Türkiye'miz, kurum ve kurallar açısından eksiği değil, fazlası olan bir ülke. Ancak hemen her şeye tesir eden ufak bir sorunumuz var.
"Kurallara uyum!" Ve bu yapısal soruna eşlik eden
"devletin düzenleyici ve denetleyici rolünde gözlenen erozyon!"
Bakınız, Ankara Eryaman Stadı'nda yaşanan vahim hadise, meselenin özünde,
"davranış kodlarımızdan" kaynaklanıyor. Maalesef toplumsal genetiğimizi de değiştiriyor.
TC... Çatısı altında yaşamaktan gurur duyduğumuz devletimizi tanımlamakla kalmıyor. Her türlü siyasi görüşten bağımsız olarak
"TC: Tanıdıklar Cumhuriyeti" şeklinde işlediğine de inandığımız bir yapıya dönüşüyor. Bu memleketin güzel insanları, belli kalıplara yaslanmayı da ihmal etmiyor.
"Gariban abi",
"İdare et abi",
"Bizim arkadaşımız abi",
"Davaya hizmeti büyük abi" tarzı başlıklar, her türlü özel ve kamusal ilişkiyi ipotek altına alıyor.
Buradan gelelim, yumruk olayının sosyopsikolojik, sosyoekonomik yönlerine... Hatta siyaset sosyolojisiyle ilintisine...
Öncelikle hakem
Halil Umut Meler'e acil şifalar diliyorum.
Faruk Koca'ya ise 10 Aralık gecesinden itibaren
şahsi iç muhasebesinde metanet temenni
ediyorum.
Toplumu sarsan ve şiddet içeren vakalarda, şiddeti bile en güçlü biçimde değil de
"şiddetle kınayan" (!) bir millete mensup olduğumuzu unutmadan tespitlerimizi sıralayalım...
Pandemiden bu yana depresif profil çiziyor, öfke kontrolü sorunu yaşıyoruz.
Şiddet içeren veya şiddeti teşvik eden, bilhassa sosyal medyadan organize olan yayın ve faaliyetlere karşı çoğu zaman yetersiz kalıyoruz.
Stadyumları, spor kültürünün buluşma noktası değil, deşarj olma, küfretme mekanları olarak görüyoruz.
Anormal harcama yapan ve mutlak başarıya odaklanan kulüp yöneticilerinin sorumsuz beyanlarına maruz bırakılıyoruz.
Sporu futbola indirgiyor, marjinal yorumlarla dikkat çekmeye çalışan, gerilim üreten figürlere fazlasıyla prim veriyoruz.
Başarısızlıkları üstlenmek yerine hedef göstermeyi tercih ediyor, en savunmasız konumdaki hakemlere yükleniyoruz.
Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Kurulu'nu devamlı eleştiriyoruz, çözümün değil, sorunun parçası haline geliyoruz. Futbolumuzu yönetenlerden beklediğimiz şeffaflığı bulamıyor, güvensizlik sarmalına giriyoruz.
Yasaları caydırıcı cezalara rağmen layıkıyla uygulamada tıkanıyor,
"makam, unvan, sıfat, tanınırlık" gibi kavramların etkisinde kalıyoruz.
Düzgün rol modeller yetiştiremiyor, günlük karmaşa ateşine odun atan futbol adamları yüzünden patinaj yapıyoruz.
Listeyi uzatmak tabii ki mümkün... Elbette
"eğitim şart!" Federasyonun, özellikle kadın hakemlerin sayısını artırması ise bu yolda atılacak ilk olumlu adım...
Ve nihayet...
Şiddet sahneleri ile siyaset arasında bağ kurmaya uğraşanlar!!!
İlk andan başlayarak İçişleri ve Adalet bakanlarının sergilediği duruş, cumhuriyet başsavcısının görevinin gereğini tereddütsüz yerine getirmesi, Sn. Cumhurbaşkanımızın güçlü iradesi, Hakem Halil Umut Meler'i arayıp moralini yükseltmesi, bakanların hastane ziyareti, kamuoyu duyarlılığı pek çok spekülasyonu frenledi. Koca'nın, AK Partili kimliğine dayalı senaryolar geçersiz kılındı. Bunda, partiden ihraç işleminin başlaması da mutlaka etkili oldu.
Evet...
Buraya kadarı gerekli idi lakin yeterli değil. Şimdi sıra, gelecekte benzeri üzücü hadiselerin yaşanmasını önleyecek köklü tedbirlerin süratle hayata geçmesinde...