Gerçek kahramanlar gerçek hayatta yani sahalarda yetişir. Sahte kahramanlar ise seralarda.
Gerçek kahramanlar ölümsüzdür. O kadar ki, öldükten sonra da kahramanlıkları devam eder.
Buna mukabil, algı operatörlerinin laboratuvarlarda ürettiği sahte kahramanların raf ömrü sınırlıdır.
Mesela, işbaşı yaptırdıkları
Kılıçdaroğlu'nu vaktiyle
Gandi Kemal veya
Karaoğlan diyerek kahramanlaştırmaya çalışmışlardı. Fakat aynı algı operatörleri cumhurbaşkanı adaylığını açıklamadan evvel, "Sakın aday olma!" diyorlardı. Yani, kendi "kahramanlarına" güvenmiyorlardı. Malum 7'li masadaki "al gülüm ver gülüm" pazarlığı sonucunda cumhurbaşkanı adayı ilan edilince, mecburen desteklemeye başladılar.
Lakin, işin içinde sahtelik olunca ne yaparsanız yapın dikiş tutmaz.
Nasıl dikiş tutsun; vaat ettiği
İpek Yolu projesini AK Parti'nin tamamladığından,
Türkiye'den kalkan trenin Çin'e
ilk seferini iki yıl önce yaptığından bile
habersiz.
***
Bir de başkasına ait olanı bile bile sahiplenen "sahtekâr kahramanlar" vardır. Bunlar çokluk
Kemal Sunal filmlerinde komedi unsuru olarak tebarüz ederler. Başkasının namını çalan karakterler vardır ya, onu diyorum. Nihayetinde kurgudur, gülüp geçersiniz.
Fakat gerçek hayatta gülemezsiniz, acırsınız en fazla.
Mesela
İmamoğlu,
Başkan Erdoğan ve AK Parti'nin yaptığı hizmetlerden
haberdar olduğu halde "Ben yaptım"
yollu sahiplenen (sahtekâr demeyeyim
de) yalancı kahraman örneğidir.
Yalancı kahramanların en bariz özelliği, ilk badirede yaldızlarının dökülüp dımdızlak ortada kalmalarıdır.
Zaten İstanbul'a çaktığı sadra şifa tek bir çivisi yok; AK Parti'nin hizmetlerinin üzerine gündüz gözüyle çökmeyi marifet sanıyor.
Fakat hakkını teslim edelim, çok değişik bir yeteneği var:
Aynı anda
Babacan kadar ortopedik,
Akşener kadar milliyetçi,
Demirtaş kadar "bölücülüğe" hoşgörülü olabilme özelliğini bünyesinde barındırabilir! Hatta aynı anda hem
Karamollaoğlu kadar "dindar" hem de "Toplumumuz eşcinsel evliliğe henüz hazır değil" diyecek kadar LGBT gönüldaşı olabilir.
Davutoğlu'yla zaten çok temel ortak özellikleri var. İmamoğlu, İstanbul'da halkın kendisine oy verdiğini sandığı gibi Davutoğlu da 1 Kasım seçimlerinde AK Parti'ye verilen yüzde 49.5 oyun kendisine verildiğini sanmıştı.
***
Şuncağızı tartışamayız: Kötülerin düşmanı olmayandan gerçek kahraman olmaz.
Dramada da bu böyledir gerçek hayatta da.
Hem bu vatanın / bu milletin düşmanları seni sevecek hem de bu milletin kahramanı olacaksın, mümkün mü?
Olsan olsan, en fazla sahte kahraman olursun.
Herkes kendine şu soruyu sorsun: Türkiye'nin kadim düşmanları, bilumum müstevliler kime düşman?
Bir başka ifadeyle, küresel emperyalistler ve PKK'dan FETÖ'ye kadar taşeron terör örgütleri kime karşı birleşti?
Aynı soruyu tersinden soralım:
Kandil ve
Pensilvanya'nın cumhurbaşkanı adayı kim?
Bu aziz millet, gerçek kahramanına sahip çıkacaktır. Nokta.