Türkiye enerjide yeni bir sayfa açıyor! Berat Albayrak kitabında anlatıyor: 65 yıllık rüya: Nükleer Enerji
Türkiye enerjide hayallerinin temelini attı. Şimdi ise atılan temeller meyvelerini vermeye başladı. 65 yıllık nükleer enerji rüyası gerçekleşiyor. Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak öncülüğünde temeli atılan Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin ilk ünitesi, tüm tehditlere rağmen devreye alınacak. Berat Albayrak, 'Burası Çok Önemli' kitabında yer alan "65 Yıllık Rüya: Nükleer Enerji" başlıklı bölümde dikkat çeken ifadeler kullandı.
Tüm tehditlere rağmen enerjide tam bağımsızlık yolunda attığı adımlardan taviz vermeyen Türkiye, nükleer enerji serüveninde 2023 hedefine doğru kararlılıkla ilerliyor.
Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın öncülüğünde ilk adımların atıldığı Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi'nde sona gelindi.
Türkiye, ilk nükleer güç santralinin birinci ünitesini devreye alacak ve uluslararası enerji sektöründe küresel bir güç olma yolunda büyük bir adımı daha geride bırakacak.
"Nükleer enerji gerek kapasite, gerekse de verimlilik yönünden Türkiye'nin arz güvenliği açısından çok önemli bir rol oynayacak. Nükleer santraller sayesinde iklim ve mevsim şartlarına bağlı kalmadan 7 gün 24 saat kesintisiz elektrik üreteceğiz." Türkiye, sadece nükleer güç santralinin değil, hayallerinin temelini de Bakan Albayrak'ın bu sözleriyle atarak, enerjide güçlü bir oyuncu olma yolunda bütün dünyaya kararlılığını göstermişti.
Dünyada 32 ülkede 441 nükleer reaktör işletmede olup, 17 ülkede 53 nükleer reaktör de inşa halinde. Akkuyu da bunlardan biri. Nükleer santrallerde üretilen elektrik, dünya elektrik arzının yaklaşık %10'una denk gelirken, Akkuyu da Türkiye'nin elektrik ihtiyacının yüzde 10'unu karşılayacak.
Türkiye'nin enerjide bağımsızlığının önünü açan kritik hamleleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar ile Hazine ve Maliye Bakanlığı görevlerinde bulunan Berat Albayrak'ın kaleme aldığı "Burası Çok Önemli" adlı kitapta çarpıcı anlatımlarla yer buldu. Kitabın, "65 Yıllık Rüya: Nükleer Enerji" ara başlıklı bölümünde Bakan Albayrak, nükleer enerjideki kararlı duruşunu açıkça belirtmiş, nükleer enerjinin verimliliğini vurgulamıştı.
Berat Albayrak'ın kaleme aldığı 'Burası Çok Önemli' kitabında yer alan "65 Yıllık Rüya: Nükleer Enerji" başlıklı bölüm:
Nükleer Enerji Bakanlığa başlamadan çok önce, enerji ile ilgili çalışmalar, araştırmalar yaparken şunu net bir şekilde benimsemiştim: 'Enerji meselesi asla sadece enerji meselesi değildir.' Ekonomiden uluslararası ilişkilere, teknolojiden kalkınmaya, enerjinin doğrudan ya da dolaylı olarak belirlediği o kadar çok alan vardı ki, hangi konuyu ele alırsak alalım, çok boyutlu düşünmemiz gerektiğini her zaman ifade etmiştim. Nükleer enerji konusu da aynı bakış açısı ile ele aldığımız bir mesele oldu. Uzay alanındaki çalışmalardan tarıma ve tıp teknolojilerine kadar çok geniş bir yelpazede nükleer enerji kullanılıyor. Bu enerjinin teknolojisine sahip olduğunuz zaman, sürekli gelişen bir alanda yüksek katma değer üreten bir kapasiteyi de elde etmiş oluyorsunuz. Nükleer enerji bunun yanında esas olarak size en yüksek verimlilikte ve kapasitede elektrik üretme imkânı sağlıyor.
Yenilenebilir enerjiden üretebileceğiniz enerji miktarı düşüktür ve üstelik birim kapasiteden elde ettiğiniz elektrik üretimi yani verimlilik sınırlıdır. Rüzgâr devamlı esmiyor, güneşten de yalnızca günün belirli saatlerinde yararlanabiliyorsunuz. Bize, 'Nükleer santral yapacağınıza güneş enerjisinden yararlanın' deniyor ancak kimse bu kadar yekûnlu bir elektrik üretimi için Türkiye'nin tarım arazilerinin ne kadarından vazgeçmesi gerektiğini konuşmuyor.
'Nükleerden elde edeceğiniz enerjiyi güneşten elde etmelisiniz' gibi bir önerme, 'Nükleer yerine yenilenebilir enerjiye yönelin' gibi bir tavsiye pek çok açıdan tutarlı ve rasyonel değil. İmkân ve ihtiyaçlar zaviyesinden baktığımızda bugünün dünyasında bu zaten mümkün de değil. Güneşte verimlilik oranları yüzde 20'lerde kalırken ve dalgalı iken, nükleer enerjide bu oran ortalama yüzde 92 seviyesindedir ve kullanıma hazırlık oranı çok yüksektir. Yenilenebilir enerjide kaynak sürekliliğini sağlamak sizin uhdenizde değildir yani dalgalanmalar olur. Örneğin günün beklenmedik bir saatinde rüzgâr esmezse ya da hava kapalı olursa üretim miktarı dalgalanır. Bu yüzden yenilenebilir kaynaklar baz, yani sistemin ikamesini sağlayan tesisler değildir. Sistemin ihtiyacı olan baz enerjiyi yani düzenli ve belirli miktarda sabit enerjiyi yenilenebilir enerji santrallerinden almak mümkün olmuyor. Öte yandan, nükleer enerji santralleri 7 gün 24 saat elektrik üretiyor. Elektriğe her zaman ihtiyacımız var. Vatandaşa 'Akşam güneş battı, elektrikleri kesiyoruz' diyemezsiniz. Ülke olarak her kuruşumuz kıymetli. Verimliliği yükselten bir sisteme geçmeliyiz. Bu yüzden elektrik üretiminde en iyi, en dengeli; maliyet ve verimlilik açısından da en doğru portföye sahip olmayı hedefledik.
Baz yük konusu, yani enerji sağlayan bir santralin 24 saatin tamamında mı yoksa belirli saatlerde mi elektrik sağladığı konusu, şebeke arz güvenliği açısından da çok önemlidir. Geçmiş tecrübemiz de buna işaret eder. Sistemdeki bazı sıkıntılar domino etkisi ile tüm ülkeyi karanlığa boğma riskine sahip olabiliyor. Bir nükleer santral bir takvim yılı içinde 8 bin 500 saat istikrarlı elektrik üretebilir. Nükleerdeki yüzde 92'lik verimlilik, gaz santralleri ve kömür santrallerinde yüzde 60-70'lerde, rüzgâr santrallerinde ise yüzde 35-40'larda seyrediyor. Güneşte bu oran daha da düşük.
Nükleer enerjiyi yalnızca elektrik enerjisi alanında değil, sanayiden tarıma, uydu-haberleşmeden bilimsel çalışmalara kadar birçok alanda kullanabiliriz. Barışçıl amaçlarla nükleer enerjinin kullanılabileceği her alanda kapasitemizi artırmayı ve ülkemize katma değer sağlamayı amaçladık. Son beş yıla kadar nükleer projeleri hep bir yerlere takıldı; bu engel bazen ekonomi, bazen siyaset, bazen bürokrasi, bazen de hepsi birden oldu. Türkiye'nin rahmetli Adnan Menderes ile 1956 yılında başlayan nükleer yolculuğu hep engellendi, ertelendi. Ciddi bir direnç ile karşılaştı. 70 yıldır tüm dünya bu projeleri yapıyor. Yıllardır herkese 'helal' olan bir teknoloji Türkiye'ye 'haram' deniliyorsa, orada bir yanlışlık var demektir ve bu konuda durup düşünmek gerekir.
Bir düşünelim... Güvenlik endişesini öne sürerek eylemler organize eden ve ortalığı ayağa kaldıranlar, 1977 yılında yapılan eski nesil teknolojisiyle teknik ömrünü 2005 yılında tamamlamasına rağmen hâlâ faal olan, sınırımızdan sadece 16 kilometre uzaklıktaki Ermenistan Metzamor santralinin bölgemiz ve dünya için oluşturduğu büyük tehdide karşı neden eylem yapmazlar? Farklı lobiler ne söylerse söylesin, Türkiye'nin nükleere sahip olması şarttır. Bakanlığım döneminde bu konuda hiç taviz vermeden projelerin önünü açtık ve çok şükür bugün Akkuyu'da yükselen inşaatı gururla izliyoruz. İnşallah 2023 yılında da elektrik üretimi başlayacak.
Bu meselenin yapıcı bir iklim ve ortamda konuşulması lazım. Çok basit bir konu. Fransa bugün elektriğinin yüzde 80'ine yakınını nükleerden elde ediyor. Bunları göz ardı ederek, ülkemizi popülist söylemlerle, böylesine önemli bir teknolojide sadece izleyici konumuna düşüremeyiz.
Önce Akkuyu sonra diğerleri Türkiye'nin nükleer yolculuğu, 'Bizim de olsun' gibi basit bir bakış açısı ile de değerlendirilemez. Bu alanda geç kaldığımızın farkına varıp, gerek bu teknolojilere sahip olmamız, gerekse elektrik arz güvenliğini garanti altına almamız için kapasitemize katmamız gereken nükleer kurulu gücü analiz etmemiz, doğru bir planlama ile bir takvim çerçevesinde yatırımları projelendirmemiz gerekiyor. Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projesi 70'lerde gündeme gelmiş bir proje fakat birçok engel dolayısıyla askıda kalmış ve yapılamamıştı. 1974 yılında Mersin'in Gülnar ilçesindeki Akkuyu arazisinin nükleer santral için uygunluğu kabul edilmiş. Uzun yıllar sonra santralin inşası için 2010 yılında Türkiye ve Rusya arasında imzalar atıldı.
Biz mevzuat ve organizasyonel altyapıyı oluşturup süreci hızlandırdık. Hukuki hazırlıkları, gerekli onayları ve bürokratik süreçleri ivedilikle bitirdik.
Haziran 2017'de elektrik üretim lisansının verilmesi ve Ekim 2017'de inşaat izninin çıkarılması ile bakanlığım döneminde çok önemli aşamalar kaydedilmiş oldu. Bu adımlar ile projenin önü açıldı ve inşaatın başlamasının önünde onlarca yıldır duran engeller kaldırıldı. Nisan 2018'de iki ülke devlet başkanlarının katılımıyla Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin birinci güç ünitesinin temel atma töreni yapıldı. 65 yıllık rüya gerçeğe dönüştü.
Santral 4.800 MW kurulu güç kapasitesinde olacak. Yılda 35 milyar kWh elektrik üretimi ile ülkemizin elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde onunu tek başına karşılayacak. Proje, 20 milyar dolarlık yatırım bedeli ile Cumhuriyet tarihimiz boyunca bugüne kadar gerçekleştirilmiş en büyük proje olacak. Yani, ekonomisi ve sanayisi her yıl hızla büyüyen ülkemiz için çok büyük ve çok önemli bir yatırım… Yalnız bizlerin ihtiyaç duyduğu enerjiyi değil gelecek nesillerimizin de enerji ihtiyacını karşılayacak.
Akkuyu NGS'nin ilk ünitesinin devreye alınmasından itibaren genç Türk mühendislerimiz işletme mühendisi olarak çalışmaya başlayacaklar. Böylece bu alanda çalışacak mühendislerimizi ve insan kaynağımızı artıracak ve geliştireceğiz. Süreç içinde Akkuyu NGS'nin işletmesi tümüyle Türk mühendislere geçecek. Santralde inşaat devam etmekte olup ilk ünitesinin 2023 yılında, tamamının ise 2030 yılından önce faaliyete geçmesi planlanıyor.
Sinop'ta yapılacak ikinci nükleer santral için Japon Mitsubishi ve Fransız Areva ortaklığıyla anlaşma yapılmıştı. Proje fizibilitesinin teknik bölümünü tamamladık, ticari bölümün ise çalışmalarını yürüttük. Bizden sonraki dönemde taraflar projeden çekildiklerini açıkladılar.
Bakanlığım döneminde, Türkiye'nin Çin ile imzaladığı mutabakat zaptındaki maddelerin üçü enerjiyle ilgiliydi ve bunlardan bir tanesi de nükleer konusundaydı. Bu noktada Çin taraflarıyla yoğun bir çalışma başlattık. Üçüncü nükleer santralin saha seçimi ve fizibilitesi ile ilgili çalışmaları önemli bir noktaya getirmiş hem seçim metotlarını ve kriterlerini hem de alternatif yerleri belirlemiştik. 19 kritere göre objektif bir değerlendirme seti ortaya koyduk. Bunların içinde deprem riski, su yollarına yakınlık, hava yollarının kesişimi, askeri bölgelere mesafe ve diğer kriterler de vardı. Bu noktada üst düzey istişareyle stratejik bir karar verilmesi gerekiyor. Trakya'da yapımı planlanan santraller ile ilgili müzakerelerde son aşamaya gelindi. Hızla tamamlanarak anlaşmanın imzalanacağına ve inşaatına başlanacağına inanıyorum.
Planlanan üç nükleer santrali de dikkate aldığımızda, Trakya'da yapılacak olan santralin ülkemizin arz güvenliği açısından en kritik öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Bölgenin, Türkiye'nin nüfus ve üretim yoğunluğu açısından ilk sırasında olması, elektrik iletim yatırımlarına ciddi bir talep ve ihtiyaç bulunması Trakya'nın böylesine önemli bir elektrik üretim tesisi kurulumunda öncelikli olmasını zaruri kılmaktadır.
Yenilenebilir enerjide olduğu gibi nükleerde de yerlileştirmeye önem verdik. Sinop ve 3. NGS'de yerlileşme şartını en temel şartlardan biri haline getirdik. Bunun ötesinde nükleer enerji üretim endüstrisinin oluşturulması üzerine de müzakereler gerçekleştirdik.
Türkiye'nin elektrik arz güvenliğini teminat altına almak için 10 yıl içinde 2. ve 3. santralleri özellikle yerlileştirme ile birlikte devreye almak oldukça önemli olacak."