PKK'ya karşı, ilk kez Kürtlerin büyük çoğunluğu nezdinde devletin ahlâkî üstünlüğünü sağladığı tarihî bir dönemi yaşıyoruz. Bu, devletin PKK'ya karşı kazanacağı herhangi bir askerî zaferden daha önemli bir durum. Zira toplum desteğini arkasında bulamayan her oluşum zayıflamaya veya yok oluşa doğru yol almaya mecburdur.
PKK'nın kendi tabanı nezdinde bile ahlâkî üstünlüğünü kaybetmesi, HDP'nin seçimlerde zirveyi görmesinin hemen ardından gerçekleşti. Bu yüzden gelinen nokta ilginç bulunabilir. Hâlbuki hiç de öyle değil.
Kürtler, ister HDP'li ister Ak Parti'li olsunlar, siyasete çözüm için 'yatırım'da bulunuyorlar. Seçimler sonrasındaysa PKK'nın oy desteğini hendeklere, mayınlara, bombalara tahvil etmesini reddediyorlar. Çünkü Kürtler de diğer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi çocuklarını okula göndermek, evlerinde güven içinde oturmak, ambulansların kurşunlanmadığı, polis araçlarının yakılmadığı, sokaklarına mayın döşenmeyen bir şehirde yaşamak istiyorlar. Bölgenin Rojava olmasını değil, Rojava'nın bölge gibi olmasını istiyorlar. Bu istisnai durumu, şimdilerde kötülemenin moda olduğu çözüm sürecine borçluyuz. Devletin iki yıl boyunca, hemen her seferinde eli çevrilse de reformlarını sürdürdüğü, PKK ateşkesi tek taraflı bozup uykusunda polisleri öldürene dek askerî yöntemlere başvurmadığı çözüm sürecine...
Ancak bu ahlâkî üstünlüğü muhafaza etmek için yapılması gerekenler var. Örneğin PKK medyası her gün birkaç yalan haber uydurup Kürt kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyor. Buna karşılık resmî makâmların enformasyon akışında aynı hızla davranmadığını görüyoruz. Devletin bunu aşmak için kendi kurumları arasında işbirliğini geliştirip en azından üç günde bir medya mensuplarına brifing vermesi faydalı olabilir. Daha etkili bir iletişim stratejisinin kurulması için koordineli hareket eden bir mekanizmaya ihtiyaç var.
Aslında bu mekanizmayı kurmaya sadece devletin değil, Ak Parti iktidarının da ihtiyacı var. Ak Parti saflarından gelen karışık mesajlar, hem halkta kafa karışıklığı yaratıyor hem de sanki parti içinde farklı yolların denenmesini arzu eden klikleşmelerin olduğu izlenimini veriyor. Bunun aşılması şart.
Ayrıca şunun altı özenle çizilmeli. Devlet özgürlüklerin korunması kadar güvenliğin tesisinde de sorumludur. Bu minvalde bölgede alınan yüksek güvenlik önlemlerinin, bireylerin hak ve özgürlüklerine karşı değil, tam da onları muhafaza için alındığı hem güvenlik güçleri nezdinde hem de kamusal söylem bağlamında sıklıkla vurgulanmalı. Devlet, vatandaşlarının canını ve malını, sokaklarını, eğitim ve çalışma hakkını korumakla yükümlü olduğu için güvenlik tedbirlerini almak ve uygulamak zorundadır.
Yine Ak Parti teşkilatlarının bu noktadaki bir eksikliği de sahada nerdeyse pek görünmemeleridir. Bakanlar nezdinde takip ettiğim kadarıyla birkaç ziyaret gerçekleşti. Ama bölge insanından olan Ak Parti teşkilatlarının da PKK'nın zarar verdiği vatandaşlarımızın yanında olduğunu hissettirmesi çok önemli. Çınar'da ölen Kürt çocuklarının cenazesinde hükümetten ve teşkilattan kimse olmaması gibi fotoğraflar bu eksikliğe işaret ediyor. Ak Parti, şayet PKK'nın kurmaya çalıştığı hâkimiyet politikasını kırmak istiyorsa hem bugün hem de yarın için kalıcı çalışmalara başlamak ve sürdürmek durumundadır.
Yükün ağırlığının farkındayım. Ama siyasetin kolay bir iş olduğunu kim söyledi ki?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.