Mescid-i Aksa... İsrail’in bilinçaltındaki o sınır (!)
Öyle asırlar öncesine gitmeye gerek yok. 1969'dan bu yana Mescid-i Aksa'ya yönelen saldırılar, birbirinin acımasız tekrarı gibidir. Hedef hiç değişmemiştir. Siyonizmin varlığı ve devamı için Aksa'nın yıkılması, yerine Süleyman Mabedi'nin inşaası... Böylece Kudüs'ün, ebedi muhafızları olan Müslümanlardan tasfiyesi!
Aksa, bizim ilk kıblemizdir ve Peygamberimiz Hz Muhammed (SAV) Mescid-i Aksa hakkında şöyle demiştir:
"Yolculuk ancak üç Mescid'den birine olur: Benim şu mescidime (Mescid-i Nebevî), Mescid-i Haram'a ve Mescid-i Aksa'ya."
İşte bu nedenle Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevî ve Kâbe ile birlikte üç harem bölgesinden biri olarak kabul edilir. Bu üç kutsal mekan aynı anda "Harem-i Şerîf" adıyla da anılır.
Öte yandan...
Tevrat'ta geçen "Nil'den Fırat'a toprak vaadi" ile İsrail'in bugünkü siyaseti arasında güçlü bir bağ olduğu açıktır. İsrail'in, kural ve inanç tanımaz saldırganlığı şimdilik Kudüs üzerine bir hesap gibi görünse de esasen "vaat edilmiş topraklara" uzanmaktadır. Merak eden o haritaya (!) bakabilir. Yayılmacılığı durdurulmazsa İsrail'in nereye kadar gideceğini görerek herkes aklını başına almalıdır.
***
MEMLEKETİN GELECEĞİYLE KAVGALI MUHALEFET
İktidara muhalif olmakla, memlekete muhalif olmak arasındaki farkı görmek isterseniz CHP'ye ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir zaman serisindeki konuşmalarına bakmanız yeterli. Türkiye'yi yurtdışında şikayet etmek, yabancı yatırımcıların gözünü korkutmak derken iş, Türk bankalarını tehdide kadar vardı.
Bu arada unutmadan...
FETÖ, 15 Temmuz darbesine teşebbüs etmeden önce, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde, "legal görünümlü illegal yapı" olarak tanımlandıktan sonra, CHP'nin bu yapı ile işbirliğinin artması da ibretlik olaydır. Siyaseti "hasımlık" üzerinden yapan zihniyet, "Düşmanımın düşmanı, dostumdur" stratejisinden dün olduğu gibi bugün de sıyrılamadı. Kaldı ki "dostlarımızla iktidar olacağız" söyleminin, okyanus ötesindeki aktörlerden ilham aldığı da bir sır değil.
Bakınız...
Muhalefet tabii ki iktidarı ve icraatını izleyecek, eleştirecek, kendi çözümlerini ileri sürecek ve halkı ikna etmeyi deneyecek. Bu, zaten demokrasinin de gereği. Ama iktidar alternatifi olduğunu savunan bir partinin başkanı, Alman dergisine konuşurken "Türkiye'de hiç kimse için güvenlik garantisi olmadığını söylüyorum. Ne canınız ne de mal ve mülkünüz için" derse... (2017) Daha bu talihsizliğin dumanı tüterken bu kez BBC'de, "Türkiye'de yabancı yatırımcı için sermayenin güvencesi yok" şeklinde beyanat verirse... (2018)
Bunun adı artık "millete muhalefet" olur!
Nitekim...
CHP genel başkanı son olarak, "Kanal İstanbul ihalesine girecek ülkeye mesafe koyacağız, paralarını ödemeyeceğiz. Bizden bir banka kredi verirse günü geldiğinde o da görür" sözleri ile artık memleketle kavga aşamasına varmış durumdadır. Kanal İstanbul'a karşı çıkmak, hukuki yollara başvurmakla projeye ilgi duyan veya finanse edebilecek ülkelere, yatırımcılara, kreditörlere gözdağı vermek arasında büyük fark vardır.
Özetle...
Konjonktürel sorunları büyüten ve o sırada geleceği ıskalayan siyasetçinin başarı şansı yoktur!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)
- MİT, belediye takip eder mi? (09.11.2024)
- Başkentte güncellenen Trump Dosyası... (07.11.2024)
- Kayyum kararları ve arka planı... (05.11.2024)
- CHP-DEM... Birliktelik yapay, hesaplaşma gerçek! (02.11.2024)