İsrail'in,
"Hamas'ı yok etme" iddiasıyla giriştiği son savaş, her türlü insani ve vicdani kriterden uzak biçimde 45 gün sürdü ve nihayet
"rehine/tutuklu takası ile "geçici insani ateşkes" aşamasına vardı.
Görünen o ki... İsrail Ordusu,
"Hamas'a toparlanma fırsatı vermeyelim" düşüncesi ile ateşkesi kalıcı hale getirmeye niyetli değil. Buna karşın, başını Türkiye'nin çektiği bir grup devlet, ateşkes fırsatının kullanılmasından yana.
Peki, bu mümkün mü?
İsrail'in, çocuk-kadın demeden sivilleri öldürdüğü hesaba katıldığında, kendi açısından
"asker kaybı dâhil pek çok riski göze aldığı" anlaşılıyor! Hâlihazırda ciddi karartma uygulandığı için İsrail'in kayıplarının gerçekçi bir bilançosu yok. Ancak, sahadan elde edilen veriler,
"yenilmez!" gibi sunulan, adeta
"efsaneleştirilen!" İsrail Ordusunun, 370 civarında nitelikli askerini kaybettiğine dair. Buna bir de 180'den az olmayan zırhlı araç ve tank kaybını da eklemek gerekiyor. Gazze'yi yıllardır abluka altında tutan; su, elektrik, yakıt, gıda ve tıbbi malzeme akışını kesen İsrail'in, fosfor bombası türü yasaklı mühimmatları kullanmasına, her gün acımasız bombardıman yapmasına rağmen Gazze'de dar bir alanda ciddi zayiata uğraması, artçı şoklara da gebe! Meskûn mahal çatışmasının İsrail'in asker gücünü sanılandan da fazla yıprattığı, moral faktörünü dibe çektiği de bir gerçek!
Elbette madalyonun diğer yüzü de var. Hamas'ın direniş kabiliyetinin ne
düzeyde olduğu ve ne kadar kayıp verdiği
de masaya yatırılmalı. İleri sürdükleri verilere
göre, 35 bin silahlı unsuru mevcut. Lakin
reel analizlere göre bu sayı 10 bini aşmıyor.
6 haftayı geçen İsrail bombardımanı ve kara
harekâtı sonrasında Hamas'ın 1.000 civarında
kayba uğradığı tahmin ediliyor. Son
iki yıldır planladığı belirtilen 7 Ekim saldırısının
ardından, silahlı kapasitesinin ise yüzde
20'sini yitirdiği öngörülüyor. Tabii ki bütün
bunlar birer psikolojik savaş argümanı olma
özelliği de taşıyor. Yine de bağımsız kaynaklardan
derlenen bilgiler her iki taraf için de
yukarıdaki sayıların dikkate alınabilir değerde
olduğunu teyit ediyor.
***
Katar'ın arabuluculuğunda, üçüncü tarafların katılımı ve Türk Dışişleri ile istihbaratının aktif rolü sayesinde, İsrail ile Hamas arasında 1'e 3 oranı üzerinden rehine takasının başlaması bekleniyor. Hamas, elindeki farklı uyruklardan olanlarla birlikte 50 sivil rehineyi serbest bırakmanın karşılığında "geçici ateşkes, insani yardım ve ilk etapta 18 yaş altı 150 Filistinli genç ve kadının İsrail hapishanelerinden tahliyesini" sağladı. Esasen İsrail savaş kabinesi, Hamas'a nefes bile aldırılmasından yana olmadığını defalarca duyurdu. Ama bu kez
"kamuoyu baskısı, rehinelerin ailelerinin özel bir mektupla Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan yardım istemesi ve dozu artan sokak hareketleri" savaş suçlusu Netanyahu'yu istemeyerek bu noktaya getirdi. Hatta yükselen tepkiler, Netanyahu'yu iktidardan götürecek eşiğe dayandı!
Bu vesileyle... Hamas'ın 7 Ekim eylemi ile ne amaçladığı ve ne elde ettiği de halâ merak konusu. Arka plan
bilgileri, Hamas'ın, İsrail güvenlik duvarını
bu kadar kolay, hızlı ve derinlemesine aşmayı
ummadığını gösteriyor. Hamas unsurlarının;
Gazze sınırına yakın bölgelerde bulunan
İsrail birlikleri ve karakollarından olabilecek
en yüksek sayıda rehine almayı, Filistin meselesini
yeniden uluslararası gündeme taşımayı
ve esir pazarlığını hedeflediği değerlendiriliyor.
Saldırının bir anda kontrolden çıktığı,
farklı grupların da İsrailli rehine alma saikiyle
sürece dâhil olduğu gibi hususlar da tartışılıyor.
Fakat neresinden bakılırsa bakılsın...
Hamas ne İran ne de Hizbullah desteği alabildi.
Bu manada yalnız kaldı. Gazzeli masumlar
ise Hamas'a karşı çıkmadıkları gerekçesiyle
Siyonistler tarafından katledildi. İşin daha
da vahimi yanı ise Hamas'ın silahlı ve siyasi
kanadının hakiki biçimde gelecek tasavvuru
geliştirmediği, sadece anlık olayları yönetmeye
çabaladığı yönünde!