Sınırlı doğal kaynakları, sınırsız kullanan insanoğlu sebebiyle bugün pek çok çevre sorunu ile baş etmeye çalışıyoruz. Devasa atık dağları da aşırı tüketimin artık bir istisna değil, kural haline gelmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden mevcut durumda atıkların kendisi içerdikleri önemli bileşenler dolayısı ile adetâ birer kaynağa dönüşmüş durumda. Döngüsel ekonominin önemli bir ayağı olan "sıfır atık" hareketleri de bu minvalde hayat bulan uygulamalardan birisi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde ve Emine Erdoğan Hanımefendi himayesinde sürdürülen 'Sıfır Atık Projesi' ile atıklar gömülerek bertaraf edilmek yerine kaynakta türlerine göre ayrıştırılıyor, geri dönüşüm tesislerine gönderilerek sanayiye ve ekonomiye hammadde olmak üzere bol kazançlı bir yolculuğa çıkıyor.
"Bol kazanç" lafın gelişi değil. Sıfır Atık Projesi'nin hayat bulduğu Eylül 2017'den bu yana
ülkemizin geri kazanım oranı yüzde 13'ten yüzde 22.4'e yükseldi. Yani sadece üç yıllık süre zarfında geri kazanım oranı 9 puan artış gösterdi. Atıkların çok büyük çoğunluğunun gelişigüzel doğaya bırakıldığı 2000'li yılların başında geri kazanım oranı ise sadece yüzde 1'di. Aradan geçen sürede hem geri kazanım oranları arttı hem de geliştirilen modern depolama tesisleri ile atıkların çevreye, su kaynaklarına, toprağa ve iklime zarar vermesinin önüne geçildi.
Sera gazları içerisinde karbondioksite kıyasla 84 kat daha güçlü etkiye sahip olan metan gazının önemli kaynaklarından birisini de katı atıklar oluşturuyor. Düzenli depolama ile hem bu gazların atmosfere salınımı önlendi hem de bu gazlar toplanarak enerji üretimi sağlandı. Sadece 3 yılda, 356 milyon kilovat/saat enerji, 437 milyon metreküp su ve 62 milyon varil petrolden tasarruf edilirken 24.2 milyon ton kullanılabilir atığın geri dönüşümü ile birlikte 3 milyon ton sera gazı salımının da önlendiğini belirtelim.
Projenin en önemli kazanımlarından birisi de 57 tesisten elde edilen enerji ile 1.5 milyon hanenin aydınlanmasının sağlanması olsa gerek.
Sayın Emine Erdoğan bu itibarla dünyada çevre konusunu merkeze alan öncü bir 'First Lady' oldu. Bu çabaları uluslararası camiada da takdirle karşılandı. Örneğin 2018'de kendisine Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), geçtiğimiz mart ayında da Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın (UNDP) Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Ödülleri takdim edilmişti. Hanımefendi, geçtiğimiz hafta New
York'ta da 26. İklim Değişikliği Taraflar
Konferansı Başkanı Alok Sharma'yı
kabul etti ve iklim krizi açısından atılabilecek
adımları istişare etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da 76. BM Genel Kurulu hitabında değindiği üzere Paris İklim Anlaşması'nı Meclis gündemine getirmeye hazırlanıyor. Bu adımla Türkiye, iklim değişikliği ile mücadelede öncü olduğunu bir kez daha gösterirken kasım ayında Glasgow'da düzenlenecek 26. İklim Değişikliği Taraflar Toplantısı'nda da daha güçlü bir şekilde temsil edilebilecek. Zira
ülkemiz, özellikle Paris İklim Anlaşması kapsamında çalışmaların yapılacağı oturumlarda sadece "gözlemci sıfatı" ile değil "söz sahibi" olarak katılım sağlayacak duruma gelmiş olacak.
Glasgow'daki toplantı, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'nın 10 yıllık döneminin ilk yılı olması hasebiyle bu süre zarfındaki yol haritasını da inşa etme amacıyla yapılacak. Keza yeşil düzen (green deal) uygulamalarının giderek yaygınlaştığı, ülkeler arası ilişkilerde iklim değişikliğinin önemli bir etken olarak ele alınmaya başlanacağı bu dönem bu açıdan da bir hayli kritik olacak.
İklim değişikliği sadece bir çevre meselesi olmaktan öte bir kalkınma ve ulusal güvenlik meselesi haline gelmiş durumda. Siyaset üstü ve sınır tanımayan bir
konu olması hasebiyle uyum ve mücadele
noktasında müşterek hareket
etmek gerekiyor. Bu yönüyle sadece
bir ülkenin tek başına üstesinden gelebileceği
bir konu değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dünya Beşten Büyüktür" vizyonuna paralel olarak ortak sorun karşısında ortak mücadele edilmesi gerekliliğini belirtiyor. Ancak genel geçer temel bir prensip olan "Kirleten Öder" gerçeğinden de hareketle iklim değişikliğine yol açan ve tarihsel yükü daha yüksek olan ülkelerin daha çok sorumluluk alması bekleniyor. Türkiye'nin çağrılarından birisinin de bu olması bekleniyor.