TSK, cumartesi gününden beri aralıklarla YPG ve Esed rejimi mevzilerini Fırtına obüsleriyle dövüyor. YPG'nin Rus bombardımanı dahilinde ilerlediğini düşünürsek, bu Rusya'ya da verilen bir mesajdır. Görünürde YPG'yi uyarmış olsa da Suriye'de Rusya ile ortaklaşa hareket eden ABD'ye de bir mesajdır.
İşin garibi kimse YPG'ye, "Derdin DAEŞ'le savaşmak ise, 2013'te muhaliflerin zaten DAEŞ'ten temizlediği topraklara neden saldırıyorsun?" diye sormuyor. Üstelik Azez gibi Türkiye sınırının hemen karşısındaki ve saldırı altındaki yerlerde El Kaide bağlantılı Nusra bile yok. Ama orada şu var: Türkiye'nin desteklediği muhalifler ve yine Türkiye'nin öncülük yaptığı Güvenli Bölge projesini kapsayan topraklar...
Yani Rusya, YPG taşeronluğuyla beraber, Suriye'yi işgal ettiği günden bu yana yaptığını yapıyor: Suriye muhalefetini ve Türkiye'nin bölgedeki olası bir etkinliğini öldürmeye çalışıyor. Sınırımızı ihlal eden Rus uçağını vurmamızın intikamı, bu amaçtaki hırslarını artırıyor olabilir, o kadar.
Öte yandan Başbakan Davutoğlu, birkaç gündür sert ve nokta atışı açıklamalar yapıyor. Rusya'ya Sovyetler Birliği'ni yıkan Afganistan işgalini hatırlatıyor, "Sovyetler Birliği dönemi bitmiştir, canlandırmaya çalışmak Rusya için iyi olmaz" diyor, Ukraynalı mevkidaşıyle bir araya gelerek Kırım'ın Ukrayna toprağı olduğunu, Rusya'nın işgalci konumda olduğunu hatırlatıyor.
Güney sınırımızda yoğun bir askerî hareketlilik var. TSK, zorunlu olarak her senaryoya hazırlık yapmış durumda. Suudi savaş jetleri İncirlik'te konuşlandı. Katar'ın da gönderdiği söyleniyor. Karadan olası bir operasyona asker göndermek için Suudi Arabistan ve Katar'ın da hazır olduğu ilgili ülkelerin yetkililerince beyan ediliyor. Peki, Türkiye Suriye'ye girecek mi?
Buna geçmeden önce S. Arabistan ve Katar'ın durumuna da bakalım. İki ülke de Cenevre-I'de kararlaştırılan prensiplerin uygulanmasını, Esed'in olmadığı bir Suriye'nin inşasını arzuladıklarını belirtiyor. Suriye'ye karadan müdahaleye hazır olduklarını eklemekle birlikte, bunun ABD liderliğindeki koalisyonun bir parçası olarak yapılması gerektiğinde ısrar ediyorlar. Dün, bu konuda Washington Post'ta ilginç bir haber- analiz yayınlandı.
Suudi Dışişleri Bakanı Cübeyr'in "Zamanlama ABD'ye bağlı" açıklamasına yer veren makalede, ayrıca ismini vermek istemeyen bir Suudi yetkili, Başbakan Davutoğlu'nun, Genelkurmay Başkanı Akar'ın da katıldığı S. Arabistan ziyaretinde, Türkiye'nin de Özel Kuvvetler'den oluşan bir birlikle girmeyi değerlendirdiğini belirtiyor. Öte yandan eklemek lazım ki, Suud -Katar kara güçlerinin Cerablus'u DAEŞ'ten temizlemesi bile muhalefet için bir nefes borusu açabilir.
Sahadaki görüntüyü, Rusya'nın Türkiye karşıtı duruşunu, yetkili ağızlardan aldığım "off the record" bazı bilgileri göz önüne aldığımda Türkiye'nin Suriye'ye karadan veya havadan müdahaleye sıcak bakmadığını söyleyebilirim. Ancak DAEŞ karşıtı koalisyonun bir parçası olarak Suudi ve Katar jetlerinin İncirlik'ten kalkarak hem DAEŞ hem de Rusya destekli rejim güçlerinin ilerleyişini engellemek için bir operasyon yapması söz konusu olabilir. Ancak CNN röportajında tek kelime ABD'yi eleştiremeyen Suudi Dışişleri Bakanı'nın tavrına bakarak, bunun da ABD yeşil ışık yakmadan olacağını sanmıyorum. Türkiye'yi bölge siyasetinde farklı kılan, Suudlar gibi ABD'ye göbekten bağlı olmaması olabilir ama bu, tamamen uluslararası arenadan bağımsız bir atak yapmamız anlamına gelmiyor.
Suriye'ye girmeden, Suriye'deki Esed-Rusya- YPG- İran koalisyonu tarafından Türkiye'ye karşı gerçekleştirilen kuşatmayı yarabilecek miyiz, göreceğiz.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.