Başkan Erdoğan'dan 'Uluslararası Ombudsmanlık Konferansı'nda önemli açıklamalar! Türkiye öncülüğünde kritik Rusya-Ukrayna görüşmesi
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ‘’Uluslararası Ombudsmanlık Konferansı’'nda önemli açıklamalarda bulundu. Başkan Erdoğan, "Bugün NATO'da, Avrupa Konseyinde veya BM çatısı altında beraber olduğumuz bazı ülkeler, Türk adaletinden kaçan haydutların sığınağı haline dönüşmüştür." diyerek sert çıktı. Başörtüsüne anayasal güvenceyle ilgili de "Şayet Meclisimiz üzerine düşeni yerine getirmezse son sözü milli irade söyleyecek, son kararı milletimiz verecektir." dedi. Öte yandan konferans kapsamında Türkiye-Rusya-Ukrayna ombudsmanları 3'lü buluşma gerçekleştirdi. Ukrayna ve Rusya ombudsmanları, yaralı ve askerlerin değişimi konusunda iki ülke arasında 'kavuşma koridoru' açılması için Türkiye Ombudsmanı Şeref Malkoç başkanlığında bir araya geldi.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen Uluslararası Ombudsmanlık Konferansı'nda konuştu.
Konferansın hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, değerlendirmeleriyle konferansa katkı sunacaklara teşekkür etti. Erdoğan, bu sene 10. yılına ulaşan Kamu Denetçiliği Kurumunu ve Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç'u, bu anlamlı programa vesile olduğu için tebrik etti.
Cumhuriyet'in, 100. yılının geride bırakılıp Türkiye Yüzyılı diye isimlendirdikleri yeni asrına girmeye hazırlanılan bir dönemde olunduğunu belirten Erdoğan, bu tarihi süreçte her alanda olduğu gibi insan haklarında da kendilerine geçmişin tecrübeleri ışığında yeni bir gelecek inşa etmenin çabasında olduklarını söyledi.
Bugünün dünyasında en çok konuşulan, tartışılan, gündemi en fazla meşgul eden hususların başında insan haklarının geldiğine işaret eden Erdoğan, yerel siyasetçilerden medyaya, akademiden uluslararası kuruluşlara kadar hemen herkesin insan hak ve özgürlüklerinden bahsettiğini dile getirdi.
Dünyanın birçok yerinde insan haklarının muhafaza ve müdafaasıyla ilgili toplantılar düzenlendiğini, kararlar alındığını, beyanatlar verildiğini aktaran Erdoğan, ancak tüm bunlar yaşanırken hayat hakkı dahil insanların en temel haklarının göz göre göre çiğnenmeye devam ettiğini vurguladı.
VİCDANINI YİTİREN ÜLKELER GÖRDÜK
Suriye'den Filistin'e, Yemen'den Arakan'a, Türkistan'dan Afrika'ya kadar dünyanın birçok yerinde insan hak, hürriyet ve haysiyetini hiçe sayan ağır ihlallere sürekli yenilerinin eklendiğinin altını çizen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bizi birbirimize yakınlaştırması, merhamet duygumuzu harekete geçirmesi gereken krizler tam tersine insanı insani değerlerden uzaklaştırabiliyor. Kovid-19 salgını, mülteci meselesi, bölgemizde patlak veren çatışmalar, bu acı gerçeğin en çarpıcı örnekleri olarak önümüzde duruyor. Gelişmiş diye ifade edilen ülkelerin salgın döneminde sadece kendilerini korumak adına sergiledikleri bencillikleri bugün utançla hatırlıyoruz. Aşı ve maske gibi salgınla mücadelede ihtiyaç duyulan tıbbi malzemelerin nasıl bir rekabet unsuru haline dönüştürüldüğünü halen unutmadık. Hatta bu süreçte kendi halkları içindeki dezavantajlı kesimleri dahi hizmet yelpazesinin dışında tutacak kadar vicdanını yitiren ülkeler gördük."
Salgının da etkisiyle kültürel ırkçılık, yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı gibi nefret suçlarının özellikle Batı toplumlarında korkunç boyutlara ulaştığını belirten Erdoğan, bazı medya kuruluşları ve siyasetçilerin de söylemleriyle bu nefret iklimini körüklediklerine, adeta ateşe benzin döktüklerine şahit olduklarını söyledi.
BATI'YA TERÖR TEPKİSİ: TÜRK ADALETİNDEN KAÇAN HAYDUTLARIN SIĞINAĞI HALİNE DÖNÜŞTÜ
Başkan Erdoğan, milyonlarca Müslüman'ın temel özgürlüklerinin ayaklar altına alındığı, ifade hürriyeti kisvesi altında kutsallarının aşağılandığı, inançlarının bir tehdit kaynağı olarak gösterildiği vahim bir tabloyla karşı karşıya olunduğunu ifade etti.
Kimi zaman medya kimi zaman siyasetçiler kimi zaman da bizzat devlet tarafından ötekileştirilen bu toplum kesimleri için İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ndeki kayıtlı haklarını kullanmanın giderek zorlaştığını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hemen her gün gazetelerde ibadethaneleri, yabancılara ait iş yerlerini, sivil toplum kuruluşlarını hedef alan bir şiddet eyleminin haberini okuyoruz. Dahası göçmenlere ve yabancılara yönelik nefret suçları ya görmezden geliniyor ya soruşturulmuyor ya da örtbas ediliyor. Gerek insan haysiyetini korumakla görevli uluslararası kuruluşlar gerekse her fırsatta demokrasi ve insan hakları dersi veren kimi ülkeler, maalesef bu hak ihlalleri karşısında derin bir suskunluk içinde."
Kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir şeyi önemsemeyenlerin çifte standardının artık fiyakalı sloganlarla, yasak savma türünden tavırlarla örtülemeyecek hale geldiğini belirten Erdoğan, "Benzer bir durum doğrudan insanımızın hayatına kıymış, kan dökmüş, sivillere yönelik terör eyleminde bulunmuş teröristler için de geçerlidir. En temel insan hakkı olan yaşam hakkına kasteden eli kanlı caniler, siyasi sığınmacı bahanesiyle korunmakta, hiçbir hukuki tahkikata uğramadan hayatlarını özgürce sürdürebilmektedir. Üzülerek ifade etmek isterim ki bugün NATO'da, Avrupa Konseyinde veya BM çatısı altında beraber olduğumuz bazı ülkeler, Türk adaletinden kaçan haydutların sığınağı haline dönüşmüştür." değerlendirmesini yaptı.
TIPKI KANSER HÜCRESİ GİBİ BÜNYEYİ SARACAKTIR
Terör suçlularının yargıya hesap vermesi konusunda maalesef kayda değer ve somut sonuçlar doğuran hiçbir çaba harcanmadığını belirten Erdoğan, "Bilindiği gibi 15 Temmuz gecesi 252 vatandaşımızı katleden, Meclisimizi ve Cumhurbaşkanlığı binasını bombalayan FETÖ'nün elebaşı, Amerika'daki malikanesinden örgütünü yönetmeye devam ediyor. Haklarında kırmızı bültenle arama kaydı olan PKK terör örgütü militanları Avrupa'nın göbeğinde polisin himayesinde örgüt paçavraları eşliğinde protesto düzenleyip vatandaşlarımıza ve temsilciliklerimize saldırabiliyor." dedi.
Kısa süre önce Fransa'nın başkenti Paris'te yaşanan hadiselerin bunun en son örneğini teşkil ettiğine işaret eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bölücü örgüt mensupları sadece sokakları, arabaları ve mağazaları ateşe vermekle kalmamış, saldırılarını özellikle işindeki gücündeki insanımızın canına kastetmeye kadar götürmüşlerdir. İyi terörist-kötü terörist ayrımının yanlışlığını bir kez daha gösteren bu olayların terörle mücadelede yeni bir dönemi başlatmasını ümit ediyorum. Şimdiye kadar Türkiye'nin bölücü örgütün uzantılarına karşı sınırları içinde ve ötesinde yürüttüğü haklı mücadeleye şaşı bakanların, bundan sonra hatalarının farkına varacaklarına inanıyorum. Avrupa'da yuvalanan terör yandaşlarına karşı tedbir almakta geç kaldıkları hergün tehlike daha da büyüyecek tıpkı kanser hücresi gibi bünyeyi saracaktır."
Erdoğan, Türkiye'nin teröre karşı kararlı mücadele yanında ihtiyaç sahiplerine el uzatmasıyla da örnek bir duruş sergilediğini belirterek, "Çatışma bölgelerinden kaçan 3,5 milyonu Suriyeli başta olmak üzere 4 milyonu aşkın mazlum ve mağdura biz kucak açtık. Kapımıza gelip ülkemize sığınan hiç kimseyi zorla geri göndermedik. Suriyeli Türkmenler kadar Kobanili Kürtlere, Halep'teki, İdlib'deki ve Suriye'nin diğer bölgelerindeki Arap kardeşlerimize de sahip çıktık. Suriye'deki çadır kentlerde hayata tutunmaya çalışan mazlumlara yardım götürürken kimsenin inancına, kökenine bakmadık." diye konuştu.
SURİYE İLE TEMAS: İYİ KOMŞULUK İLİŞKİLERİMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen Uluslararası Ombudsmanlık Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Suriye'nin kuzeyindeki güvenlik ortamı iyileştikçe Türkiye'deki Suriyelilerin gönüllü olarak evlerine geri dönüşünün hızlandığını söyledi.
Oradaki mültecileri çadırlardan kurtarmak için briket evler yaptıklarını dile getiren Erdoğan, "Niye bunlar insan değil mi? İnsanca yaşamalarını sağlayalım istedik. Bu çadırlardan bu insanları kurtaralım istedik. Briket evlere onları yerleştirerek oraya geri dönüşlerini sağlayarak insani bir yaşam şeklini onlara hazırlayalım istedik. Terörden temizleyerek emniyetli hale getirdiğimiz bölgelere şimdiye kadar ülkemizden yaklaşık 550 bin sığınmacı geri dönmüştür. Rusya, Suriye ve Türkiye olarak, bir süredir yürüttüğümüz diplomatik temaslar meyvesini verdikçe bu sayılar daha da artacaktır." diye konuştu.
Erdoğan, Suriye'de huzur, istikrar ve barış ortamı tesis edilene kadar kardeşlik, komşuluk ve insanlık görevini yerine getirmeyi sürdüreceklerini vurguladı.
GÖÇMENLERE BU ZULMÜ REVA GÖRENLER HAKKINDA MAALESEF HİÇBİR ADIM ATILMIYOR
Türkiye'nin, Ege Denizi'ndeki operasyonları sayesinde sadece geçen yıl ölümün eşiğinden kurtarılan göçmen sayısının 20 bini bulduğuna işaret eden Erdoğan, "Buna mukabil sığınmacıları denizde, Ege'de ölüme terk eden hatta botlarını batırarak kasten öldüren, döverek, soyarak, onurlarını kırarak sınırları dışına zorla iten ülkeler ise maalesef baş tacı yapılıyor. Onca görüntüye, şahide, habere, şikayete rağmen göçmenlere bu zulmü reva görenler hakkında maalesef hiçbir adım atılmıyor. Biz tüm bu riyakarlıklara rağmen insan haklarını sözde değil elimizi taşın altına koyarak savunmaya devam ediyoruz, devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, diğer alanlarda da aynı ilkeli tutumla çalışmalarını yürüttüklerini, bu yaklaşımın en somut neticelerini Rusya-Ukrayna savaşı sırasında gösterdiklerini, Karadeniz üzerinden tahıl koridorunu ve esir takası anlaşmasını hayata geçirerek, milyarlarca insanın hayatını olumsuz etkileyen gıda ve enerji krizinin çözümüne katkı sağladıklarını dile getirdi.
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI: YARALILAR İÇİN KORİDOR AÇILMAMASINA VARIZ
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in "Bilabedel tahılı gönderelim ama bunu durumu iyi olan Avrupa ülkelerine değil fakir, az gelişmiş Afrika ülkelerine ulaştırın" teklifinde bulunduğunu, kendilerinin de bunu kabul ettiğini, tahılı una çevirerek Afrika ülkelerine bilabedel ulaştıracaklarını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi Şeref Bey bir teklifte bulundu o da malum özellikle yaralılar için de bir koridorun açılması, biz zaten buna varız. Biz sadece Rusya-Ukrayna değil aynı şekilde Suriye'den, aynı şekilde Azerbaycan'dan, Libya'dan yaralıları getirip hastanelerimizde tedavilerini yaptırıp geri gönderiyoruz. Bunlar bizim insani ve vicdani görevimizdir. Bundan sonraki süreçte de bunları yapmaya devam edeceğiz."
Erdoğan, Balkanlar'da tırmanan gerilimi düşürerek, bölgenin yeni bir kan ve ateş sarmalına dönmesinin önüne geçtiklerini, Kafkaslar'da yıllardır devam eden krizin yol açtığı istikrarsızlığı dengeli ve hakkaniyetli politikayla önemli ölçüde hal yoluna koyduklarını söyledi.
AFGANİSTAN'DAKİ TALİBAN YÖNETİMİNE SERT TEPKİ: GAYRİ İSLAMİ BULUYORUZ
Türkiye'de de 20 yıldır gerçekleştirdikleri sessiz devrimlerle her kesimden vatandaşın temel insan haklarıyla ilgili taleplerini yerine getirdiklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Son olarak kadınlarımızın başörtüsü ve aile kurumuyla ilgili bir Anayasa değişikliği teklifini Meclisimize sunduk. Ancak burada bir konunun üzerinde de durmak istiyorum. O da şu; Afganistan'da son dönemdeki özellikle başörtülü kızların üniversitelerde, okullarda okutulmasını engelleme anlayışını biz gayriinsani buluyoruz, gayri İslami buluyoruz. Bir defa bizim dinimizde böyle bir şey yok. Bu kızlar buralarda eğitim öğretimini almalıdır. Onlara mani bir şeyi kimse bize İslam'la tanımlamasın, anlatmasın. İslam böyle bir şeyi kabul etmiyor, tam aksine 'Beşikten mezara kadar ilmi tahsil ediniz' diyen bir dinin mensuplarıyız. Böyle bir şeyi yapamazsınız. Gerek Dışişleri Bakanlığımız gerek bizler bu işin takipçisiyiz, takipçisi olacağız.
Hak ve özgürlükleri daha da genişletme irademizin sembolü olan bu düzenlemeyle özellikle acı hatıralarımızın olduğu kılık kıyafet meselesini kesin ve kalıcı bir çözüme kavuşturmayı hedefliyoruz. Türk demokrasisinin olgunluk seviyesini de gösterecek bu önemli teklif konusunda Meclisimizin gerekli adımı atacağına yürekten inanıyorum. Şayet Meclisimiz üzerine düşeni yerine getirmezse elbette son sözü milli irade söyleyecek, son kararı milletimizin bizatihi kendisi verecektir. Hangi siyasi partiden olursa olsun hiçbir milletvekilimizin sorumluluktan kaçarak böyle ağır bir vebalin altına girmeyeceğini düşünüyorum. Türkiye Yüzyılı'na demokrasi ve kalkınma eksiklerimizi tamamlamış, çok daha büyük hedeflere yönelmiş olarak güçlü bir başlangıç yapmakta kararlıyız."
Ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenirken "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" düsturunu ilke edindiklerine, hazırladıkları her programı, hayata geçirdikleri her düzenleme ve projeyi bu ilke rehberliğinde planladıklarına, uyguladıklarına ve neticelendirdiklerine dikkati çeken Erdoğan, böylece ülkedeki tüm vatandaşlara eşit davranan, farklılıkları zenginlik olarak gören, kuşatıcı, özgürlükçü bir devlet anlayışını hakim kıldıklarını söyledi.
Erdoğan, "Ülkemiz de milletimiz de temel hak ve hürriyetlerin önümüzdeki sembol kavramı demokrasiyi Türkiye'ye çok görenlere cevabını, 15 Temmuz'da canını ortaya koyarak, istiklaline ve istikbaline sahip çıkarak vermiştir." dedi.
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMUMUZ, YARGININ YÜKÜNÜ DE HAFİFLETİYOR
Dünyada, yönetim sistemini halkın iradesi ve demokratik yöntemlerle değiştirebilen ender ülkelerden biri olduklarına işaret eden Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçmek suretiyle hem 200 yıllık yönetim tartışmalarına nokta koyduk hem de vesayet heveslilerine adeta davetiye çıkaran yürütmedeki çift başlılığa son verdik." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, milli iradenin temsilcisi Meclis'i güçlendirmek için oluşturdukları yapılardan birinin de Kamu Denetçiliği Kurumu olduğunu söyleyerek, "İdarenin hizmet kalitesini yükseltmeye ve insan haklarının geliştirilmesini sağlamaya yönelik bu kurumumuz, 10 yıldır devlet ile vatandaşının kucaklaşmasının sembolü olarak görevini başarıyla ifa ediyor. Haksızlığa uğradığını düşünen insanlarımızın, ilgili kurumla dostane bir çözüm yolu bulmasını sağlayan Kamu Denetçiliği Kurumumuz, yargının yükünü de hafifletiyor." diye konuştu.
KAMU DENETÇİLİĞİMİZDEN GELEN KARARLARA UYMA ORANI YÜZDE 80'E YAKLAŞTI
Uyuşmazlıkları sulh yoluyla çözüme kavuşturarak devlet ile vatandaşı arasındaki güven ilişkisini tahkim eden Kamu Denetçiliği Kurumu'nun, Meclis adına bir hak arama kapısı olarak vazifesini yerine getirdiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kuruluşundan bugüne 207 binin üzerinde başvuru alan ve bunların 75 bini için tavsiye, 16 bine yakını için dostane çözüm kararı veren kurumumuz, telefonla, mektupla veya bizzat başvuruyla gelen yaklaşık 1 milyon kişiye de hizmet sunmuştur. Ayrıca hazırladığı raporlar, yaptığı çalıştaylar, toplantılar ve diğer faaliyetlerle kurumumuz ilkokuldan üniversiteye tüm gençlerimize, muhtarlıklarımızdan belediyelerimize tüm kurumlarımıza ulaşıyor.
Türkiye Yüzyılı için hayal ettiğimiz insan haklarına saygılı, adaleti ve hakkaniyet duygusunu güçlendirici, erdemli devlet işleyişi hedefimize ulaşmamızda da kurumumuza önemli görevler düşüyor. Özellikle devlet sistemimizdeki kurumlarımızın, Kamu Denetçiliğimizden gelen kararlara uyma oranı yüzde 80'e yaklaşmıştır. Bu vesileyle tüm kurumlarımızdan, Kamu Denetçiliğimizin kararları konusunda daha fazla hassasiyet beklediğimizi belirtmek istiyorum."
Başkan Erdoğan, Kamu Denetçiliği Kurumu'nun, dünyadaki diğer ombudsmanlıklar ve insan hakları temsilcilikleriyle kurduğu yakın ilişkiyi takdirle takip ettiklerini dile getirerek, "İslam İşbirliği Teşkilatı ve Türk Devletleri Teşkilatı bünyesindeki oluşumlara da ayrıca önem veriyoruz. Hiç şüphesiz 21. yüzyılda insan hakları sorunlarının tartışılacağı bu konferans da gerek katılımcıları gerek tartışma başlıkları itibarıyla kurumumuzun gelecekteki çalışmalarına ışık tutacaktır. Konferans çerçevesinde ortaya koyacağınız kıymetli fikirlerin, kurumumuz yanında biz siyasetçilere de yeni ufuklar kazandıracağına inanıyorum." dedi.
4 OTURUMDA 40'A YAKIN ARKADAŞIMIZ KONUŞACAK
Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, Kamu Denetçiliği Kurumunca Sheraton Otel'de düzenlenen, iki gün sürecek "21. Yüzyılda İnsan Haklarının Geleceği" konulu uluslararası konferansın açılışında konuştu.
Avrupa Birliğinin (AB) "İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesinde Ombudsmanlığın Rolünün Güçlendirilmesi Teknik Yardım Projesi" kapsamında bir arada olduklarını belirten Malkoç, iki gün sürecek toplantıda 21'inci yüzyılda insan haklarının geleceğini tartışacaklarını söyledi.
Toplantıya 41 ülkeden 70'e yakın ombudsman ve insan hakları savunucusunun katıldığını bildiren Malkoç, "4 oturumda 40'a yakın arkadaşımız konuşacak. Tecrübe paylaşımında bulunacağız." dedi.
Dört oturumun yarın başlayacak ilk toplantısında dijitalleşmenin insan hakları üzerindeki etkisini tartışacaklarını belirten Malkoç, ikinci oturumda savaş, çatışma ve göç ortamında insan haklarını, üçüncü oturumda Kovid-19 sürecinde insan hakları ihlallerini, dördüncü ve son oturumda ise 21'inci yüzyılda insan haklarının korunması ve gelişmesinde ombudsmanların rolünü masaya yatıracaklarını dile getirdi.
Kamu Denetçiliği Kurumunun çalışmalarına başlamasının onuncu yılı olduğunu vurgulayan Malkoç, şöyle devam etti:
"Aramızda çok farklı ülkelerden ombudsmanlar var. Belki onlarda yirminci, otuzuncu yıl olmuş olabilir ancak şunu ifade edeyim biz bu on yılda çok önemli mesafeler aldık. Hakikaten denetçi arkadaşlarımızla, kurumumuzda çalışan uzmanından diğer bütün görevlilere varana kadar bütün arkadaşlarımızla çok sıkı çalışmalar sonucunda çok önemli mesafe aldık. Dünyadaki ombudsmanlar arasında Türkiye ombudsmanları faaliyetleriyle, raporlarıyla, yaptığı organizasyonlarla hissedilir bir noktaya geldi. Emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Ombudsmanların klasik çalışma alanı, idareyle insanlar arasında ortaya ihtilaflar çıktığında bunu mahkemeye intikal etmeden dostane şekilde çözmek, çözüme ulaştırmak. Yani devlet, millet kaynaşmasını temin etmek. 10 yıl zarfında 207 bin 403 yazılı şikayet başvurusu aldık. Bu başvurulardan 205 bin 639'unu karara bağladık. Yazılı başvuruları karara bağlamamızın yanı sıra, özellikle mail yoluyla, mektup yoluyla, faksla telefonla veya kurumumuza gelerek yüz yüze 1 milyona yakın insan bize müracaatta bulundu. Onlara hukuki destekte bulunduk, yol gösterdik ve yardımcı olduk."
Kurumun önemli faaliyetlerinden birisinin de üniversitelerle yaptıkları çalışmalar olduğuna değinen Şeref Malkoç, Türkiye Ombudsmanlığı olarak sivil toplum kuruluşlarıyla, medyayla, üniversitelerle çok yakın birliktelikleri olduğunu ve çok önemli programları birlikte yaptıklarını söyledi.
Türkiye'de üniversitelerde 8 milyon öğrenci olduğunu hatırlatan Malkoç, "Bu öğrencilere öğrencilik yıllarında hukukun üstünlüğünü, hak arama yollarını, demokrasinin gelişmesini anlatabilirsek, onlar da iş hayatına atıldığında öyle zannediyorum hem hak arama yolları konusunda hem de hukuk konusunda daha da bilinçli olacaklardır. İşte bu anlamda 150 üniversitede ombudsmanlık kulüpleri kurduk. Bu yılın başında üniversiteler başlamadan bir ay önce bu üniversitelerdeki kulüp başkanlarını bir haftalık eğitime aldık. Üniversitelerde ombudsmanlık konusunda arkadaşlarını nasıl bilgilendirecekler, öğrencilerle üniversite yönetimi arasında ihtilaflar çıktığında buna nasıl çözüm bulmaya çalışacaklar, bu anlamda onları eğitime tabi tuttuk." diye konuştu.
OMBUDSMANLARIN ROLÜ VE SORUMLULUĞU DA GİTTİKÇE AĞIRLAŞMAKTADIR
21'inci yüzyılın savaşların, çatışmaların, göçün, iklim sıkıntılarının, çevre sorunlarının çokça yaşandığı bir yüzyıl olduğunu vurgulayan Malkoç, bu anlamda ombudsmanlara çok önemli görevler düştüğünü dile getirdi.
"Bunun için, bu tür toplantılardan edineceğimiz tecrübe, kendi ülkemizdeki iklim konusunda çalışan veya çevre konusunda duyarlılığı olan veya göçmenler konusunda gayret sarf eden birçok kuruluşa öncülük yapacaktır." diyen Şeref Malkoç, şunları kaydetti:
"Bu anlamda ombudsmanların rolü ve sorumluluğu da gittikçe ağırlaşmaktadır. Ama ben şuna inanıyorum ki biz ombudsmanlar olarak, insan hakları savunucusu olarak bu konuda gereken gayreti gösterip toplumlara öncülük yapacağız. Ben bu kanaatteyim, umut ediyorum bunu hep beraber başaracağız. Çünkü savaş insanlık için bir felakettir, esas olan barıştır. Biz şu açıdan şanslıyız, toplumlara, insanlarımıza hukuku ve hakkaniyeti ve hak arama yollarını anlatıyoruz. Bu açıdan bütün ombudsman arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Umut ediyorum bu tecrübe paylaşımından sonra her birimiz ülkelerimizde bu anlamda daha etkin ve daha çok faaliyette bulunacağız."
Kamu Denetçiliği Kurumunun, Türkiye'de yaşanan sıkıntılarla ilgili bazı raporları bulunduğunu bildiren Malkoç, Türkiye'nin, dünyada en fazla göçmen barındıran ülke olduğuna dikkati çekti. Türkiye'de 3,5 milyon civarında Suriyeli olduğunu anımsatan Malkoç, Türkiye'deki Suriyelilerle kapsamlı bir rapor hazırladıklarını belirtti.
Bakanlıkların ve kurumların bu rapordaki önerilerin büyük çoğunluğunu yerine getirdiklerini söyleyen Malkoç, şöyle devam etti:
"Pakistan'dan, İran'dan, Afrika'dan, Suriye'den, Irak'tan gelip Türkiye'de bulunan göçmenlerin bir kısmı Ege Denizi üzerinden Yunanistan'a, oradan da Avrupa'ya geçmek istiyor. Ege Denizi'ne açılan bu göçmenlerin Yunan kolluk kuvvetleri tarafından yakalanıp çok büyük eziyetlere ve insan hakları ihlallerine muhatap olduklarını gördük. Yunan kolluk kuvvetlerinin bu mağdur, mazlum insanlara yapmış olduğu vahşeti anlatan bir rapor hazırladık. Bu raporu hazırlarken yüzlerce göçmenle, bu mağduriyeti yaşayan göçmenlerle ve ölenlerin yakınlarıyla görüştük. Umut ediyorum ki bu yayınlar, bu çalışmalar, bu gayretler 21'inci yüzyılda insan haklarının daha kamil manada uygulanmasına sebep olacak."
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Temsilcisi Philippe Leclerc ile Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakcı da açılış nedeniyle görüşlerini aktardı.
Konuşmaların ardından toplantı, "21'inci yüzyılda insan hakları sorunları" oturumu ile devam etti.
TÜRKİYE-RUSYA-UKRAYNA OMBUDSMANLARI 'KAVUŞMA KORİDORU' İÇİN GÖRÜŞTÜ
UKkrayna ve Rusya ombudsmanları, yaralı ve askerlerin değişimi konusunda iki ülke arasında 'kavuşma koridoru' açılması için Türkiye Ombudsmanı Şeref Malkoç başkanlığında bir araya geldi.
Ankara'da düzenlenen '21'inci Yüzyılda İnsan Haklarının Geleceği' konulu konferans kapsamında; çocuk ve insan hakları, yaralılar ile askerlerin değişimi hakkında yol haritasının belirlenmesi için Türkiye-Rusya-Ukrayna ombudsmanları 3'lü görüşme yaptı. Türkiye Ombudsmanı Şeref Malkoç başkanlığında, Ukrayna Ombudsmanı Dr. Dmytro Lubinets ve Rusya Federasyonu Ombudsmanı Tatiana Moskalkova'nın katıldığı görüşme, basına kapalı gerçekleştirildi. Görüşmeye daha sonra TBMM Başkanı Mustafa Şentop da katıldı. Görüşmenin ardından basın mensuplarına değerlendirme yapılması bekleniyor.
GÖRÜŞME SONRASI AÇIKLAMA
Türkiye-Rusya-Ukrayna ombudsmanları görüşmesinin ardından Rusya Federasyonu Ombudsmanı Tatiana Moskalkova, açıklama yaptı. Moskalkova, "40'tan fazla esirin iade edilmesine karar verdik. Bazı Ukrayna vatandaşlarının Rusya'da bulunan ailelerine gelmesi konusunda Lubinets'ten yardım istedim. Bazı ağır hastalıkları olan insanlara da yine ombudsmanların yardımı gerekiyor; çünkü insani koridorlar zaman zaman zor çalışmakta. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin çalışması konusunda görüşmeler yaptık. Onların esirlerin ziyaret edilmesi hakları var. Onların ailelerine mektupların gönderilmesi konusunda yardımcı oluyorlar" diye konuştu.
'22 KAYIP KİŞİYİ BULMUŞLAR'
Moskalkova, tıbbi yardım konusunda da sorunlar olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:
"Bizim ombudsmanların taleplerine göre tıbbi yardım konusunda da meseleler var. Kaybolan insanlarla ilgili mesele var. Bizim askerlerimiz ve özel servislerin yardımıyla insanları aramaya çalışıyoruz. Geçen senenin kasım ayında bir esir değişimi vardı. Ben de vardım orada, Lubinets de vardı. Brüksel şehrinde de küresel ombudsman konferansı vardı. Kaybolmuş insanların listesini birbirimize verdik ve bu insanları arama konusunda mümkün olduğu kadar yardımcı olmaya çalışıyoruz. Şu anda neticeler var, diyebilirim çünkü bazı insanları bulduk. Mesela esirler arasında bulunan ve başka kaybolan insanları bulduk. Lubinets de kendi tarafından bazı Rus esirlerin bulunma yerlerinin tespit edilmesi konusunda yardımcı olmuştur. 22 kişiyi bulabilmişler ve artık vatana dönmüşler. Başka insani konular hakkında da konuşuyoruz. Yaralılara yardım meselesi var. Esirlerin değişmesi, sivillerin dönmesi. İnsani koridorlar duruma göre yapılabilir. Onların oluşturulması konusu iki ülkenin askeri bakanlıklarının görevidir. Koridorlar olmayınca yetkilerimiz çerçevesinde somut insanlara yardım etme imkanlarımız oluyor."
'TÜRKİYE EN GÜVENLİ YERLERDEN'
Moskalkova, esir ve yaralıların Türkiye'ye gelip gelemeyeceklerine ilişkin, "Türkiye şu anda en uygun yerlerden biridir bu konuda. Onun için başka ülkelere Türkiye üzerinden gidebiliyorlar insanlar. Görüşmeler devam edecek. Devamlı olarak irtibattayız. Somut adımlarla ilgili çok net tarihler hakkında konuşamıyoruz ama ne gibi eylemler bekliyoruz birbirimizden, onun hakkında anlaştık. Bu insanlara yardımın mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde verilmesini konuşuyoruz" diye konuştu.
MALKOÇ: YARIN ORTAK YOL HARİTASI OLUŞACAK
Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç ise Rusya-Ukrayna savaşında çok fazla ölü ve yaralı olduğunu belirterek, "Rusya ve Ukrayna ombudsmanlık ile görüşerek çocukların, kadınların, yaralıların karşılıklı olarak değişimini görüşme konusunda Türkiye'de bir araya getirdik. Çok önemli bir mesafe alındı, görüşmeler devam ediyor, umut ediyorum ki yarın ortak bir yol haritası oluşacaktır. İnsani koridor açmak istiyoruz. Umut ediyorum ki güzel bir çalışma programı öne çıkacak" dedi.
UKRAYNA OMBUDSMANI: TÜRKİYE'NİN BÜYÜK DESTEĞİ OLDU
Ukrayna Ombudsmanı Dmytro Lubinets, 3'lü görüşme arasında basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Lubinets, görüşmeyi değerlendirerek, "Dün gece Rusya ombudsmanı ile ilk toplantımızı yaptık. Bugün ikincisini gerçekleştirdik. İlk olarak insani problemlere değindik. Bu insani problemlerden birisi askeri esirlerin değişimi. Yaralı kadın ve çocukların durumu hakkında konuştuk. 2014 yılından bu yana Ukrayna'nın işgal edilen topraklarında bazı mahkumlar, sivil tutuklular var. Bu tutuklu sivillerin serbest bırakılmasını da konuştuk; çünkü Ukrayna tarafında bunlar suçlu değil. Bu işgallerden sonra problemler oldu. Çocuklar ailelerinden ayrılmak zorunda kaldı. Çocukları ailelerine kavuşturmak için çözüm önerileri sunduk. Tutuklu askerlerle ilgili çok sorunlar var ama sorunlar çözülmüyor, Rusya gerekenleri yapmıyor. Mahkumların nerede tutulduğu bizim için çok önemli. 3'lü görüşme bizim için çok önemli. Türkiye ombudsmanı Şeref Malkoç çok güzel bir çalışma yürütüyor. Türkiye'nin büyük destek ve yardımı oldu. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür ediyoruz. Çünkü herkes biliyor tahıl koridoru çözümü Türkiye'nin desteği ile oldu, diğer insani problemlerin çözümünde Türkiye'nin desteğinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Toplantılarımız devam edecek. Bizim resmi mektuplarımız var. Rusya tarafına vereceğiz, onlar da bize verecek. Binlerce kişinin değişimi söz konusu" dedi.
TAHIL KORİDORU ANLAŞMASI
24 Şubat'ta Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasıyla başlayan savaşın en önemli sonuçlarından biri küresel gıda krizi. Bu gıdaların başında da tahıl geliyor. Ukrayna, dünyanın dördüncü büyük tahıl ihracatçısı. Dünyanın en büyük buğday ihracatçılarından biri de Rusya. Ukrayna ve Rusya, Afrika'nın buğday ihtiyacının yüzde 40'ını sağlıyor. Savaştan önce Ukrayna ihracatını yüzde 90 oranında deniz yoluyla yapıyordu.
Limanların kısıtlanmasıyla kara yolu tercih edildi, tırlar ve trenler kullanıldı. Avrupa Birliği, hem Baltık Denizi hem de Romanya'daki Constanta limanı aracılığıyla Ukrayna'nın ihracatına destek olmaya çalıştı.
Ancak Ukrayna'nın tren vagonlarının Avrupa'ya göre daha geniş olması, ciddi bir engel haline geldi. Bu durum, sınırda tahılın Ukrayna vagonlarından Avrupa tipi vagonlara aktarılmasını gerektirdi. Bu nedenle tahılın sınırı geçerek Avrupa'ya ve Baltık limanlarına ulaşması üç haftalık süreyi buldu.
Dünyanın en önemli iki tahıl üreticisinin ürünlerini ihraç edememeleri, gıda fiyatlarında artışa neden oldu ve özellikle yoksul Afrika ülkelerinde yaşayan milyonlarca insanın hayatını tehlikeye soktu.
Gıda koridorunun oluşturulmasıyla birlikte Ukrayna, tamamen kendi denetiminde olan Odessa, Pivdennyi ve Chornomorsk limanlarından ihracata başlayabilecek.
Anlaşmaya göre gıda yüklü kargo gemiler, kılavuz gemiler aracılığıyla mayınlı limanlardan Karadeniz'e ulaşacak ve önceden belirlenen rotalardan dünya pazarlarına taşınacak.
Bu süreçte, Rusya'nın ateşkes uygulayacağı ve gemilerin güvenliğini tehlikeye atmayacağı basına yansıyan haberlerde yer almıştı.