Bakan Tunç'tan cezasızlık algısı açıklaması! Reformu Strateji Belgemiz ile çalışmalarımız olacak
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, hazırlıkları süren yeni Yargı Reformu paketine ilişkin bilgi verdi. Cezasızlık algısıyla ilgili düzenlemelerin de Yargı Reformu Strateji Belgesi içinde yer alacağını söyleyen Tunç, "Özellikle son günlerde tartışma konusu olan, toplumda milletimizi huzursuz eden bazı suçlar bakımından, özellikle cezasızlık algısının ortadan kaldırılmasına yönelik önemli çalışmalarımız olacak. Yargı Reformu Strateji Belgemizin ilk 3 aylık, 6 aylık hedefleri arasında yer alacak." dedi.
Yalova'da konuşan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Son günlerde tartışmalara yol açan cezasızlık algısıyla ilgili düzenlemelerin Yargı Reformu Strateji Belgesi içinde yer alacağını belirten Tunç, "Özellikle son günlerde tartışma konusu olan, toplumda milletimizi huzursuz eden bazı suçlar bakımından, özellikle cezasızlık algısının ortadan kaldırılmasına yönelik önemli çalışmalarımız olacak. Yargı Reformu Strateji Belgemizin ilk 3 aylık, 6 aylık hedefleri arasında yer alacak olan bu düzenlemeleri, süratle Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündemine, taslaklar halinde milletvekillerimizin takdirlerine sunacağız. Bir kısmı idari uygulamalarla gerçekleşebilecek hususlar. Burada özellikle suç ve suçluyla mücadelede topyekun milletçe hareket etmeliyiz. Çocuklarımızı korumalıyız, gençlerimizi korumalıyız. Özellikle internet çağındayız. Sosyal medyanın da etkisiyle özellikle bazı suç tiplerinde artış olduğunu üzülerek görüyoruz. Bu nedenle gerek dolandırıcılık suçları gerek bilişim yoluyla işlenen farklı farklı suçlar. Tüm bunlarla hep beraber mücadele edeceğiz. Güvenlik güçlerimizle, polisimizle, jandarmamızla, kolluğumuzla ve yargı teşkilatımızla beraber, suç ve suçluyla mücadele ederek, toplumun huzur ve güvenliğini bozan suç şebekeleriyle, hukuk düzeni içerisinde, hukukun üstünlüğünü de esas alarak gecikmeksizin bunu gerçekleştirmenin gayreti içerisinde olacağız" mesajını verdi
Bakan Tunç, konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı: "Tabii sürekli eleştiri konusu olan, özellikle bazı suçlarda alt sınırların çok aşağıda olduğu yönünde bilim insanlarımızın, hukukçularımızın da görüşleri var. Uygulayıcılarımızın da var. Bu suç tipleriyle ilgili olarak birtakım düzenlemeler yapılabilir. Yine denetimli serbestlik uygulamalarıyla ilgili olarak, bazı sınırlamalar getirilebilir. Tüm bunları biz alternatifli olarak, koşullu salıverme süreleriyle ilgili, özellikle çocuk istismarının önlenmesi, kadın cinayetlerinin en aza indirilmesi, yok edilmesi konusunda özellikle çok hassasız. Kadına şiddet bizim kırmızı çizgimiz. Kadınlarımızı korumalıyız. Kadınlarımıza yönelik her türlü kötülük insanlığa ihanettir. Çocuklarımıza yönelik her türlü kötülük, yine geleceğimize ihanettir. Çevresindeki tehlikelere karşı en korunmasız kişiler çocuklarımız. Her birinin elinde cep telefonları ve o cep telefonlarıyla maalesef karşılarında kimliğini gizleyen suç şebekeleri. O nedenle siber suçlar bakımından da artık çok daha etkili, nasıl polisimiz devriye geziyor, fiziki olarak sokakların güvenliğini sağlıyorsa, yine sanal dünya, özellikle kimliğin gizlendiği, gizlenerek suçların işlendiği o dünyada da artık devriyelerimizi daha da artırarak, hukuk içerisinde onlarla da mücadele etmeliyiz. O alandaki mücadele biraz kolay değil. Çünkü kimliğini gizleyerek, uluslararası sosyal medya şirketlerinin yargı kararlarını uygulama noktasındaki çekimserliği ve sorumsuzluğu da diyebiliriz. Ama biz bu şirketlere de şunu söylüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin kurallarına, bizim vatandaşlarımız, bizim şirketlerimiz uyuyorsa siz de bu ülkede hizmet veriyorsanız o zaman bu ülkenin imkanlarıyla, bu ülkenin insanlarına hizmet veriyorsanız, o zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hukuk kurallarına, kanunlarına da sizler uymak zorundasınız. O nedenle suçun önlenmesi bakımından bize destek olan sosyal medya şirketleri yayınlarına devam eder. Basın özgürlüğünün alabildiğine, fikir ve düşünce özgürlüğünün alabildiğine yanındayız. Ama fikir özgürlüğü demek, basın özgürlüğü demek, o suç işleyenlere zemin hazırlamak demek özgürlük kapsamında olmaz. Bu anlamdaki kararlılığımızı da hep beraber tüm kurum ve kuruluşlarımızla, yargımızla sürdüreceğimizi belirtmek istiyorum."
"MİLLETİMİZE OLAN BORCUMUZU YERİNE GETİRELİM"
Yeni anayasa çalışmalarına da değinen Tunç, "Anayasamız, inşallah yeni bir anayasa, demokratik, sivil, katılımcı bir anayasayı yaparsak, Türkiye Yüzyılına başladığımız şu anlamlı dönemde, milletimize olan borcumuzu da yerine getirmiş oluruz. İnşallah mecliste 28'inci dönem parlamentosu bir uzlaşma sağlanır, bir toplum sözleşmesi hüviyetinde, vesayetçi ruhu tamamen ortadan kaldırmış, bir demokratik anayasayla inşallah yolumuza devam ederiz. Tabii anayasamızda bugüne kadar çok sayıda reform yapıldı. Kadın haklarından, çocuk haklarına varıncaya kadar. Hak arama özgürlüğünü genişleten, kamu denetçiliğinin kurulması, özel hayatın kurulmasıyla ilgili, kişisel verilerin korunmasıyla ilgili yapısal kurumlar, kuruluşlar, mevzuat oluşturuldu. Tabii bunun yanı sıra darbeci zihniyete geçit vermeyen, vesayetçi ruhu azaltmaya yönelik, önemli yapısal reformlar da yapıldı. Bunlar hiç küçümsenecek işler değil. Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısı, Yüksek Askeri Şura'nın yapısı, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kaldırılması, askeri yargının kaldırılarak, yargı birliğinin sağlanmış olması. Sıkıyönetim ilan edilebilir diye bir hüküm vardı, kaldırıldı. Darbeciler yargılanamaz diye bir hüküm vardı. Bunların hepsini milletimizin desteğiyle kaldırmayı başardık. Tabii anayasamızda çok sayıda değişiklik yapıldı. Hem yapısal hem hak ve hürriyetler bakımından, madde sayısından fazla değişiklik var. Tabii bu da anayasanın maddeleri arasındaki yeknasaklığı da bozdu. O nedenle işte son zamanlarda çıkan tartışmalar, anayasanın maddelerini farklı yorumlayan yüksek yargı kurullarımız. Bu tür tartışmaların gelecekte de olmaması için yeni, demokratik, sivil, maddeleriyle uyumlu ve temel hak ve özgürlükleri öne alan bir toplum sözleşmesini yapmak milletimize olan borcumuzdur. İnşallah ülkemiz bunu da başarır" diye konuştu.
"DEVLETİ YIPRATMAYA YÖNELİK ÇABALARA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ"
Yargı kararlarıyla ilgili eleştirilere de konuşmasında değinen Adalet Bakanı, 25 bin hakim ve savcının olduğunu, yılda 12 milyon kararın hassasiyetle verildiğini söyleyerek, "Gece gündüz fedakarca çalışıyorlar. Tabii bu süreç içerisinde, 12 milyon kararın içerisinde, eleştiri konusu olan kararlar da oluyor. Ağır eleştiriye maruz kalınan durumlar da oluyor. Ama eleştiri sınırını aşan, o fedakarca çalışan 25 bin hakim ve savcımızı töhmet altında bırakan eleştirilere de şahit oluyoruz. Yargının hatalı kararları kendi içerisinde düzeltilme imkanı var. İstinaf süreci bunun için var. 2016'dan beri ülkemizde hukuki denetim üç dereceli sisteme çıkardık. İki dereceyle yetinmedik. İlk derece, istinaf ve temyiz dedik. Ve bu süreç içerisinde itirazla, istinafla, temyizle, hukuki denetime tabi olan kararların, hemen daha ilk derecede verilen bir hatalı kararın ya da farklı yorumlanan bir kararın, sanki tüm yargı böyleymiş şeklindeki bir genellemenin de doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Burada elbette ki bu hatalı kararları en aza indirmek lazım. Ama en aza indirirken, tabii bu gayreti de göz ardı etmemek lazım. Evet hukuk dışına çıkan, yine hatalı kararın ötesinde, farklı şekilde yorumlanabilecek kararlarla ilgili olarak da Hakimler Savcılar Kurulumuzun denetim yetkisi zaten var. Müfettişlerimiz bunun için var. Ve bu anlamda da gerekli denetimleri gerçekleştiriyorlar. O nedenle o genellemelerden, karalamalardan tabii bunların bir kısmı da maalesef kasıtlı. Bunların bir kısmı, özellikle adalet sistemine yönelik bir takım karalama çalışmaları gayreti içerisinde, basın-yayın yoluyla yaparak, özellikle devletin temeli olan, adaleti yıpratmaya ve devleti yıpratmaya yönelik çabalara da müsaade etmeyeceğimizi ifade etmek istiyorum" dedi.
"DEFTER DOLU DEYİP 6 AY SONRAYA ERTELEMEYECEĞİZ"
Yargı Reformu Strateji Belgesi ile yargıdaki gecikmelerin önüne geçileceğini de söyleyen Tunç, "Yargı Reformu Strateji Belgemizde, bizim mottomuz şu; hukukun üstünlüğünü esas alan, gecikmeyen ve öngörülebilir bir adalet sistemi. 22 yıldan bu yana çok mesafe aldık. Şimdi daha fazla mesafe almamız lazım. Vatandaşlarımızın yargıdan memnuniyetini daha üst noktalara taşımamız lazım. Bunun için de Yargı Reformu Strateji Belgemizde çok önemli hususlar olacak. Özellikle gecikmeyen sistemin tesisini, hep beraber gerçekleştirmek durumundayız. 6 ay sonrasına, 1 yıl sonrasını duruşma vermememiz lazım. Duruşma başladığı zaman bitmesi lazım. Delillerin önceden toplanmış olması lazım. Eğer beklenen bir delil varsa, 6 ay o delil için beklememek lazım. Eğer o delili gönderen, yargılamayı uzatıyorsa, bekletiyorsa, o zaman onun da yaptırımını uygulamak lazım. Bilirkişilik sistemiyle ilgili yapılabilecekler var. Tüm bunlar bizim Yargı Reformu Strateji Belgesinde. Hukukçularımız açıklandığında şunu görecek. 'Evet bu şimdiye kadar aslında yapılmalıydı' diyecek ve hep beraber biraz daha çok çalışacağız. Katibimizle, hakim, savcımızla vatandaşlarımız için biraz fazla mesai sarf edeceğiz. Defter dolu deyip, 6 ay sonraya ertelemeyeceğiz. Deftere bir sayfa daha ilave edeceğiz. Yetmezse iki sayfa daha ilave edeceğiz. Çünkü vatandaşlarımız yargıya güvenmek istiyor" ifadelerini kullandı.
'BİR AN ÖNCE DOSYALARIN KARARA BAĞLANMASI LAZIM'
Yeni hakim ve savcı atamalarının yanı sıra mahkeme sayılarının da artırıldığına dikkat çeken Tunç, "Son 1 yılda özellikle tıkanan mahkemelerde dosya sayısının fazla olduğu yerlerde yeni mahkemelerin açılmasını sağladık. Tabii mahkemelerimizin ihtiyaca göre sayılarını arttırmaya devam ediyoruz. Özellikle istinafta yoğunlaşan dairelerde daire sayılarının arttırılması, oralardaki hakim, savcı sayılarının arttırılmasına yönelik çalışmalarımız da devam ediyor. Özellikle son 1 yılda adli yargıda, 2 bin 294 yeni hakim, savcı atamasını yaptık. Son 1 yılda, 24 bin 798'e yükselmiş oldu. Yine mahkeme sayılarında da adli yargıda 3 bin 500 mahkeme vardı. 7 bin 100'e çıktı, 2024'e kadar geçen sürede. Son 1 yılda da 2 bin 812 yeni mahkemenin kurulmasını sağladık. Çünkü oralarda bir an önce dosyaların karara bağlanması lazım" diye konuştu.
4 MİLYON DOSYA UZLAŞMAYLA SONUÇLANDI
Yargının yükünü hafifletmek için arabuluculuk sistemini getirdiklerini de hatırlatan Bakan Tunç, "Tüm bunları alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini de daha da geliştirerek, arabuluculuk önüne 2013'ten bu yana 6 milyon dosya geldi yaklaşık. Bunun 4 milyonu yaklaşık uzlaşmayla sonuçlandı. Demek ki bu yöntemleri de geliştirdiğimizde, vatandaşlarımız barışmaya hazır. Dostane çözüme hazır. Bizim geleneğimizde var. Dolayısıyla en son kira uyuşmazlıklarında, zorunlu arabuluculuk sistemini getirdik. Ve davaların yarısı, uyuşmazlıkların yarısı davaya dönüşmeden barışarak, tokalaşarak gerçekleşti. Dolayısıyla bunları da önemsiyoruz. 6 milyon uyuşmazlık mahkemelere gelmiş olsaydı ayrı bir yük teşkil edecekti. 4 milyonun uzlaşmayla sonuçlanması, anlaşmayla sonuçlanması çok önemli" ifadelerini kullandı.
"AVRUPA'SI, AMERİKA'SI DÜNYADAKİ KATLİAMA ORTAK OLDULAR"
Kabinenin, Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde, önce insan anlayışıyla çalışmalarını sürdürdüğünü söyleyen ve İsrail'in Gazze saldırılarını işaret eden Adalet Bakanı, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Türkiye ekseni dediğimiz, dünyada hakkı, hakkaniyeti, adaleti savunan bir dış politikayla, dünyada mazlumların sesi olmaya devam ediyoruz. İşte Filistin'de 1 yılı geçti artık, bir soykırım yaşanıyor. Bir adaletsizlik var, bir hukuksuzluk var. İnsan hakları ihlali var. Soykırım suçu var. Ama maalesef dünya, uluslararası kuruluşlar maalesef çözüm üretemiyor. Türkiye olarak hep hakkaniyeti seslendirmeye devam edeceğiz. Uluslararası Adalet Divanı'ndan katılma talebinde bulunduk. İsrail devletinin orada soykırım sözleşmesini ihlal ettiği için, bu yargılama sürecine delillerle biz katkıda bulunduk. Bu tedbir kararlarının uygulanmaması, dünya için ayrı bir problem. İşte o nedenle diyoruz daha adil bir dünya mümkün. 'Dünya 5'ten büyüktür' diyoruz, milyonlarca insan yerinden yurdundan edildi. Maalesef onlara destek veren küresel güçler Avrupa'sı, Amerika'sı, maalesef dünyadaki katliama, Filistin'deki, Gazze'deki katliama ortak oldular. Uluslararası Ceza Mahkemesi var, Uluslararası Adalet Divanı'nın yanı sıra bir de Ceza Mahkemesi var. Başsavcı soruşturma başlattı, yakalama talep etti. Ama o yakalama talep eden, savaş suçlusu, soykırım suçlusu gitti, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşma yapabildi. Amerikan Kongresi'ne gitti, ayakta alkışlanabildi oradaki konuşması. İşte o suça ortak olanlar, onu alkışlayanlar, dünya tarihine kara bir leke olarak geçtiler. O suçu işleyenler de eninde sonunda insanlık önüne çıkacak ve insanların huzurunda hesap verecekler."