BUGÜN izin verirseniz içimi dökmek istiyorum... Rahmetli Mahir Kaynak Hoca ile son döneminde her gün beraberdik.
Hasta haliyle bile gazetenin yanındaki otelin lobisine gelirdi.
Ben de evine çok sık giderdim.
Yazımı bile orada yazdığım oluyordu. Baba oğul gibiydik.
Karşı çıkışlarıma bayılırdı. Her şeyi tartışırdık. Büyük akıl, büyük milliyetçi, büyük vatanseverdi. Son günlerine doğru çayı yudumlarken eğildi ve şunu dedi: "Ergün doğru olan her şeyi yaz. Kimseden korkma. Ankara'dakilerin de sakın her şeyi bildiğini düşünme.
50 yıl devlette görev yaptım. Çok bilen adam görmedim. Millet için yap..." Bunu söyleyen Mahir Hoca olmasa çok da önemli değildi.
Ancak bir görev yükledi... Önce bilgiye ulaşmanın yollarını aradım.
Plansız programsız adım atmam.
Her işin sonucunu görür tedbirle giderim. 17-25 öncesi bana gelen bazı yetkililere "ABD'ye gidip geliyorsunuz. İzliyorum. Ancak gelen rüzgarı görmüyorsunuz.
'YAKINDA KAVGA ÇIKACAK AMAN DİKKATLİ OLALIM' uyarısında bulunun. Ülke kaybetmesin" dedim... Bunu da yabancı bir gazetedeki kısa haberden anladım. Ve hemen Mahir Hoca'ya ulaştım. "Haklısın, çarşı karışacak" cevabı verdi. Ben ona ulaşınca hastalığı yeniyor, kendini iyi hissediyordu...
Yakın zaman önce bir fırtına başlatıldı. Bütün tarafları biliyorum.
Çünkü BİLGİ KAYNAKLARIM ÇOK SAĞLAM... SIR da değil bu.
Gazeteciyim. Benimle çalışanlar bilir.
Açık, şeffaf ve atak... FELSEFEM bu. Kavgadan hayatta kaçmam.
Ben başlatmam.
Ancak geri durmam...
Rahmetli Mehmet Ali Birand, Yaser Arafat ile söyleşi yapıyordu.
Son sorusu "Silah taşıyor musunuz" oldu.
"EVET" cevabı gelince "Gösterin o zaman" dedi. Arafat'ın cevabı müthişti: ÇEKERSEM SIKARIM...
Bunu biliyordum. Önce Allah'a sonra kendime güvendim. Herkesle her yerde tartışırım. Kavga istiyorlarsa da yaparım... Arkadaşlıklarım, ilişkilerim ortadadır. Basit, küçük bir hayatım var. Ancak deli gibi inatçıyımdır... "Arnavut damarı" diyenler de oluyor. Yazılarımdan dolayı en çok sorulan soru "AMERİKALI DOSTUNUZ KİM?" Haliyle okuyucu merak ediyor... Amerikalı dostum beni ben olduğum için seven biridir. Onlarla çok mücadele ettiğim halde değer verir. Ve içeride kullandıkları adamları da söyler! BORAJET olayında HANGAR'ı yazdım. HANGAR neydi? CIA'nın operasyon merkezi...
Onu deşifre edince geldiler. Yazıya oturmadan önce bir arkadaşım aradı ve "Ergün üzülme saldırmak için geç bile kaldılar" dedi... Gülerek. Haklıydı belki. Doğru, muazzam teknikleri vardı. İnan Kıraç'ı dolandırdıkları teknikle bile gelebilirlerdi. Başka yöntemler de vardı. Olsun. Benim söyleyecek sözüm Allah'ın izniyle hep olacaktı... Yaşamak gerçekten CESURLARIN hak ettiği bir armağandı. DİBİ NE? Gelsinler.
Siz bilin. İstediğim her isimle ilgili sonsuz bilgiye ulaşma imkanım vardı!
Bunu da samimiyetimle sağladım.
Zaten yazılarımda bu hep vardı. SIR da değildi.
ANORMAL olan her şeyi izler ve kesinlikle ödevimi yapar, notumu tutardım.
Ufuk Güldemir'in muhabirlerin imzasını not etmesi gibi bir şeydi bu! Medyanın önemli bir kısmı YABANCI İSTİHBARAT KONTROLÜNDEYDİ. Öteden beri. Bunu da Türkiye'de yaşayıp yapıyorlardı. İsimlere girmeye gerek yok. Gerekirse belgesini bile koyarım.
Bu işlerin şakası yok... İçinde matematik olmayan bir şey yapmam.
Atığım her adımın açıklaması vardır. Hiçbir yazımda insanların ailesini, karakterini hedef almadım, alamazdım da. Bu gazete benim değil.
Böyle bir hakkım da yok. Bilirim sınırımı... Gün içinde uzun çalıştığım için operasyonları önceden görürüm.
Bunu en iyi çalışma arkadaşlarım bilir.
Yazdıklarımı bazıları çok sever bazıları ise ÇIKARINA ZARAR verdiği için küçümseme yoluna gider. Kapı arkasında da ne yazdığımı merak edip okurlar! "ALÇAK GÖNÜLLÜ OLMA SAHİ ZANNEDERLER" sözünü unutmam. Medyada kolay kolay göremeyeceğiniz yazılar yazdım. Sevenler bilir...
Belki abartı olacak ancak dedem ATATÜRK'ün yanındaki birkaç isimden biriydi. Konak'ta, Pasaport'ta ATATÜRK'ü bir PAPAZ öldürecekken engelleyen rahmetli HAYRİZ DEDEMDİ. Cumhuriyetin kurulmasına giden yolu açan adımdı belki de o... GENELKURMAY KAYITLARINDA MEVCUTTUR.
Bakabilirsiniz. Bu ülke bizimdi yani.
Burası TÜRKİYE ise ve biz TÜRK isek yalnız olmamalıydım. Tanımasam da vatan için birleştiğimiz sayısız ve emsalsiz kahramanlar olmalıydı.
Sosyal medyada bunu gördüm.
Daha doğrusu arkadaşların verdiği raporlarda insanların beni yalnız bırakmadığını gururla okudum...
Bana saldırmaya çalışanların önemli bir bölümü görevli! Ve TÜRK İSMİ taşısalar da TÜRK DEĞİLLER...
Aynı değerleri paylaşmıyorduk. Açık net paylaşmak istiyorum. Kullananlar kullandıkları adamlara zerre kadar değer vermiyordu. Zavallılar bunu bile görmüyordu. Sefalet...
Rahmetli Selahattin Duman'ın peşinden koşup ÜÇ SÜTUNA HABER GİRMEK İÇİN BAŞININ ETİNİ YERDİM. Hep çalıştık.
Koltukta uyuduğumuz zamanlar oldu. Mücadele ettik, yendik, yenildik ancak kopmadık... Kalktık devam ettik. Hayatımın hiçbir döneminde bir tek satır yazı için, bir tek küçük haber için, bir tek köşe yazısı için, bir tek manşet için kimseden TEK BİR KURUŞ İSTEMEDİK ALMADIK!
Aksini söyleyen varsa çıkan ortaya...
Bunu da "DÜRÜSTÜM" diye yazmıyorum "OLMASI GEREKEN ZATEN BU" diye altını çiziyorum.
İFTİRA eden olur mu? Oluyor!
Olacak da! Gerekeni yapacağız.
Şimdi neler oluyor peki?
Berat Bey'in çekilmesinden sonra zemberek boşaldı. Süleyman Soylu Bey hedef oldu. Binali Bey aynı şekilde... Başkaları da.. Peki Başkan Erdoğan'ın güveneceği kale neresiydi?
Evet bizim medya... Sırada burası vardı ve geldiler... Burayı düşürmek istiyorlar... Erdoğan yalnız kalsın ve "Kolay kontrol edilir olsun" diye... Siz destek olursanız biz yazarız.
Siz destek olursanız mücadele ederiz.
Yok olmayacaksanız çok zorlanırız!
Belki yeniliriz ancak mücadeleyi bırakmayız... Hele ben asla! Tek başıma kalsam da alayına yürürüm!
Hodri meydan!