"Sevgili dostum Markar Esayan'ın 'tehcir' konusunda yüreği 'katılaştığında' dedesi eline dokunur, 'Oğlum! Müslümanlar iyidir...' dermiş.
Bu ülkenin 'iyi Müslümanları', ayağa kalkın!
Harfleri çiğnenir korkusuyla yerde gördüğü yazılı kâğıt parçasını alıp bir duvarın çatlağına sıkıştıran mana ikliminin insanları...
'Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir', ayetinin yer aldığı kitabın müntesipleri...
Fuhuşla geçimini sağlayan İsrailoğullarından bir kadının, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe ayakkabısıyla kuyudan çektiği suyu içirdiğine muttali olunca, 'Bu merhametinden dolayı Allah onun bütün günahlarını affeder' diyen Rahmet Peygamberinin ümmeti...
Bu utanca daha ne kadar sessiz kalabilirsiniz.
Ayağa kalkın!.."
19 Ocak 2007'de katledilen Hrant Dink cinayeti aydınlatılsın diye yıllar önce böyle çağrı yapmıştım.
"Laik-liberal-sol" çevreler ve özellikle kendilerine "Hrant Dink'in arkadaşları" diyen eşhas bu cinayetin takipçisi olmuşlar, sorgulamışlar, yürüyüşler tertip etmişler, "Hrant için adalet için" sloganları eşliğinde "derin devletten" hesap sormuşlardı.
Fakir de mezkûr yazımla, "Müslüman - muhafazakâr" kesimden daha fazlasını ortaya koymalarını istemiştim.
Hülasa, cinayetin tüm faillerinin ortaya çıkması için herkesten çok tepki koymalı, herkesten çok sesiniz çıkmalı demiştim.
Zira, Hrant Dink'in "güvercin metaforuyla" dile getirdiği "merhamet medeniyetinin" çocuklarıydılar.
***
"İki jandarma istihbaratçısının, Dink öldürülürken olayı anbean izlediği, öte yandan cinayeti gösteren ve 'yok' denilen kamera kayıtlarının dönemin İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer tarafından arşivlenerek gizlendiği tespit edildi..." şeklindeki bulgular 2015'te ortaya çıkınca Ahmet Altan'a Hrant Dink Ödülü veren jüri üyesi Hasan Cemal başta olmak üzere "Hrant Dink'in arkadaşları" sessizliğe gömüldü.
Dink cinayetinin "FETÖ" tertibi olduğu, bizzat "FETÖ'cü polislerin" savcı Yusuf Hakkı Doğan'a verdiği ifadelerle sabit olması da sessizliklerini bozmaya neden olmadı.
Dahası, "laik-liberal-sol" çevreleri de "sükût suikastlarına" ortak ettiler.
Malumunuz, birkaç gün evvel mahkeme, Dink cinayetinin FETÖ'nün amaçları doğrultusunda işlendiğine hükmetti.
Susmaya devam ettiler.
Aslında susacakları ta baştan belliydi. Yoksa Gölcük'te bir döşemenin altındaki bilmem kaç No'lu CD'yi elleriyle koymuşçasına bulan ve "dönemin Başbakanı" dahil binlerce kişiyi dinleyen "FETÖ'cü polislerin" Dink cinayetini neden çözmediklerini bir kez olsun sorarlardı.
***
Her şeyin mahkeme kararıyla ayan beyan ortaya çıkmasına rağmen yeterince ikna edici bulamayabilir veya eksik görebilirler.
Ama susamazlar.
Hele hele FETÖ'cü emniyetçilerin bu cinayetteki (en hafif deyimle) "katkısını" görmezden gelemezler.
Bu "aydınlar" bu "Hrant'ın arkadaşları" bu "liberal-laik-sol" çevreler....
Söz konusu cinayet üzerinden içerde ve dışarda meşruiyet bularak kumpas marifetiyle devletin kılcal damarlarına yerleşen FETÖ'den (hiç değilse bugün) kendilerini kullanmalarının hesabını neden sormuyorlar?
Baştan beri "işbirlikçi" olduklarını bildiklerinden mi?