Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, dün CNN Türk'te
Hakan Çelik 'in sorularını yanıtladı.
Bakan Gül, Çelik'in Sözcü gazetesi davası ile ilgili "Bazen öyle kararlar görüyoruz ki,
acaba bu karar mücadeleyi sulandırmaz mı diyoruz" şeklindeki tespitine şöyle karşılık verdi:
"Milyonlarca yargı mensubunun önünde kararlar veriliyor. Sürecin bir üst merciinde de karar veriliyor. Özellikle FETÖ davaları gibi kritik davalarda bu konular sulandırılmamalı.
FETÖ'ye ontolojik olarak karşı çıkmış insanları da bu süreçlere soktuğunuzda elbette sulandırma olarak
yorumlanabiliyor. Bizim güvencemiz
bir üst mercinin karar vermesidir. Hafızamız taze, deliller üretilerek mağduriyetler yaratıldı.
300 bin kişi değil 3 milyon FETÖ'cü olsa buna en çok FETÖ'cüler sevinir."
***
"
Gerçeğin tespiti, mahkemenin
amaçlarından sadece biridir" derler.
"Peki diğerleri nedir" diye sorarsanız, ülkeden ülkeye göre değişir...
Mesela "
demokratik bir hukuk devletinde" yargının
"kamuoyu algısı yönetme" gibi amacının olmasını
asla düşünemezsiniz.
Delil neyse ona göre karar verirsiniz.
Kime ne ceza verirseniz kim ne düşür diye kaygılanmaya başlarsanız,
hukuku tesis edemezsiniz,
terazi illa ki şaşar.
Adaleti temsil eden
Themis'in gözünde bağın işlevi de budur.
Elindeki kılıç havaya kalktığında,
Arınç'ın damadı mı, bekar mı, dul mu, öğretmen mi, öğrenci mi, diye sormaz. "Ontolojinize" bakmaz.
***
Bakmamalıdır.
Çünkü bakarsa yanılır...
FETÖ'nün, devlete açık savaş ilan ettiği, seçilmiş meşru hükümeti devirmeye yeltendiği
, yani hukuken suça konu olacak bir forma büründüğü günlerde sempati duymaya başlayanları "yapısal olarak"
FETÖ karşıtı sanabilir.
Darbeye sayılı günler kala, 29 Ekim 2015'te,
"Şimdi cemaati savunma zamanı" yazanların "Atatürkçü" olduğunu düşünebilir...
Darbe günü hedefteki Cumhurbaşkanının adresini ilan eden bir gazetenin "Cumhuriyetçi"
olduğuna inanır.
Bugün
karanlık oda'larda kitabını yazan, ancak birkaç yıl önce
Karşı gazetesinde FETÖ'nün savcılarını cilalayan ekibin
"Atatürk'le aldatmalarına" kanar.
Emin Çölaşan'ın, gazetesinin ve temsil ettikleri "kliğin" yapısal olarak FETÖ ile yan yana getirilemeyeceğini düşünenlere,
"minik kuş" serisini tavsiye ederim.
Zira Çölaşan'ın köşesinde sık sık değindiği ve
"kulağına fısıldananların" kaynağı olarak gösterdiği
minik kuş'un ontolojisi de bir hayli ilginçtir.
Biraz "eğlenmek" isteyenlere, Emin Bey'in, FETÖ darbesinin arifesinde kaleme alma ihtiyacı duyduğu
"Neredesin Fuat Avni, özledik seni" başlıklı yazısını şiddetle tavsiye ederim.