Adayların belirlenmesi… Adayların ilân edilmesi… Seçim Beyannamesi'nin paylaşılması. Miting programlarının şekillenmesi… AK Parti'nin, hakiki manada kurumsallaştığını gösteren bu süreç saat gibi işliyor.
Bugün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kamuoyuna sunacağı metin, bir seçim manifestosu olmanın ötesinde, muhalefetin yönettiği belediyeler için de bir tür sınama belgesi niteliği kazanacak.
Neden?
Çünkü İstanbul, Ankara gibi AK Parti'nin 2019'da kaybettiği belediyelerde, son beş yılda şehri geleceğe taşıyacak temel altyapı yatırımlarının ihmal edildiği bir gerçek. Elbette, AK Parti çıtayı çok yükselttiği ve her iki kentte büyük ölçekli yatırımlara imza attığı için İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun, Ankara'da Mansur Yavaş'ın, icraat açığı ilk aylarda pek hissedilmedi. İmamoğlu'na ana muhalefet liderliği misyonu yüklendiği, kendisi de bu rolü benimsediği için, hizmet eksikliği, yarı zamanlı belediye başkanlığı durumu seçmen tarafından yeterince sorgulanmadı.
Görünür olmayıp sütre gerisinden gitmeyi önceleyip, sosyal belediyecilik ambalajlı işlerle zaman ve zemin kazanmaya çalışan Yavaş ise milliyetçi gelenekten gelmenin hatırına, CHP patentine rağmen uzun süre tolere edildi!
Bugün gelinen aşamada…
Bilhassa bu iki başkanın 5 yıllık performansı masaya yatırıldığında, en azından AK Partili adaylar projeleri ile kamuoyunun karşısına çıktığında yerel makyajlar da dökülmeye başladı.
İmamoğlu'nun siyasi ve adli mağduriyet üzerinden muhalif tabanını konsolide etmeye çabaladığı, Yavaş'ın ise "mazeret belediyeciliğine" sığındığı açıkça görüldü.
Bence kabili kıyas değil ama…
Recep Tayyip Erdoğan, 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazandığında sadece Belediye Meclisi değil, müesses nizam, finans dünyası, TÜİSAD başta olmak üzere iş çevreleri, yerleşik medya düzeni ve Ankara'daki tüm vesayet odakları kendisinin karşısında idi. Erdoğan bir değil bin bir cephede mücadele vererek İstanbul'da model belediyecilik geliştirdi ve o dönemin şartlarında tarih yazdı.
***
Gelelim 30 Ocak'ın önemine… Yerel seçim yarışının dönüm noktasıdır 30 Ocak. Sandık öncesi hazırlıklar, adaylara yüklenen sorumluluklar, saha çalışmalarının başlangıcı ile seçmene dönük vaatler ve çizilen vizyon yönüyle…
31 Mart Mahalli İdareler Seçimi için kozların paylaşım takvimi, AK Parti'nin belirlediği isimlere ve açıklayacağı beyannameye endekslenmişti. Öyle de oldu.
Nitekim muhalefet partileri, örneğin CHP, AK Parti veya MHP geçmişi olan kimi siyasal aktörlere, özellikle ilçeler ölçeğinde adeta kurtarıcı gibi sarıldı!
CHP demişken…
Bırakın, DEM Parti ile siyaseten demlenmesinin handikaplarını, kendi içinde bile aday seçimini, seçim sonrası güç ve rant dağılımına odaklamış durumda. Kale olarak tanımlanan merkezlerde eş başkanlar Özgür Özel ile Ekrem İmamoğlu arasındaki bilek güreşi, kimse için sır değil. Hatta Özel'in, devrik genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'ndan özellikle Alevi kökenli seçmenler bağlamında mesaj vermesini istemesi ve Kemal Bey'in ipine sarılmayı denemesi de tablonun vahametini anlatması bakımından ibretlik.
Ve bir de özeleştiri…
Keşke AK Parti; İzmir, AnkaraÇankaya, İstanbul Kadıköy-Bakırköy- Beşiktaş, Aydın, Adana, Antalya gibi merkezlerde adaylarını bir yıl öncesinden duyurup, seçili mesajları ile erkenden kampanyaya başlatsaydı. Çalmadık kapı bırakmama siyaseti kanımca pek çok ezberi bozardı. Bugün de CHP'nin iş yapmadan, ideolojik kalıplarla vaziyeti idare ettiği il ve ilçelerde çok şaşırtıcı sonuçlar gelmesi de kuvvetle muhtemel. Görünen köy kılavuz istemez!