Brüksel'de NATO'nun geleceği kadar, Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceği de masaya yatırılacak. Nasıl bir sonuç çıkacağını göreceğiz ama tesadüf mü bilmiyorum, aynı zaman diliminde iç siyaseti yakından ilgilendiren bir gelişme gözlerden kaçmamalı. HDP'den ve çevresindeki hareketlilikten söz ediyorum.
Bir süredir HDP-Millet İttifakı ilişkisi çok yoğun tartışılıyor. Yapılan açıklamalar el yükseltme mi yoksa yeni bir siyasi arayışın işareti mi belli değil.
Ancak ilk kez bu tabloyu sarsan bir çıkış var. Konuşan kişi de sıradan biri değil, çözüm sürecinde sık sık İmralı'ya gidip Öcalan'la görüşen, Öcalan'ın kendisini temsil etme yetkisi verdiği bir isim: Sırrı Süreyya Önder. Çok eskiye dayanan arkadaşlığımıza rağmen son zamanlarda yüz yüze görüşemesek de siyasetteki rolünü yakından izliyorum.
Birkaç gün önce gazeteci İrfan Aktan'la yaptığı son söyleşisini de pürdikkat okudum. Yazının başlığı da doğal olarak son günlerdeki CHP ve İP'in HDP'yle ittifak yapıp yapmamasıyla ilgiliydi: "İktidar gidecek ama gelecek olan dakör bıçağıyla bekliyor."
Önder'in bu çıkışı, HDP-Millet İttifakı ilişkisini derinden sarsacak görünüyor. Söze, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı YavuzAğıralioğlu'nun, "HDP'lilere Selahattin,Sırrı, Hasip, Fatma, Emine ismini çokgörüyorum" açıklamasıyla başlıyor ve şöyle diyordu: "İşte sana muhalefetin bir bölümü! Bir diğer bölümü iktidarı eleştirirken en temel argüman olarak barış sürecinin üzerine ayağını basıp 'Siz İmralı'yla görüşmediniz mi?' diyor (CHP'yi kastediyor). Mevcut iktidar gidecek de, gelecek olan kör bıçağıyla bekliyor gibiyken biz neyle umutlanacağız?" Çok açık bir şekilde, CHP ve İP'in başını çektiği muhalefetin iktidarı olması halinde kendilerini "kör bıçağın" beklediğini söylüyor.
Bu ağır eleştiriye muhalefet ne cevap verir bilemem ama Önder'in, zamanlamasını manidar da bulsam, "Çözüm Süreci"yle ilgili ilk kez söylediklerini de ilginç buldum. Çünkü ilk kez kendilerini eleştiriyordu. Hatta gazeteci Aktan'ın zorlamalarına rağmen Önder, bu konuda ısrar ediyor ve kendisini de işin içine katarak şöyle diyordu: "Biraz ironik gelebilir ama barış sürecininsonlanmasının en büyük sorumluluğunuheyetin bir üyesi olarak kendim alıyorum."
Sonra da bölgenin kan gölüne çevrilmesine ilişkin şu tespiti yapıyordu: "O dönemde Kürtillerinde, yer yer çeteleşmeye varan, merkeziolmayan birtakım oluşumlar gözlemledik.Bunda Kürt hareketinin bir muradınınolduğundan emin değilim. Amabirdenbire, yer yer lümpen tutumlar içerenyapılanmalar ve bunların yol kesme,insanları alıkoyma gibi hareketleri ortayaçıktı."
Tabii şunu hatırlatmakta da yarar var, o gün yaşananlar Önder'in söylediği gibi "çeteleşme" diye geçiştirilecek kadar basit değil. O günlerde PKK'nın gençlik örgütlenmesi YDG-H'nin yaptıklarını, Kandil'den gelen "devrimci halk savaşı" çağrılarını, Suriye'de "devrimci kanton" oluşturma sarhoşluğunu ve ABD'yle kurulan kirli ilişkiyi nereye koyacağız?
Bu gerçekleri saklamasına rağmen Önder'in söyledikleri şunu gösteriyor: PKK-HDP hattında derin bir iç hesaplaşma yaşanıyor ve yeni bir çıkışa ihtiyaç var. Bunun en somut göstergesini de Millet İttifakı ile ilişkide görüyoruz. Önder'in olası Millet İttifakı iktidarını "kör bıçak" olarak nitelemesi bu nedenle basit bir öfke patlaması değil.
HDP'de kartların yeniden karılacağının işareti... Bu yüzden de pazarlıksız ittifak yapılan İstanbul seçimlerini hatırlatıyor: "Halen yüzde 1'lerin hesabını yapan bir muhalefet varken 'Bunlar gidecek, onlar gelecek ve her şeyçok güzel olacak' demek çok iyimserlik gerektirir."
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.