Ülke gündeminde yakından izlenen güncel üç konuya, arka planı itibariyle açıklık kazandırmak zaruret haline geldi... 1- Dokunulmazlık hamlesi. 2- Yeni Anayasa'nın olgunlaşma takvimi. 3- Terörle mücadele ortamında gündeme taşınmaya çalışılan çözüm süreci!
Öncelikle, bu üç kritik maddenin ete kemiğe bürünmesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın merkezi rolünü vurgulamak zorundayız.
Sonraki değerlendirmeleri ise Külliye ile istişarelerin ışığında okumak daha doğru.
***
Hayatını, milli iradenin üstün tutulmasına adamış bir devlet adamının, dokunulmazlıklar konusundaki hassasiyeti göz ardı edilemez. Yani... Cumhurbaşkanı'nın, milletin oyu ile seçilmiş vekillerin karşısında konuşlanabileceği düşünülemez. Cumhurbaşkanı'nın, dokunulmazlık bahsini yeniden açtığı an, "ülkenin ve milletin bekasının kırılmanoktasına sürüklendiği" an oldu. Bir başka anlatımla... HDP'lilerin, seçmenden aldığı demokratik vekalete ihanet ederek, Türkiye'nin sinir uçlarına basarak eli silahlı teröristleri koruyup kollaması bardağı taşıran son damla haline geldi. Cumhurbaşkanı, siyasetin bitirildiği, kamu düzeninin bozulduğu, milli birliğin açıkça tehdit edildiği ortamda, "terör" bağlamında dokunulmazlık tartışmasının işaret fişeğini çaktı. İşte bu aşamada, "Dokunulmazlıkların sadece HDP'lilerihedef alacağı algısı, yeni siyasi ve toplumsalsorunlara yol açabilir" şeklindeki görüşler, Cumhurbaşkanı'nda da karşılık buldu. Eşzamanlı olarak Sn. Başbakan da AK Parti'nin yetkili kurullarında alternatifleri masaya yatırdı. Ve nihayetinde Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop'un taktik kısmını yazdığı, tüm partilere eşit tarzda uygulanacak bir model ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı, "dokunulmazlık" dediğinde, siyasi akordun gecikmeli yapıldığını da unutmamak gerek!
***
İkinci olarak, Yeni Anayasa yapımınınzamanlamasına gelince... Ankarakulislerinde, "Bir an önce yazılsın. Nasılsa330 sayısına ulaşılamaz. 2019'akadar dual yapı gider" havası hâkimdi. Oysa Cumhurbaşkanı, Anayasa Mutabakat Komisyonu'nun, ana muhalefet partisince çökertilmesi karşısında sivil anayasanın, doğrudan millete mal edilerek, demokratik olgunlaşma süreçlerinden geçerek yapımından yana idi. Toplumun farklı katmanları ile konuşulmamış, sahada varlığı hissedilmemiş bir anayasa metninin alelacele Meclis'e getirilmesi doğru olmazdı. Ayrıca, terörle mücadelenin tarihi eşikten geçtiği bir dönemde, anayasanın Cumhurbaşkanı'nın şahsi meselesi gibi gösterilmesi karşısında da uyanık olma ve oyunu bozma gereği söz konusuydu. Bu noktada Sn. Başbakan'ın, "Ne adım atmama gibi birtöhmetin altında kalırız ne de aceleyegetiririz" sözünü de not etmekte fayda var.
***
Üçüncü ve son konu ise "terörlemücadele!" Terörün sona erdirilmesi içinCumhurbaşkanı, hükümeti, askeri, polisi, istihbaratı,yani devletin devlet olma vasfı ile mutlakortak payda altında olağanüstü bir mücadelesürdürülüyor. Hal böyle iken 2015 veöncesi şartların nostaljisine kapılarak, sankison 1.5 yıl içinde silahlı isyan çağrıları yapılmamış,sözde özerklik senaryosuyla bölücülükhortlatılmamış, vatan uğruna her günşehitler toprağa düşmemiş gibi "Nerede kaldık?"demenin şimdi ne karşılığı olabilir ki? Silahlar gömülünceye kadar terörle mücadelenin devam edeceği vurgusu, Kandil sinyalcilerinden, ABD'nin devreye girme vaadinden, AB'nin baskısından çok daha önemlidir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.