkiye'nin içişlerine karışmaya çalıştılar hem de Türk yargısına talimat vermeye ama artık eski Türkiye yoktu.
Türkiye'nin egemenlik haklarına müdahale etmek isteyenlerin başında ABD elçisi vardı, diplomatik skandalın sonunu da o getirdi. Diğer büyükelçilerle birlikte "Türkiye'nin içişlerine karışmıyoruz, yanlış anlaşıldık." noktasına taşıdılar. Başkan Erdoğan'ın sergilediği tavır üzerine "diplomatların geri adımı", uluslararası ilişkiler kürsülerinde ders olarak okutulacak örnek olaylar arasında yerini aldı bile. Büyükelçilerin açıklamasında, Viyana Sözleşmesi'nin 41. maddesine bağlılık bildiriminde bulunulması, Türkiye'nin haklılığını gözler önüne seriyordu. Böylece Türkiye, uluslararası hukukun vazgeçilmez ilkelerini ve diplomatların sınırlarını tüm dünyaya bir kez daha gösterdi.
Türkiye'nin en temel güçlerinden biri olarak öne çıkan diplomasideki yeni dönem, Erdoğan'ın dünyaya örnek olan iletişim yöntemiyle farklı bir boyut kazandı. Uzmanlara göre Türkiye, belki de 1940'lardan günümüze, bu kadar güçlü saygın ve bağımsız bir diplomatik güce sahip olamamıştı. Uluslararası ilişkilerde kendine güvenen ve yaptırım gücü olan bir konuma çok az zaman diliminde sahip olabildi. Ve özellikle son yaşananlar bunu bir kez daha gösterdi.