11 Kasım 1938 ile 14 Mayıs 1950 tarihleri arasını kaplayan CHP-İsmet İnönü döneminde "tek parti" rejimi, yasaları, kurumları ve diktatörlük ruhuyla Türk basınını derinden yaralamıştı. İsmet İnönü devrinin günümüze Kemal Kılıçdaroğlu CHP'sine yansıyan bir yüzü bulunmaktadır. CHP'li Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1938 yılında çıkarttığı basın yasasıyla, sansür siyaseti, hâkim kılınır. Tüm basılı eserler, devlet kontrolüne tabidir. İsmet Paşa'nın adamlarının emrindeki ajans, ülkede haber tekeli oluşturarak, gündemi belirler.
CHP-tek parti rejimi, kendine has bir devlet kültü de oluşturmuştu. Mevcut anlayış dışında görüş, aykırı düşebilecek bilgi ortaya koyma, rejim sorunu haline gelebilecek unsur olarak görüldüğü için yasaklanmıştı.
Türk devleti, "Polis Devleti" haline getirilmişti. Dönem yönetiminin tenkitlere, farklı düşünceye tahammülü bulunmamaktaydı. Ama "övmek ve desteklemek serbestti.
İnönü, "tek parti" diktatörlüğü, "özde ve sözde", "tek doğru olmak, yalnız kendine benzemek, başkasını adi ve zararlı bulmak, ebediyen geçerli olmak" iddiasını korumuştu.
ALLAH'TAN BAHSETMEK YASAKLANMIŞTI.
1943 yılında, Başbakan Şükrü Saraçoğlu tarafından basına, "Allah ve ahlâktan bahsetmek yasaktır!" yazılı emri gönderilir. Necip Fazıl'ın dergisi, "Allah'a itaat etmeyene itaat edilmez!" anlamında bir hadis yayınladığı için, Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılır.
CHP'nin tek parti diktatörlüğünde, dini yayınları yasaklama örnekleri çoktur. Ezanı, asli şekliyle okuduğu için tutuklananlar, mahkemeye verilenler bir kara leke olarak tarih sayfalarında yerini almıştır. Yalnız din aleyhtarı yayınlar serbestti. Önceleri boşaltılan dini değerlerin yeri milliyetçilikle doldurulurken, İnönü devrinde milliyetçilik yerine Yunan ve Latin (hümanist) kültürü konmaya çalışılmıştı. CHP-İsmet Paşa tek parti rejiminde gazete kapatma anlayışı ile ilgili Zekeriya Sertel dikkat çekici bir hatırasını anlatır. Sahibi olduğu Tan gazetesi, "sudan bahanelerle" sık kapatılmaktadır. Böyle bir belirsiz süre için kapatıldığında, nedeni anlamak üzere Ankara'ya gider. O zaman Basın Yayın Müdürü, sonradan Dışişleri Bakanlığı'na getirilecek olan Selim Sarper'dir.
Başbakanı görmeden önce, Sarper'le görüşmek ister. Keyfi davranıştan, sertçe yakınır. Hem faşistlerin hem komünistlerin çıkardığı gazetelere dokunulmadığı halde, "Tan'a neden musallat olduklarını" sorar.
Soruya gülen Selim Sarper‟in cevabı, dönem anlayışını yansıtır mahiyettedir: "Bunda anlamayacak ne var ki. Bak, ne faşistlerin, ne de komünistlerin gazetelerine dokunuyorum. Bunun manası şu: Bekliyorum ki, faşistler ve komünistler gazeteleri etrafında toplanıp kendilerini meydana versinler, sonra hem gazetelerini kapatacağım, hem kendilerini yakalatacağım."
Sertel hatırasını şöyle tamamlar: "Çok geçmedi. Selim Sarper bu sözünü yerine getirdi. Her iki gazeteyi de kapattı ve bu gazetelere yazı yazanları tutuklattı.
Dönem itibariyle, gazete, dergi kapatma yanında bir çeşit "yazar kapatma" denebilecek yasaklar da uygulanmıştı. Kalem sahiplerine yazma yasağı getirme, tarzındaki uygulamayla, birçok insanın, yazması engellenmişti.
SONUÇ: CHP-İsmet Paşa'nın tek parti diktatörlüğünün katı siyasal ideolojisi, şefçi, elitist ve vesayetçiydi. Çoğulcu, hoşgörülü, uzlaşmacı değildi; muhalefete izin vermez; özde çok partililiğe karşıydı. Siyasal tartışma ve katılıma açık değildi. Otoriter ve totaliterdi. Para-militer, yer yer de doğrudan militaristti. Bir kelimeyle: anti demokratikti. Günümüzün CHP'si, darbecilik ve başörtüsü yasaklama da, eskiden farklı olmadıklarını anında gösterdiler. Bu bakımdan, günümüzün Kemal Kılıçdaroğlu tarafından idare edilen CHP'nin kodları, İsmet Paşa Ruhu'nu devam ettiriyor.