Şehir Üniversitesi'nin mağduriyet algısı çökertildi
İstanbul Şehir Üniversitesi yönetiminin hataları geri dönülmez bir yolun başlangıcı oldu. Borçlarını ödeyemeyecek duruma gelen İstanbul Şehir Üniversitesi, algı operasyonuna başladı. Akademisyen ve öğrencilerin tepkisini, gazeteler ve sosyal medya aracılığıyla çarpıtan İstanbul Şehir Üniversitesi'nin gerçekleri ortaya çıktı.
Yönetimsel hatalardan dolayı borçlarını ödeyemeyecek duruma gelen İstanbul Şehir Üniversitesi'nin mağduriyet algısı çökertildi
İstanbul Şehir Üniversitesi, yönetimsel hatalardan dolayı borçlarını ödeyemeyecek duruma geldi. Üniversite yönetimi Halkbank'ın alacaklarını istemesini siyasi bir zemine çekerek algı oluşturmaya çalıştı. Üniversite yönetimine akademisyenlerden ve öğrencilerden tepki gelince, gerçeğin perdelenmesi için sosyal medya ve gazeteler üzerinden mağduriyet algısı oluşturulmaya çalışıldı.
Şehir Üniversitesi'nin bu algı girişimi YÖK, vakfın ana bağışçısı konumundan çekilen Murat Ülker ve Halbank'tan gelen açıklamalar ile boşa çıkartıldı. Yazarların gerçekleri köşelerine taşımalarıyla ise Şehir Üniversitesi'nin mağduriyet algısı çökertildi.
YÖK İLETİŞİME GEÇTİ, ÇÖZÜM ÖNERDİ, ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ ALGIYI TERCİH ETTİ
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Şehir Üniversitesi yetkilileriyle gecikmeden iletişime geçildiğini ve üniversite yetkililerinin aldığı mali kararlar sonucu yaşadığı yasal süreçten kendilerinin mesul tutulamayacağını açıklamıştı.
YÖK açıklamasında "Yükseköğretim Kurulu, üniversitenin yetkilileriyle bir gecikmeye yol açmadan iletişime geçmiş, yaşadığı sorunlara çözüm olabilecek bütün imkânları ve yolları kullanması beklentisini kendilerine iletmiştir. Diğer taraftan, bir vakıf üniversitesinin kendi yetkileri dâhilinde ve özerk yapıları gereği mali konularda almış olduğu kararların sonucunda karşılaştığı yasal süreçlerden Yükseköğretim Kurulu'nun mesul tutulamayacağı açıktır." ifadelerine yer vermişti.
ÜLKER: BİZ ELİMİZDEN GELENİ YAPTIK
Diğer taraftan vakfın ana bağışçısı konumundan çekilen Murat Ülker de konuya ilişkin bir açıklama yapmıştı. Ülker açıklamasında "üniversiteye taahhütlerinin farklı siyasi sebeplerden ötürü devam etmediği yönünde gerçek dışı iddiaların" yer aldığını belirterek "Oysaki İstanbul Şehir Üniversitesi'nin kuruluşundan itibaren holding olarak söz verdiğimiz bütün maddi taahhütlerimizi yerine getirdik. Ayrıca üniversite mütevelli heyetinden ayrılmadan önce holdingimiz vakıf yöneticileri ile maddi anlamda son olarak yapılabilecekleri konuştu, ardından bu taahhütlerimizi de yerine getirdik" ifadelerini kullanmıştı.
HALKBANK: ÜNİVERSİTE ÇÖZÜM ORTAYA KOYMADI
Son olarak konuya ilişkin Türkiye Halk Bankası da kamuoyunu bilgilendirmişti. Halkbank açıklamasında "Haksız ve mesnetsiz olarak ifade edildiği şekilde Üniversite'nin faaliyetlerinin önlenmesine çalışılması gibi bir misyonun tarafımıza yüklenemeyeceği açıktır. Bankamızın alacağını ne şekilde tahsil edeceğine yönelik gerçekçi bir projeksiyon ve teminat açığını gidermeye yönelik bir çözüm ortaya konulmamışken, bu konuyu farklı alanlara çekerek, bir grubun, bir kişinin yada bir zümrenin mağduriyetine yol açıldığı izlenimi oluşturma girişimleri boşunadır" denilmişti.
Ayrıca kredi ödemelerinde yasal süre olan 90 günün üzerinde gecikme olması, kredi alacağının teminatsız kalması ve Üniversite yönetiminin borçların geri ödenmesi ile ilgili gerçekçi projeksiyonunun bulunmaması nedeniyle Halkbank tarafından 30.09.2019 tarihinde takip süreci başlatılmıştı.
Şehir Üniversitesi'nin algı operasyonu gelen yalanlamalarla bir bir çökerken konuyu bazı gazeteciler de köşelerine taşıyarak olayın gerçek yüzünü anlattı.
ŞAHİN: "İKTİDARA DÜŞMANSANIZ SİYASİ YELPAZENİN SOLUNDA YA DA SAĞINDA OLMANIZIN BİR ÖNEMİ YOK"
Takvim Gazetesi yazarı Zafer Şahin, "Bir şehir ittifakı" başlıklı yazısında konuya değindi. Zafer Şahin, eğer mevcut iktidara düşmansanız, siyasi yelpazenin solunda ya da sağında olmanızın bir öneminin bulunmadığını belirttiği yazısında "Şaşırtıcı ittifak ortakları hemen kapınızı çalacaktır. Tıpkı Şehir Üniversitesi meselesinde olduğu gibi…" ifdelerine yer verdi.
Konuyu kısaca özetlediği yazısına Şahin şu şekilde devam etti:
"Üniversite rektörü kendisine destek ziyaretine gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve milletvekillerini karşısında görünce pek bir duygulanır. Önce yaşadıkları büyük mağduriyeti anlatır, sonra bu süreçte hep yanlarında olduğunu vurguladığı Kemal Kılıçdaroğlu'na teşekkürlerini iletmelerini rica eder!
Bu aşırı tuhaf ittifakı daha da netleştirmek için bir toparlama yaparak devam edelim…
Ortada kamu arazisini kendisine yakın vakfa adete peşkeş çeken bir siyasi ve o araziyi ipotek ettirerek kamu bankasından 370 milyon lira kredi çeken ve borcunu ödemeyen bir üniversite yönetimi var. Solcu meslek odası, üniversite yönetimini yargıya şikayet ediyor. Ve yargı şikayeti haklı bularak hukukun gereğini yapıyor. Buna rağmen solcu parti yöneticileri o üniversite yönetimine destek çıkıyor! Üniversite yönetimi de kendilerini şikayet eden solcuları değil iktidar partisini suçluyor!
Ortak paydası AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı olan bir şehir ittifakı bu…
Dertleri sağ, sol, üniversite, bilimsel eğitim, kamu kaynağının korunması, yetim hakkının gözetilmesi vs.değil…
Dertleri malum…"
YILMAZ: "ÜNİVERSİTE SÜRECİ SİYASİ MALZEME OLARAK GÜNDEME GETİRDİ"
Yeni Şafak yazarı Levent Yılmaz, "Üniversite, finansman ve yersiz polemikler" başlığıyla kaleme aldığı köşe yazısında Halkbank ile Şehir Üniversitesi arasındaki ticari ilişkinin teknik ve hukuki boyutu göz ardı edilerek siyasi bir malzeme olarak gündeme getirildiğine dikkat çekti.
Devlet ile Vakıf üniversitelerinin arasındaki farklara değinen Yılmaz, vakıf üniversiteleri mevzuatında belirtildiği haliyle "kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile Vakıflar tarafından kurulmuş bulunan üniversite" tüzel kişiliğe sahip olduğuna değinerek Şehir Üniversitesi'nin durumunu şu şekilde açıkladı:
"Şehir Üniversitesi 2016-2018 yıllarında kampüs inşaatında kullanmak üzere Halkbank'tan kredi almış. Yani kurucu vakfın yeni bir kampüs inşaatı için ya yeterli parayı vermemesi ya da verememesi yüzünden krediye ihtiyaç duyulmuş. Böylelikle iki tüzel kişi arasında hukuki ilişki başlamış ve Halkbank, üniversitenin inşaatının finansmanını kredilendirmiş. Banka üniversiteye kredi kullandırırken her kredide yapmak zorunda olduğu üzere teminat istemiş, üniversitenin gelirleri ve öngörülen öğrenci sayıları üzerinden ciro tahminlerini yapmış. Ancak nihai aşamada, üniversitenin ana bağışçısının çekilmesi, öngörülen öğrenci sayılarına üniversitenin ulaşamaması ve nihayet tahmin edilen ciroların elde edilememesi kredi ödemelerinde aksamalara neden olmuş. Bu noktada ise bankanın aksayan taksit ödemelerinde vade ötelemesi dahil pek çok kolaylığı üniversiteye sağladığı da biliniyor."
Şehir Üniversitesi'nin içinde olduğu duruma ilişkinin konunun yanlış tartışıldığı kanaatini taşıdığını ifade eden Levent Yılmaz "Her ne kadar burası bir vakıf üniversitesi olsa da tüzel bir kişilik olarak finansmanının iyi yönetilmesi gerekirdi. Vakfın ana bağışçısı konumundan çekilen Murat Ülker, ayrılmadan önce üniversiteyi borçlanma konusunda uyardıklarını söylüyor. Öğrenci sayısı artırılamıyor, borçlar ödenemiyor, kredinin teminat konusu olan arazinin usulsüz tahsis edildiğine yönelik mahkeme kararı çıkmış, vakıf ana bağışçıyı kaybetmiş, yenisini bulamamış ama oluşturulan algı hükümetin ve kamu bankasının üniversiteyi bu duruma soktuğu yönünde." ifadelerini kullandı.
DEDE: "BEDELSİZ ÜNİVERSİTEYE VERİLEN TOPRAKLARI İPOTEK ETTİRMEK NE KADAR ETİK?"
Star Gazetesi yazarı Ersoy Dede ise "Şehir Üniversitesi üzerinden siyasi hesaplaşma yapılmıyor" başlığıyla yazdığı köşesinde "Hikayenin bir tarafında binlerce öğrenci var, diğer tarafında ise yeni bir siyasi hareket başlatmak iddiasıyla sahaya inen bir politikacı. Hâl böyle olunca yaşananların bir politik gerekçesi olup olmadığı elbette tartışma konusu." olarak değerlendirdi.
Ersoy Dede, Şehir Üniversitesi'nin Dragos'taki Tekel Fabrikası'nın arazisine, 2015 tarihli ÖYK kararıyla yerleştiğini belirterek "Bu özelleştirmenin altındaki imza, vaktin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'na ait. Üniversite olarak eğitime hizmet etsin diye bu araziler, bedelsiz ve süresiz olarak üniversiteye tahsis edilmiş. Fakat üniversite, söz konusu pırlanta kıymetindeki arazileri ipotek olarak gösterip bankadan kredi çekmiş. Neticede her şeyden önce ortada ciddi bir etik sorun var aslında. Hukuki olarak banka bu arazileri kabul etmiş ama etik olarak, devletin arazisini ipotek gösterip kredi çekmek, normal midir, bilemedim." ifadelerini kullandı.
Halkbank'ın tedbir kararı koymadan önce Şehir Üniversitesi'ne Nisan ayında ilk ihtarı çekerek durumu düzeltmesini istediği belirten Dede, öğrencilerin mağdur olmaması için de YÖK'e yazı yazıldığını ifade etti. Dede, yazısını "Aradan geçen zaman içinde somut bir ilerleme sağlanamayınca da 30 Eylül 2019'da takip süreci başlatılıyor. İşin esası YÖK, bir vakıf Üniversitesi, işleyemez hale gelince devreye giriyor. Topraklarını teminat gösterip kredi kullanması ve ödeme güçlüğü çekip böyle bir durumla karşı karşıya gelmesi YÖK'ün çok da ilgilendiği bir iş değil. YÖK için konu tamamen bir müessesenin banka ile kurduğu ticari ilişki kadar. Özeti, "Ortada bir borç var borcunuzu ödeyin" diyor YÖK. Durum bundan ibarettir" ifadeleriyle bitirdi.
KEKEÇ, ÖNCE KADROYU DEŞİFRE ETTİ
Star Gazetesi Yazarı Ahmet Kekeç ise, "Şehir Üniversitesi'nde ne oluyor?" başlığıyla aldığı kaleme aldığı Şehir Üniversitesi ile ilgili son günlerde bir bardak suda fırtınalar kopartıldığını vurguladı.
Öncelikle "muhafazakâr kesimin akıllı, başarılı, zeki çocuklarını seküler yaşam dayatan Sabancı, Koç ve Bilkent gibi üniversitelere yedirmeme" iddiasına bakılması gerektiğini söyleyen Ahmet Kekeç, "Şehir Üniversitesi'nin eğitim kadrosuna baktığımızda bu iddianın, daha doğrusu bu vaadin boş olduğunu görüyoruz. Çünkü, bilumum Gezi'ci, solcu, yeminli "Erdoğan düşmanı" akademisyen bu okulun kadrolarına doldurulmuş durumda. Bu Gezi'ci, solcu akademik kadronun sosyal medyadaki sözlerine bakarsanız görürsünüz; neredeyse CHP'den sufle alıyorlar." şeklinde devam etti.
"TAM TESLİMİYET GEREKTİREN TEKKEYE BENZİYOR"
Kekeç, üniversitenin işleyiş ve faaliyetlerinde bakıldığı zaman ise "üniversite değil" eski Konya milletvekili Ahmet Davutoğlu'na "diplomalı taraftar" yetiştirme ocağı olduğuna değinerek "Yani, aklın, bilimin, bilginin, kuşkuculuğun tam egemen olduğu üniversiteden çok, şeksiz şüphesiz "tam teslimiyeti" gerektiren bir tekkeye benziyor. Kaldı ki üniversitenin kuruluşu sırasında ciddi haksızlıklar yapılmış; daha doğrusu "kamu malının gasp edilmesi" eylemi gerçekleştirilmiş. Konya eski milletvekili Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından "Başbakanlık" makamına oturtulduktan bir süre sonra yangından mal kaçırırcasına, kamuya ve millete ait olan devletin İstanbul'daki en kıymetli arazilerini "bila ücret" (ücretsiz) kendi üniversitesine tahsis etmiş. Yani, masanın bir ucunda Başbakan olarak oturmuş, "verdim araziyi" demiş. Sonra masanın karşısına geçip, üniversitenin hamisi olarak, "Bila bedel verdiğiniz bu kıymetli arazileri alıyorum" demiş." ifadelerini kullandı.
ÖZIŞIK: "AYNI TORNADAN ÇIKMIŞ YAZILARLA KONUYU ELE ALIYORLAR"
Türkiye Gazetesi yazarı Süleyman Özışık ise "Şehir Üniversitesi gerçeği…" başlıklı köşe yazısında haftalardır İstanbul Şehir Üniversitesi ile ilgili topluma enteresan bilgiler pompalandığını belirterek "Karar gazetesi yazarları tek elden talimat almış gibi topluca bu konuyu köşelerine taşıyor. Onlar sırasını savdıktan sonra bu kez Yeni Şafak gazetesi yazarları aynı tornadan çıkmış yazılarla konuyu ele alıyor." ifadelerini kullandı.
Neredeyse tamamı hükûmeti bu konunun haksız tarafı olarak ilan ettiğini belirten Süleyman Özışık, Şehir Üniversitesi'nin haksız yere kapanma riskiyle karşı karşıya olduğundan dem vurulduğuna vurgu yaptı. Üniversiteye devredilen araziye ilişkin bilgiler verilen yazıda Özışık, Ahmet Davutoğlu'na yakın olan üniversite yönetiminin ucuz siyasi kurnazlıklar yaparak, "Biz Davutoğlu'na yakın olduğumuz için cezalandırılıyoruz" diye yaygara koparmaya başladıklarına değindi.
Özışık yazısına şu şekilde devam ediyor:
"Devletin arazisine tek kuruş para ödemeden konan üniversite yönetimi şimdi de "Bizim çektiğimiz 370 milyon liralık borcu da devlet ödesin" diye ayak oyunları yapıyor. Her şeyden önce bu işin Erdoğan tarafından yapılan bir siyasi operasyon olduğunu söylemek basitlikten başka bir şey değil. Erdoğan nefreti nedeniyle gerektiğinde PKK'yı bile savunur duruma gelen Türkiye Mimarlar Odası, Erdoğan'a yakın bir oda mı? Bu oda, vakti zamanında Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılmasın diye, Yeni İstanbul Havaalanı yapılmasın diye mahkemelere koşmadı mı? Bu odayı iktidara yakın gibi göstermeye çalışmak nasıl bir akıl tutulmasıdır?CHP ile içli dışlı olan Türkiye Mimarlar Odası'nın kimi adamları, dalga geçer gibi önce Danıştay'dan bu kararı çıkarttırdı, ardından CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile birlikte size destek ziyaretine geldi. Size asıl darbeyi vuran bu kişilere sırnaşıp, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı suçlamak nasıl bir ahlaki yoksunluktur söyler misiniz? Üniversitenin kuruluşunda size sınırsız destek veren Ülker'in sahibi Murat Ülker ayrılış gerekçesini açıklarken iki önemli söz söyledi."