Ankara'da 4. Uluslararası Medya ve İslamofobi Forumu! RTÜK Başkanı Şahin'den önemli açıklamalar: Bize hayati görevler düşüyor
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, "İslam düşmanı çevreler, dijital alanı aktif bir şekilde kullanarak nefret, ırkçılık gündemlerini daha kolay yayar hale geldi. Batı medyası karşısında İslam coğrafyasının medyası olarak bizlere çok hayati görevler düşüyor." dedi.
RTÜK'ün dördüncüsünü düzenlediği Medya ve İslamofobi Forumu, "Küresel ve Yerel Boyutlarıyla İslamofobi" temasıyla gerçekleştirildi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, SETA, Ankara Bilim Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi ile Türk Telekom ve Halkbank'ın paydaşı olduğu forum, ATO Congresium'da düzenlendi.
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, forumun açılışında yaptığı konuşmasına, uzun süredir Gazze'de Müslümanların soykırıma uğradığını belirterek başladı.
İsrail'in insanlık onurunu ayaklar altına aldığını ifade eden Şahin, Müslümanların kadın, çocuk, yaşlı ayırt edilmeksizin katledildiğini vurguladı.
Batı'nın at gözlüğü ile küresel sistemin İslam dünyasını dışlayan kayıtsız bakışlarıyla olayları yalnızca seyrettiğini ifade eden Şahin, "Ama kimsesizlerin kimsesi olmayı şiar edinen liderimiz Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan dün olduğu gibi bugün de İsrail'e karşı hakkın savunucusu. Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde tüm halkımız da, hain saldırıların ilk gününden itibaren yardımseverliğiyle, dualarıyla, boykot kampanyalarıyla zalime karşı hep ayakta. " diye konuştu.
Şahin, 3 gün önce Fransız "Liberation Gazetesi"nde yer alan "Gazze'de Ramazan" isimli karikatürde açlıktan fare kovalayan Gazzeli bir adamın ve ona "iftardan önce olmaz" diyerek azarlayan bir kadının resmedildiğini anımsattı.
Gıda ve tıbbi malzeme girişine izin verilmeyen Gazze'de açlık ve susuzluk nedeniyle binlerce insanın hayatını kaybettiğini vurgulayan Şahin, "Ama bu hadsiz Fransız gazetesi, yayınladığı küstah karikatürle açlıkla mücadele eden ve hayatlarını kaybeden Gazzelilerle dalga geçti." diye konuştu.
Amerika'nın başlattığı Müslümanları ötekileştirme stratejisinin, pek çok toplumun kültürel yapısında var olan İslam düşmanlığı virüsünü tetiklediğini söyleyen Şahin, "Barış dinini yaşayan biz Müslümanlar, sistematik nefret söylemleri ve dezenformasyon faaliyetleriyle ötekileştiriliyoruz." ifadelerini kullandı.
Şahin, şöyle devam etti:
"Teknolojik imkanlarla gelişen medya, sosyal mecraların da hayatımızda fazlaca yer etmesiyle insanların algı ve düşüncelerini etkileyerek davranışlarını değiştirebilme gücünü artırdı. Dünyada İslam'a ve Müslümanlara yönelik olumsuz algı ve davranışların oluşturulmasında ve yaygınlaştırılmasında en büyük rolü ise medya oynuyor.
İslam düşmanı çevreler, dijital alanı aktif bir şekilde kullanarak nefret, ırkçılık gündemlerini daha kolay yayar hale geldi. Batı medyası karşısında İslam coğrafyasının medyası olarak bizlere çok hayati görevler düşüyor. Basın alanında uluslararası iş birliklerimizi geliştirmeliyiz. İslam ile alakalı yanlış algılamaların önüne geçebilecek, hakikati anlatacak ve anlık refleks gösteren yeni bir medya düzeni oluşturmak şarttır. Dünyaya İslam'ın değil, İslam düşmanlığının küresel bir tehdit olduğunu anlatmalıyız."
"MEDYANIN GÜCÜYLE BİRLİKTE SORUMLULUĞU DA ARTIYOR"
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Batuhan Mumcu da Medya ve İslamofobi konusunun, bugünün dünyasında giderek daha fazla önem kazanan bir mesele haline geldiğini belirtti.
Medyanın toplumları şekillendiren bir araç olarak büyük bir etkiye sahip olduğuna değinen Mumcu, "Bu etki, doğru kullanıldığında toplumsal barışa ve anlayışa katkı sağlayabilir." değerlendirmesini yaptı.
Mumcu, etkinin yanlış yönlendirilmesi halinde veya önyargılı bakış açısıyla değerlendirildiğinde ise medyanın önyargıların, ayrımcılığın ve İslamofobinin yayılmasına neden olan en etkili araçlarından biri haline geldiğini anlattı.
Mumcu, şöyle devam etti:
"İslamofobi ile mücadelede, medyanın, çeşitli kültürler ve inançlar arasında köprü kurma potansiyeli toplumsal algıyı şekillendirmede kritik bir role sahiptir. Unutulmamalıdır ki, medyanın gücüyle birlikte sorumluluğu da artıyor. İsrail ve Filistin arasındaki çatışmalar, sadece siyasi bir mesele olmaktan çıkıp kültürel ve dini bir boyut kazanmış durumda.
Ancak bu çatışmaları Batı medyasının İslamofobik bir bakış açısıyla ele alması, tarafsız ve objektif habercilik ilkelerine aykırı bir tutum sergilemektedir. Batı medyasının bu yanlış yaklaşımı, hem gerçekleri çarpıtmakta hem de çatışmanın daha da derinleşmesine ve barışın uzaklaşmasına neden olmaktadır."
Filistinlilerin maruz kaldığı zulüm ve işgalin Batı medyası tarafından genellikle "terörizmle" ilişkilendirildiğine dikkati çeken Mumcu, "Batı medyasının büyük çoğunluğu, İsrail tarafını haklı göstermek için Filistinlileri sürekli olarak "radikal İslamcılar" veya "terörist gruplar" olarak etiketlemekte ve bu şekilde onları insanlık dışı göstermektedir. Oysa ki Filistinlilerin çoğu sıradan insanlardır ve hak arayışları adil bir şekilde sunulmadığında radikalleşmeye itilmektedirler." diye konuştu.
Gazze'deki insani krizin, insanlık onurunu ve temel hakları ilgilendiren de bir konu olduğunu vurgulayan Mumcu, "Gazze, tarih boyunca pek çok medeniyetin beşiği olarak, kucak açtığı farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bir coğrafya olmuştur. Ancak, günümüzde bu topraklar, çatışmaların ve acıların mekanı haline gelmiştir. Bu bölgede yaşanan insanlık dramını anlamak ve doğru anlatmak politik bir mesele olmanın ötesinde insan haklarına duyulan saygının da bir gereğidir." ifadelerini kullandı.
"İSLAM KARŞITLIĞI KENDİSİYLE MÜCADELE EDİLMESİ GEREKEN ÇOK ÖNEMLİ BİR TEHDİT"
SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran da Gazze'de soykırımın gerçekleştiği bir dönemde medyada İslamofobi gibi çok önemli bir konuya odaklanmasının değerli ve faydalı olduğunu söyledi.
Duran, İslam karşıtlığının önemli bir tehdit olduğunu ve bununla mücadele edilmesi gerektiğini belirterek, "Tabii bunun sadece Batı'da olmadığını da görmemiz lazım. Doğu'da da aynı şekilde bir yaygınlaşma var. Hindistan'daki gidişat Müslümanlara karşı Hindu milliyetçiliği olarak ortaya çıkan İslamofobik davranış çok ciddi alarmlar veriyor." dedi.
Türkiye'nin İslam karşıtlığıyla mücadelede önemli roller üstlendiğine dikkati çeken Duran, "Hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de Türkiye'deki bütün ilgili birimlerin göstermiş olduğu gayretler takdire şayandır. Aynı şekilde bu sempozyum ve RTÜK'ün de burada almış olduğu rolü ve TRT'nin de üstlendiği rolü vurgulamak isterim." diye konuştu.
Duran, 15 Mart'ın BM Genel Kurulu tarafından "İslamofobiyle Mücadele Uluslararası Günü" olarak kabul edilmesin de Türkiye'nin gayretlerine önemli katkı sunduğunu kaydetti.
Forum açılışında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın mesajı da okundu.
4. ULUSLARARASI MEDYA VE İSLAMOFOBİ FORUMU SONA ERDİ
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından düzenlenen 4. Uluslararası Medya ve İslamofobi Forumu, Ankara'da gerçekleştirildi.
ATO Congresium'da düzenlenen forumda, açılış konuşmalarının ardından İsmamofobi'nin küresel ve yerel boyutları ele alındı.
Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Büyükelçi Doç. Dr. Hasan Doğan, moderatörlüğünü Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal'ın üstlendiği "Yerel Boyutlarıyla İslamofobi" temalı oturumda, 15 Mart'ın İslamofobi'yle Mücadele Günü olarak tescillenmesinin bir farkındalık oluşturduğunu belirtti.
Avrupa'da son yıllarda İslam düşmanlığının artmasına dikkati çeken Doğan, "Almanya'da 2023 yılında 686 İslam karşıtı suç işlendiği ve İngiltere'de camilere yönelik yüzde 35 oranında saldırı düzenlendiği dikkate alındığında koca bir kitleye yönelmiş ciddi bir nefretin olduğu görülmektedir." dedi.
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansının, İslamofobi'yi İslam dinine mensup bireylerin maruz kaldıkları ayrımcılık olarak tespit etmesinin önemli bir kazanım olduğunu söyleyen Doğan, "İslamofobi bir dönüşüm içindedir. Bu dönüşüm kavramsal olduğu gibi kurumsal da olmaktadır. İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde kurulan İslamofobi Gözlemevi bu kurumsal dönüşümün önemli bir örneğidir. Bu nedenle kavramsal dönüşüm noktasında elde edilen mesafenin küçümsenmeyeceği kanaatindeyim." diye konuştu.
Bütün bunlar meydana gelirken Avrupa'da İslam karşıtı söylemleriyle öne çıkan aşırı partilerin büyük güç edindiklerini de dile getiren Doğan, Müslümanların inançlarını ve kimliklerini muhafaza ederek toplumlarıyla entegre olmaları gerektiğini vurguladı.
İslamofobi'nin hukuk sistemlerinde istenilen şekliyle açık ve net olarak tanımlanan bir suç olmadığını ifade eden Doğan, "Farkındalığın artırılması noktasında İslamofobi ve benzer bazı kavramların bizim yasalarımızda daha net, daha açık zikredilmesi anlamlı olabilir." dedi.
Doğan, bağırtıyla, gürültüyle, uğultuyla İslam'ın ve hakikatin sesinin bastırılamayacağını vurgulayarak, "İslam dini, Müslüman kimliği dünyayı aydınlatan bir güneş olmuştur ve olmaya devam edecektir." ifadesini kullandı.
SETA Vakfı Dış Politika Kıdemli Araştırmacısı Prof. Dr. Muhittin Ataman, "fobi" kelimesinin yanına getirildiği tek dinin İslam olduğunu, İslamofobi'nin ise ırkçı bir kavram olduğunu söyledi.
Gazze olaylarında ciddi bir İslam karşıtlığının tezahür ettiğini belirten Ataman, 7 Ekim'den bu yana Filistinlilere ve Hamas'a yönelik büyük dezenformasyonun tedavüle sokulduğunu ifade etti.
Panelde, Uluslararası Balkan Ünivesitesi'nden Prof. Dr. Shener Bilalli de Bosna Hersek özelinde İslam düşmanlığıyla mücadele stratejilerini anlattı.
"İSLAMOFOBİNİN TEMELİNDE DUYGUSAL VE PSİKOLOJİK BİR ZEMİN VARDIR"
Filistin'in Ankara Büyükelçisi Faed Halid Abd Mustafa, moderatörlüğünü RTÜK Başkan Yardımcısı Deniz Güler'in yaptığı "Küresel Boyutlarıyla İslamofobi" başlıklı oturumda, Gazze'deki katliama ve bu esnada küresel medyada ele alınan konulara dikkati çekti.
Dünyanın Filistin ile ilgili çifte standartlı tutumunu eleştiren Mustafa, "Gözler önünde gerçekleşen katliamlar, Gazze'deki her şeyi yok etmiştir. Buradaki en önemli soruların başında medyanın nerede olduğu sorunsalı gelmektedir. Batı medyası olanları hiç olmamış gibi ya da olanları İslam'ın suçu olarak göstermektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Tulane Üniversitesinden Prof. Dr. Raymond Taras da "İslamofobiyi incelerken korku, güvensizlik, ön yargı ve kaygı terimlerinin medyanın toplum üzerindeki tutum belirleyici tavrı ile toplam bir yaklaşımla ele alınması gerekmektedir." ifadesini kullandı.
Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu ise "İslamofobi medya alanında temel bir sorun alanı olarak belirlenmelidir. Daha sonra bu soruna yönelik çözüm önerileri sunulmalıdır.
Bir taraftan da yeni platformlar var biliyorsunuz. Yani internet tabanlı geleneksel medyanın yerine konumlanan dijital platformlar. Buralarda yayınlanan dizilerle, filmlerle, belgesellerle, birtakım içeriklerle yine toplumun gündeminde algı düzenlemeye çalışılıyor." diye konuştu.