Avrupalı çoğu siyasetçi ve medya organlarının Türkiye'ye bakışlarındaki şaşılık, Kovid-19'dan daha tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalığa maruz kaldıklarını düşündürüyor.
Maske, mesafe ve hijyenle koronavirüsten korunmak mümkün olsa da, bunlardaki rahatsızlığa hiçbiri kar etmiyor…
Hastalıkları her ne ise; adeta hepsi kör, sağır ve dilsiz kesilen bu insanlar gerçekleri görmüyor, duymuyor ve söyleyemiyorlar…
Bu rahatsızlığa son yakalananlardan birisi de İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde. Ta Baltık kıyılarından geldiği ülkemize AB adına üst perdeden talepler yağdıran bakana göre, Türkiye Suriye'den çekilmeli ve Doğu Akdeniz'den de vazgeçmeli imiş…
Suriye'de 2011'den beri yaşanmakta olanların benzeri herhangi bir Avrupa ülkesinin sınırlarında yaşansaydı ne yapacakları, konu ile alakalı temel soru.
Türkiye söz konusu olunca üst perdeden Suriye'den çekilmesi ve benzeri önerilerde bulunanlar, binlerce kilometre ötelerden birilerinin sınırlarının hemen dibinde bir terör koridoru oluşturmasına rıza gösterirler miydi?..
Böyle soru mu olur, demeyin… Kendi ülkeleri bahis konusu olunca sıradanın ötesinde güvenlik tedbirlerine başvuranların ülkemizle ilgili akıl almaz tutumları, benzeri soruları ve hatta daha fazlasını gerekli kılıyor çünkü…
Doğu Akdeniz'deki durumun benzeri Akdeniz'in batısında ya da Manş Denizi'nde yaşansaydı, küçücük adalar bahanesiyle denizlerdeki ekonomik çıkarlarını başka ülkelere gönül rahatlığıyla ikram ederler miydi?..
Yakın dönemde yaşanan bildik bir meseleden hareketle soruyu şöyle de sorabiliriz: İngiltere, Manş Denizi'nde kendisine ait küçük Jersey Adası'nı bahane ederek, bu ada etrafındaki alanın kendisine ait olduğunu söylese, Fransa 'emrin olur' mu derdi?..
YENİ HAÇLI SEFERİ!...
Fransa tabii ki böyle bir şey demezdi. Demedi de zaten ve sınırlarına yakın Jersey Adası bahanesiyle İngiltere'nin bu civarda herhangi bir hak iddia edemeyeceğine dair uluslararası bir karar aldırdı.
Münhasır Ekonomik Bölge konusunda kendi aldırdığı kapı gibi bir karara rağmen, Yunanistan'ın Meis Adası bahanesiyle Doğu Akdeniz'in nerdeyse bütününe konma hevesine destek olmasına ne deneceğini düşünmek gerek…
Avrupa ülkelerinin Kıbrıs meselesindeki tavırları, samimiyetsizliklerinin zirve yaptığı nokta…
Kıbrıs'ta çözüm sağlanmadan taraflardan birisini üye olarak almama kararını çiğnedikleri yetmiyormuş gibi, şimdi de KKTC'yi yok saymak için bulabildikleri bütün yolları deniyorlar, utanmadan…
Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşananların şeklini değiştirerek şunu soralım: Azerbaycan Ermenistan'a ait toprakları işgal edilmiş olsaydı, problemin çözümü için yaklaşık 30 sene beklenir miydi?..
İşgalci olmanın yanında bir de sivil hedeflere saldıran Ermenistan değil de Azerbaycan olsaydı, anlı şanlı Avrupa devletlerinin davranışları bugünkü gibi mi olurdu?..
Yaşananlar, tarafgir davranan Avrupalıların ve Batılıların, menfaatleri söz konusu olduğunda uluslararası kuralları, teamülleri ve diplomasiyi hiç takmadıklarını gösteriyor.
Lamı cimi yok, Batılılar adeta yeni bir Haçlı Seferi başlatmış durumda. Temsilcisi olduklarını iddia ettikleri birtakım evrensel değerlerle uzaktan yakından alakası olmayan tavır ve davranışlarının başka izahı yok çünkü…
Halkı Müslüman olan ülkeler söz konusu olduğunda açıkça çifte standarda başvurduklarını ve hiç utanmadan gerçekleri ters yüz etmeye çalıştıklarını görmemek için kör olmak gerek…
Avrupalıları etkisi altına alan yeni tür hastalığa yakalanan içimizdekiler, meselenin en vahim tarafı…