Ekonomi için artık yeni bir yol haritasına ihtiyaç var. 2019'daki kritik üç seçime gidilirken piyasalara hem kısa hem de uzun vadeli perspektifler verilmesi faydalı olacaktır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçeceğimiz 2019'dan itibaren "
anlayış, felsefe ve kültür" değişimi başlatmalıyız.
Türkiye ekonomisini, eski kalıplarla değerlendirme, kriz dönemi korkularına hapsetme alışkanlığından kurtulmamız gerekiyor. Buna karşın, "
Bize bir şey olmaz" deme lüksüne de sahip değiliz.
Hazır kalkınma planı yenileniyorken Türkiye'nin hakiki büyüklüğüne yaraşır göstergeler belirlemek, hedefleri güncellemek ve yeni bir başarı öyküsü yazmak durumundayız.
Merkez Bankası'na (MB) ve Türkiye'ye giderek kredibilite kaybettiren "
enflasyon hedeflemesi" sistemini iyi analiz etmeliyiz. Kuşkusuz, bir hedefin olması ve ona ulaşmak için gayret gösterilmesi çok önemli. Ancak yıllardır hedefe ulaşılamadığı gerçeğiyle de yüzleşmek zorundayız. Enflasyonda hedef tayini, hedeften sapma aralıkları, kamunun etkilediği fiyatların oluşumu ve bunların belirlenme zamanlaması ile tarım başta olmak üzere çarpık fiyat oluşan alanlara ve kur geçişkenliği hastalığına daha radikal biçimde el atmadan akıntıya kürek çektiğimizi göz ardı edemeyiz. Şükür ki bu yönde çabalar da sarf edilmekte. Özellikle finansman maliyetinin, enflasyona etkisi nihayet sorgulanmakta.
Hazine'nin borçlanma limitlerini, piyasa yapıcılığı sisteminin etkinliğini gözden geçirme gereği de gün gibi ortada.
Aynı şekilde Hazine'nin, MB nezdinde tutmayı önemsediği TL ihtiyat stoku ile MB'nin bulundurması gereken asgari rezerv miktarı da yeniden hesaplanmalı.
Hazine ve MB'ye, IMF döneminden kalma prangalar takıldığı ve piyasalar bu hususu takıntı haline getirdiği için ister istemez alternatif formüller üretildiği de bilinen bir husus. Bunun yerine Türkiye'nin varmak istediği nokta ve milli kapasitesi ile uyumlu açık, şeffaf yeniden değerlemeler yapılması piyasalara daha net sinyaller gönderecektir. Hazır, Varlık Fonu gibi bir fırsat da yaratılmışken, Türkiye'nin imkânları ile yükümlülükleri arasındaki denge objektif şekilde kurulabilir.
Maliye Bakanlığı da sadece teknolojinin sunduğu imkânlarla vergi tabanını genişletme düşüncesi ile yetinmemeli.
Vergi reformu konusu ile harcama boyutunu birlikte ele alarak, "
denk bütçeye" doğru yakınsama sağlamalı. Literatürde denk bütçenin, büyüme dinamiklerine olumsuz etkisi olduğu, belirli marjlarda kamu eliyle büyüme yaratılmasının ve kontrollü enflasyon aralığı bırakılmasının yararlı olduğu savunulsa da Türkiye, bütçe denkliğine dayalı "
mali hava yastıkları" oluşturma ve büyümenin yavaşladığı dönemlerde bu kaynakları harekete geçirme potansiyeli daha kurallı hale getirilmeli.
Son olarak... Hukuk güvenliği, zamanında tecelli eden adalet, eğitim reformu, seçilmiş alanlarda ar-ge teşvikleri, gençlere her alanda mutlak güven duyan politikaların gerekliliği de her daim akılda tutulmalı.