Siyah beyaz yıllardı. Meskune teyzenin apartmanının yan duvarına ağabeylerimiz kocaman "Umudumuz Ecevit" yazmışlardı.
Biz de bacak kadar boyumuzla uzanamadığımız yerdeki bu yazıyı üst direğimiz kabul etmiş, sağına ve soluna birer çizgi çizerek yaptığımız tek kale maçların duvardaki kalesini oluşturmuştuk.
"Gol değil lan... Ecevit'in çok üzerineçarptı..."
"Buz gibi gol oğlum;topun izine bak, tamEcevit'in altında..."
(.....................)
Bir arkadaşımız pat diye sormuştu: "Ecevit nedemek?"
Meskune teyze bir kova suyu en üst kattan üzerimize boca etmişti. (Topun pat küt vurmasından duvarın zarar göreceğini sanıyordu.) Sırılsıklam olmuştum. Bir Meskune teyzeye, bir duvardaki yazıya bakarak cevap vermiştim:
"Ecevit demek, umudumuz demek..."
***
Mahallemizin delisi Kontak Ahmet ne zaman bizi görse bağırırdı: "Deniz Gezmiş, denizdençıktı geliyor..."
Acayip korkar, evlere kaçardık.
Deniz Gezmiş'i denizlerde yaşayan bir canavar sanırdık.
Bakkal amca bir gün, "Korkutma lan çocukları" diye çıkışmıştı Kontak Ahmet'e, "Astılar ya o anarşisti..."
Şarkıların bambaşka güzellikte olduğu yıllardı. Nilüfer o zaman da güzel söylerdi ama biz en çok Yeliz'i severdik. Tanju Okan dertli bir adamdı; "Kadınım..." derdi, başka bir şey demezdi. Kaptan Kirk uzay gemisi "Atılgan'la "Uzay Yolu"nda fink atar, uzun kulaklı MisterSpock'la maceradan maceraya ışınlanır, karısını öldürmekle suçlanan Dr. Richard Kimble "kaçar, kaçar, kaçardı."
Günlerden bir gün şehirde, "Karaoğlangeliyor" efsanesi dolaşmaya başlamıştı.
Arkadaşlarla miting alanına gitmiş, su satmış, nerdeyse bir yıllık sinema harçlığını doğrultmuştuk...
Mitingden dağılanların konuşmalarına kulak misafiri olmuştuk: "Ecevit zenginden alıpfakire verecekmiş..."
Hülasa, bir şekilde Meskune teyzeden intikamımız alınacaktı. Beş katlı apartmanının bir katı neyine yetmezdi. Ecevit iktidara gelmiş, biz tüp gaz kuyruklarınadüşmüştük.
Meskune teyze pazar dönüşü bizi görmüş keyiflenmişti. "Aferin komonistler" demişti, "Aman ha, kuyruğu kaptırmayın!" Hava da acayip soğuktu, üşüyorduk. Arkadaş, Meskune teyzeye hıncından, "Komünist olalım mıabi?" dedi. "Yok lan" dedim, "Ben hiçbirşey olmayacağım..."
Duvardaki kalemiz çoktan silindi.
Tanju Okan yok. Kaptan Kirk öldü.
Meskune teyzenin yaşaması, ömrün diyalektiğine aykırı. Siyah beyazlı yılları renkli yıllara ulayan bir Ecevit vardı, o da gitti.
Ben de hiçbir şey olamadım zaten. J. P. Sartre öz yaşamı hakkında şöyle demişti: "İstediğim her şeyi bana verdi veaynı zamanda, bunun önemli olmadığınıda bana gösterdi."
Hayatta "bir şey" olmanın anlamı nedir?
***
Ecevit'in vefatının ardından Kasım 2006'da (Yeni Şafak'ta) böyle yazmıştım. FETÖ kumpasıyla CHP koltuğuna oturtulan Kılıçdaroğlu (Allah gecinden versin) vefat etse ne yazardım, diye geçen gün düşündüm.
"O ölmedi, tiyatro yapıyor" şeklinde bir münasebetsizliğe elbette tenezzül etmezdim.
Lakin vefatının 11'inci yılında andığımız Ecevit gibi de "hatıralarla" anmazdım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.