Hüner sadece yaşamak değildir. Hüner temiz, duru, emin, doğru yaşamaktır. Nasıl inanırsanız öyle yaşarsınız. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz. Bu Peygamberi ikazın nasıl gerçekleştiğine dair çok örnekle karşılaşıyoruz.
Büyüklerin, "Allah son anımızı iyi etsin" sözünün anlamını her gün daha iyi anlıyoruz. Secdesiz, tövbesiz, imansız, hedefsiz, nasipsiz, ibadetsiz ölenleri görünce üzülüyoruz elbette. "Keşke onlar da ıskalamasaydı" diyoruz. Bugün bir nebze büyüklerden birkaçının son nefesteki vuslatına dair hatırlatmada bulunacağım.
MEVLÂNÂ VE VUSLAT ÖNCESİ
Tarih 17.12.1273. Mevlânâ hastadır. Dostlar ziyaretine geliyorlar. Konya'da sarsıcı ve büyük depremler oluyor. Dostları vuslatın kapısındaki üstada koşuyorlar: "Dua etseniz ey hak dostu. Evlerimiz yıkılıyor. Allah bu depremleri durdursa."
Şöyle diyor yaşlı gözlerle Mevlânâ: "Toprak acıktı. Yağlı lokma istiyor. Yakında o arzuladığı lokmaya kavuşacak. Ve belalar, depremler kalkacak."

ALLAH SANA ŞİFA VERSİN
Dostu Sadrettin, Mevlânâ'ya döndü ve şöyle dedi: "Allah sana şifa versin ey muallim." Mevlânâ ağarmış çehresiyle baktı ve şöyle dedi: "Esas Allah sana şifa versin. Âşık ile sevgili arasındaki perde kalktığında hangi şey sana zarar verir ki!"
İNLEYEN SEVDA DALGASIYIZ
Mevlânâ yorgundur. Sultan Veled'e şöyle dedi: "Evlat, sen kalk ve git. Yastığına başını koy. Beni düşünme. Geceleri rahatsız olan bu biçareyi yalnız başına bırak. Biz geceleri sabahlara kadar inleyen, çırpınan sevda dalgalarıyız."
KURAN'IN KÖLESİYİM
Hicri 672 pazartesi günü. Gözlerini yumar Mevlânâ. Cenazesinde Müslüman, Yahudi, Hıristiyan her kesim vardı. Rahipler rahip elbiseleriyle, Hıristiyanlar haçlarıyla yürüdüler. Diğerleri dedi ki: "Biz onda geçmiş peygamberlerin gerçeğini gördük. Onda İsa'yı ve Musa'yı keşfettik. O ise Muhammed Mustafa'yı keşfediyordu." Cenazeye katılan halk, onun şu ölümüsüz dizelerini terennüm ediyordu:
"Ben yaşadıkça Kuran'ın kölesiyim.
Ben seçilmiş Peygamber Muhammed'in ayağının tozuyum.
Kim benden bunun dışında bir söz naklederse ondan da, o sözden de usanmış, usanmışımdır.
Gel ne olursan ol.
Aşkın bir aşk, sonsuz bir ümit ve güven.
Kullara sahibine merhamet. Kibir ve enaniyet çamuruna saplanan hüsran ehline uzatılacak müşfik bir el!
Gel! Ne olursa ol, yine gel."
TABUTUMU GÖRDÜĞÜN GÜN
Şöyle diyordu Mevlânâ: "Tabutumu gördüğün gün, sanma ki bende bir dünya zevki var. Sakın arkamdan ah vah deme. İşte o zaman sana ah, sana vah olsun."
BEN ŞİFA İSTEMİYORUM
Hazreti Mevlânâ: "Bütün hastalar hastalıktan kurtulup şifa bulmak için uğraşırlar. Aşk hastaları hariç. Onlar hastalıkları artsın isterler."
İMAM MâLİK'İN VUSLAT ANI
Süleym Savvaf diyor ki: Vefat edeceği gece Mâliki mezhebinin kurucusu olan Mâlik bin Enes'e gittik.
Dedik ki: "Kendini nasıl buluyorsun?" Şöyle dedi:
"Bilmiyorum ama şunu söyleyeceğim:
Yüce Allah'ın affından hiç hesaplayamadığınız ikramları bulacaksınız." O gece vefat etti.
BENİ MEŞGUL ETMEYİN
Dostları vefat anında İmam Mâlik'e bir şeyler sormak istediler. Onlara dedi ki:
"Artık beni meşgul etmeyin. Zira ben şu anda Allah'ın bana verdiği büyük lütufların seyri içindeyim. Allah'ın büyük ihsanlarının hayreti içindeyim. Beni kendi hâlime bırakın."
RABB'İMİZİN HUZURUNA NASIL GİDECEĞİZ?
BÜYÜKLER sıralarını savdılar, sıra bizde. Geçen herkes sırasını savdı esasen. Kimi kaybetti, son nefeste Allah'ı bulamadı. Çünkü Allah'la bir bağı yoktu.
Hayat boyunca dinle, imanla, Kuran'la oynadığını sandı.
Şeytanın maskarası oldu. Giderken de helak olup gitti. Kimi ümitle çenesini kapattı. Hesabı Allah yapacak. Kimi de doludizgin bir küheylan gibi sualleri geçti. Öteye vardı.
Ya biz ne yapacağız?
Bilmiyorum. Sadece ümitleniyorum.
Ümitleniyorum sizin ve kendi adıma. Zira bile bile şirke bulaşmadık.
Ondan başkasına eğilmedik. Kul hakkı yemedik. Yetim malına el sürmedik.
Kimseyi aldatmadık.
Peygamber'e iman ettik. Zira sen ey Rabbim şöyle buyurdun: "Ey Muhammed de ki onlara. Siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun! Uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." Onun için, Muhammed'e (SAV) uyduk. Teslim olduk. Emanına sığındık.
Büyük günahlardan sakındık.
Helallerin dahi bir kısmını yoğurdu üflercesine işledik. Kuran'ı kendimize murakıb gördük. Ahirete inandık.
Mahşere hazırlandık, hazırlanabildiğimiz kadarınca.
İşte şimdi vuslatın kapısındayız. Ne sloganlar, ne alkışlar. Ne yalan sözler.
Ne sahte dostlar. Ne içi boşaltılmış boş sözler.
Hiç ama hiçbir fayda sağlamayacak.
Sen ve Rabb'in. İşte baş başasınız. Orada tiyatro yok! Vitrin yok. Oyun yok. Kabadayılık, poz kesmek, gösteriş yok. Sadece "Kalbim temiz" sığınağı yok. Haram yememişsen, rüşvete bulaşmamışsan, kul hakkı yemediysen, namertlik yapmadıysan, şuna buna küfretmediysen, ibadetini yaptıysan "Hoş geldin" derler. Yoksa "Boş yaşadın, boş geldin" derler. Tercih senin. Hayat senin. Karar senin. Yerini seçmen senin.