Koç’un CHP aşkı ve arka planı
Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu'nun bağlantılarına ilişkin dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu'nun bindiği özel uçakların Koç Holding'e ait olduğunu belirten Övür, "Bu tablo bize, "solculuk ve yoksulluk" üzerinden siyaset yapar "görünen" iki siyasi aktörün, Türkiye'nin dışa bağımlı en büyük burjuvazisiyle kurduğu gönül bağını anlatıyor. Bu noktada ilginç olansa, iktidarı, bazı sermaye gruplarına yakın diye ağır suçlayan solun, CHP'nin büyük burjuvaziyle kurduğu bu ilişkiyi sorgulamaması. Hatta Kılıçdaroğlu-İmamoğlu ikilisinin Koç sevgisi karşısında da susmaları." dedi. Övür, "Şu gerçek ortada duruyor; İstanbul seçimleri onların son hamlesi. Bu yüzden bütün güçler harekete geçmiş durumda. İmamoğlu'nun arkasına dizilenlere bir bakın, ABD ve AB'nin derin mahfilleri, medyası, Koç, CHP, sol, PKK-HDP çizgisi ve FETÖ..." ifadelerini kullandı.
Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür bugünkü "Koç'un CHP aşkı ve arka planı" başlıklı köşe yazısında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu'nun Koç Holding'le bağlantısını yazdı.
Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür'ün yazısı şöyle:
Son günlerde siyaset arenasında dikkat çeken üç fotoğraf üzerinde biraz durmak gerekiyor. İlki bir süre önce düzenlenen 19 Mayıs törenleri nedeniyle Samsun'da çekildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu özel bir uçaktan iniyor. Uçağın üzerinde yer alan logo Koç Holding'e ait.
İkinci fotoğrafta bu kez CHP'nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu var. O da Koç logolu uçakla Karadeniz gezisine çıktı. Hatta Ordu'dan dönüşünde de VIP krizi çıkarttı.
Üçüncü fotoğrafın kahramanı ise Ömer Koç... Onu da İstanbul seçimleri henüz netleşmeden, İBB'de İmamoğlu'nu tebrik ederken gördük.
Bu üç fotoğraf bize son siyasi kamplaşmayla ilgili çarpıcı bir tablo sunuyor.
Uçağın kiralık veya tahsisli olması hiç önemli değil önemli olan fotoğrafın bize ne anlattığı...
Bu tablo bize, "solculuk ve yoksulluk" üzerinden siyaset yapar "görünen" iki siyasi aktörün, Türkiye'nin dışa bağımlı en büyük burjuvazisiyle kurduğu gönül bağını anlatıyor. Bu noktada ilginç olansa, iktidarı, bazı sermaye gruplarına yakın diye ağır suçlayan solun, CHP'nin büyük burjuvaziyle kurduğu bu ilişkiyi sorgulamaması. Hatta Kılıçdaroğlu-İmamoğlu ikilisinin Koç sevgisi karşısında da susmaları.
İşin doğrusu CHP de Koç ailesi de bunu hiç saklamadı. Özellikle Koç ailesi, 2002'den bu yana ne zaman AK Parti karşıtı bir siyasi hareketlenme olsa, büyük burjuvaziyle birlikte o hareketlenmenin içinde yer aldı.
En açık şeklini Gezi kalkışmasına verdikleri destekte gördük. Ancak şu da bir gerçek; destek oldukları hiçbir siyasi olay başarıya ulaşmadığı gibi siyasi aktörlerin de yıldızı söndü.
Şimdi İmamoğlu güzellemesi yapıyorlar ama onun da akıbeti farklı olmayacak. Çünkü İmamoğlu'nun bütün konuşmalarını izleyin, derinliği olmayan sığ siyasi yaklaşımlarla bir illüzyon oluşturmaya çalışıyor.
Ne İstanbul'a ne de Türkiye'nin geleceğine dair bir perspektifi var.
Bu Koç, CHP veya ABD için sorun değil. Onlar bu ülkenin ayağına pranga vuran eski vesayet sisteminin gerçek sahipleri ve sistemin değişmesini istemiyorlar. Sorun onlar da değil, onlarla ittifak yapan ve kendilerini sol, sosyal demokrat ve sosyalist sayan kesimlerde. Buna bazı muhafazakarları da eklemek gerekiyor.
Ne yazık ki Ecevit'i bildirilerle düşüren, binlerce solcuyu işkencelerden geçiren 12 Mart ve 12 Eylül diktatörlüklerine açık destek veren burjuvaziyle el ele olmak onları utandırmıyor.
Daha ilginci, büyük burjuvaziyle el ele CHP adayı İmamoğlu gibi siyasi derinliği olmayan bir aktörün "mürit"lerine dönüşmeleri hiç utandırmıyor.
Şu gerçek ortada duruyor; İstanbul seçimleri onların son hamlesi. Bu yüzden bütün güçler harekete geçmiş durumda.
İmamoğlu'nun arkasına dizilenlere bir bakın, ABD ve AB'nin derin mahfilleri, medyası, Koç, CHP, sol, PKK-HDP çizgisi ve FETÖ...
FETÖ için bir parantez açalım ve şunu ekleyelim; Koç kardeşlerin İmamoğlu aşkı, baba Vehbi Koç'un evinde ağırlayacak kadar ileri götürdüğü "Gülen" sevgisini, oğullarının "ananas" merakını ve CHP'li Kasım Gülek'in siyasi desteğini hatırlatıyor. Bu ilişkiler bir günde kurulmadı herhalde. Temeli tek parti döneminde atılan, 60'larda Komünizmle Mücadele Dernekleri'nde FETÖ elebaşı Gülen'le kesişsen, 2000'lerde açık açık yürütülen, bugünlerde de siyasi işbirliğine dönüşen arkasında da küresel güçlerin olduğu bir ortaklık bu...
Tablo çok net değil mi? Darbelere, müdahalelere, S-400'lere itiraz etmeyenlerle, eden yurtseverler karşı karşıya.
Binali Yıldırım'ın bu ülkenin gelecek on yıllarını ilgilendiren tarihi bir misyon yüklendiği çok açık.