Merkez Bankası Başkanlığı'na yapılan atama çok şeyi ifade ediyor. İsim bazında analizden ziyade sistem ve aktörler bazında değerlendirme yapmak bu aşamada daha doğru olacak. Atamanın ustaca gerçekleştirilmesini, şimdilik piyasalarda Ankara'ya karşı oyuna dönüştürülmemesini, ekonomi yönetiminin "olmazsa olmaz" diye tanımlanan kişilere endekslenme biçimindeki değişimi ve geleceğe dair öngörüleri, birlikte ele almak durumundayız. Zira Merkez Bankası'nın sistemdeki yeri ve önemi ile Merkez Bankası üzerinden kurgulanmış senaryoların eşzamanlı olarak masaya yatırılması artık kaçınılmaz.
Öyle uzağa gitmeye gerek yok. 2006'da Merkez Bankası'na atama yapması engellenen bir hükümet vardı. Merhum AdnanBüyükdeniz'den sonradan özür dileyenler, o tarihte çok haksızlık yapmıştı. MehmetŞimşek de Merkez Bankası'nın eşiğinden döndürülmüştü. Ve görev, Merkez Bankası'nın sıcak karar odalarına hiç girmeyen, muhafazakâr kimliği ve 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le hukuku nedeni ile Durmuş Yılmaz'a tevdi edilmişti. Yılmaz'ı, küresel para otoritelerine refere eden ise SüreyyaSerdengeçti olmuştu. Derken eski Bakan AliBabacan'ın danışmanı kimliği kullanılarak piyasalara tanıtılan ve kısa süre içinde Merkez Bankası'na kanalize edilen Erdem Başçı ile bir başka geçiş süreci yaşandı.
***
Merkez Bankası para politikası bağlamında ne zaman bir tartışma açılsa mesele sadece "bağımsızlık" başlığına indirgendi. Adeta bir tabu yaratıldı. Yeri geldi şantaj ve tehdit kartları da açıldı. Peki, "Ne değişti?" Veya "Tedirgin olmamız için sebepler var mı?"
Dünü, bugünden ayıran en önemli husus, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "yerli vemilli duruşundaki üstünlüğünün" malum odaklarca zoraki kabulü oldu. Merkez Bankası yine politika araçlarının kullanımında bağımsız kalacak. Lakin "algı ve piyasa yönetimini" daha incelikli tekniklerle yürütecek. Kendine güvenen, siyasetin desteğini alan, ne yapacağını bilen, yaptığına ve Türkiye'nin önceliklerine inanan bir yönetim fark yaratacaktır. İşe, enflasyon hedeflemesinin olması gereken kriterleri yüksek faiz ve siyasi risk primi faturasıyla başlamanın tam zamanıdır!
"BU KOLTUĞA PARALELCİ OTURAMAZ"
Aradan epeyce süre geçti ama bugün hatırlatmakta fayda var. Konuşmanın geçtiği tarihte henüz "Paralel Devlet Yapılanması" tanımı ortada yoktu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile makam odasında baş başa görüşme halinde idik. Çalışma masasının üstü dosya ve gazete kupürleri ile doluydu. Devlet Bey, nezaket göstermiş makamda oturmak yerine misafir koltuklarında ağırlamak istemişti. Konu konuyu açtı, MHP lideri sözü, o günkü anlatımıyla "cemaate" getirdi. MHP'ye farklı grupların sızma girişiminden söz etti. Etnik köken, mezhep vb ayrımı gözetmeksizin, MHP'nin ilke ve değerlerine bağlı olan herkese kapı aralayabileceklerini belirtti. Sonra... Yüzündeki ifade birden sertleşti. Makamı işaret ederek "Yalnız" dedi, "Bu koltuğa asla bircemaat mensubu oturamaz. Buna karşıtüm gücümle mücadele ederim!"
Devlet Bey'in, MHP'deki olağanüstü kurultay girişimlerine karşı, "Bizde paralele teslimedilecek parti yok" çıkışını, zihni arka planı ile birlikte düşünmek gerek. Bugünden itibaren Devlet Bey ve arkadaşlarına düşen ise paralel yapının MHP'ye operasyon çektiği iddiasını somutlaştırmasıdır. 7 Haziran 2015 seçimi öncesinde HDP üzerinden yapılan siyaset mühendisliği, Nisan 2016 şartlarında bu kez MHP üzerinden tezgâhlanıyorsa hepimizin düşünmesi gereken çok husus var demektir!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.