“Bass” kafası neyi temsil ediyor?
ABD'nin gitmekte olan Ankara Büyükelçisi John Bass'ın görev dönemi, Türk-Amerikan ilişkileri bakımından "tuhaf bir aralık" olarak tarihteki yerini alacak. Büyükelçi Bass ve temsil ettiği ekol, iletişimde açıklık iddiasıyla başladıkları Türkiye macerasını "medyaya ambargo" ile tamamlama noktasına kadar vardırdı. Çok daha önemlisi, diplomaside eşine ender rastlanır şekilde, pek çok eleştiriyi, haberi anlamak yerine "kişiselleştirmeyi" ve "hesap görmeyi" tercih etti.
İfade ve basın özgürlüğünü, siyasal iletişim dilinin merkezine yerleştiren bir ülkenin; konu açıklamakta zorlandığı ilişkiler ve dosyalar olunca, en uç noktaya savrulması ibretlik bir durum. Esasen Bass ve ekibinin yaklaşımını, Washington'ın güncel izdüşümü olarak görmek acelecilik olabilir. Zira ABD Büyükelçiliği Ankara'da yepyeni ve nispeten "sıfır hafızalı" bir takımı iş başına getirmekte. Yeni büyükelçiyi ve yaklaşımını beklemekte fayda var. Neden mi?
Bir tarafta, "takıntılı, önyargılı, davetini iptal ederken duyduğu mahcubiyeti izah etmekte zorlanan" bir tarz diğer tarafta ise "Türkiye ile pozitif ajanda arayışında, medyanın ve sivil toplumun tüm kanatlarına erişmeye istekli, daha dikkatli" bir başka tarz.
Bu seçim, Amerikalıların olacak. Hep söylediğimiz gibi "Haberlerden rahatsız olabilirsiniz, tepki de gösterebilir, açıklama da yapabilirsiniz! Ama o noktada durursunuz!"
İki ülke ilişkilerine gölge düşüren "15 Temmuz darbe girişiminin karanlık noktaları, himaye edilen FETÖ, silahlandırılan YPG teröristleri" gibi sancılı başlıklar ortada iken meselenin artık diplomatları aştığını ve geniş halk kitlelerine mal olduğunu göz ardı edemezsiniz.
Bizler, Bass ve o kafadakilerin sandığı gibi Türk-ABD ilişkilerini örselemiyor, aksine ABD'li bazı diplomatların öngörüsüzlüğü ve Washington'daki yerleşik nizamın inadı yüzünden, tarihi ve stratejik ilişkilerimizi zehirleyen hususları gündeme getiriyor, heba olmamasına gayret ediyoruz.
Özetle... Ankara'dan yanlış sinyal gönderen diplomat, hatasını hangi bahane ile örtmeye çalışırsa çalışsın mutlaka bir yerde duvara toslar!
***
Erdoğan'ın "değişim yönetimi"
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 2014 yazında bıraktığı AK Parti ile 16 Nisan Referandumu sonrası genel başkan olarak döndüğü AK Parti arasındaki fark, "metal yorgunluğunu" izah etmeye yetiyor.
Cumhurbaşkanı, AK Parti ile dönüşen yeni Türkiye'nin beklenti ve ihtiyaçları karşısında, seçmenin değişim iradesini okuyor ve partisinde bu yönde adımlar atıyor.
Erdoğan, değişimin dinamizmini AK Parti'nin tüm unsurlarına yansıtmayı başardı. Bundan sonra önemli noktalar; seçimlerin doğru olması, değişenlerde kenara itilmişlik duygusu yaratılmaması, 2019'daki büyük yürüyüş için liderin etrafında dava idealinin pekiştirilmesi!
Kabul etmemiz gerekiyor ki AK Parti'yi tehdit eden en büyük risk "bürokratik karaktere" evrilmesi ihtimali. Oysa AK Parti, milletten alınan yetkiye hiçbir ortak koşulmaksızın, millet adına devletin yönetilebildiğini kanıtlamış bir parti. Ancak, devleti yönetmek zamanla devletleşme sorunsalı üretebiliyor. Siyasetçi vaziyeti idare etme ile ülkeyi yönetme arasındaki farkı görmekte miyopluk yaşayabiliyor.
İşte bu yüzden, Erdoğan'ın üç yıl aradan sonra Afyon'da yapacağı kampı, "Cumhurbaşkanı" ve "AK Parti Genel Başkanı" sıfatları ile birlikte değerlendirmek partideki ve devlet yönetim sistemindeki değişimi aynı anda okumak bakımından çok ama çok önemli!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- DEM-İmralı... Devlet akl��... İhtiyat! (28.11.2024)
- Bakan Fidan... Ve satır arası okumaları (26.11.2024)
- Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Nükleer savaş riski var, şaka değil (24.11.2024)
- Pandemi sonrası toplumun ruh sağlığı! (23.11.2024)
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)