İnsan iman etmekle huzur bulur
Allah'a iman eden huzur bulur, mutlu olur. Sıkıntılarını, çıkmazlarını imanla aşar. Ömrü teslimiyetle geçer. Zira iman eden kişi eksiği de, fazlayı da anlar ve bunu teslimiyetle aşar. Şükretmeyi, hamdetmeyi bilir. Ölümün yok olmak olmadığını anlar. Ölümün bir şekil ve mekân değişikliği olduğunu bilir.
Bu âlem ile öteki âlem arasında bir nokta olduğunun farkındadır. Burada yaptıklarının mutlaka bir gün karşılığını vereceğini bilir. Bir gün bütün ailesiyle, sevdikleriyle huzur yerinde yani cennette buluşacaklarının şuurundadır. Yaptığı her iyiliğin karşılığını alacaktır. Günahlarından dolayı gergindir ama affedilme beklentisindedir. Bir ilahi gücün kontrolünde olduğunun bilincindedir Kendisini aşan işlerde, 'Güç ve kuvvetimden vazgeçip sana sığındım ya Rab' der.
KANATSIZ KUŞ GİBİ
İman etmeyen kişi kanatları yolunmuş bir kuş gibidir. Huzursuzdur, güçsüzdür, gergindir. İstediği yere ve yöne uçamaz. Düşmana karşı iradesini kullanamaz. En yakın zamanda düşmanlarına yem olur. Çünkü kanadını kaybetmiştir. Kanat imandır, teslimiyettir.
İman etmeyen kişi, bu hayatı bir fırsat beller. Daha çok zevk ve hazzın yolunu gözler. Ona göre bir gün bir gündür. Daha çok eğlenmeyi arzu eder. Ölüm korkusu içindedir. Giden her gün kayıptır onun için. Kalan her gün ise ganimettir. Gününü gün eder. Kendini kandırır gider.
'NEYE ŞÜKREDEYİM Kİ?'
Bir gencin sorusuydu bu. Ona göre şükretmek için dünyanın yarısına hâkim olmak gerekiyordu. Hâlbuki dünyanın yarısına da sahip olsa yine huzur bulamayacaktı. Çünkü sevgiyle mutlu olunur. İyi işler, güzel ameller ve merhametle mutlu olunur.
Bu soruyu soran gencin soruyu soracak dili vardı. Yürüyecek ayağı, duyan kulağı vardı. Ellerini kullanabiliyordu. Ekmeği parçalayacak dişleri bile vardı. Bir an yürüyemeyen, dayanakla adım atabilen, konuşamayan, elini kaldıramayan insanlar aklıma geldi. Bütün bunların farkında olmayan kişiyi kim ve ne rahatlatır ki?
Şükretmeyen küfran-ı nimet halindedir. Ya şükredersin veya küfran-ı nimettesin. Şaşkın ve doyumsuz nefisleri, sahibini bulamayan kalpleri ancak Allah yatıştırır. Allah doyurur, huzur buldurur. Bohem, karamsar, şaşkın ve doyumsuz halden sahili selamete (esenliğe) döndürür. Rad Suresi'nin 28. ayeti bu hâli özetliyor: "Kalpler sadece Allah'ı anmakla (zikirle) huzur bulur."
YALNIZLIK ALLAH'LA GEÇER
Allah'ın dostu zikir halindeydi. Evindeydi. Manevi bir halvet içindeydi. Dostu ziyaretine geldi. Ve sordu: "Yalnız mısın?" Cevap verdi: "Demin Allah'la idim. Şimdi sen geldin. Gerçek yalnızlığa daldım."
Allah dostları Allah (Celle Celaluhu) ile ünsiyet edindiler. Onlar Allah'tan uzaklaşınca yalnızlığın girdabına kapılırlar.
BASAR VAR, BASİRET YOK
"Basar" görmek demek. "Basiret" ise anlamak demektir. Dünyamızda milyonlarca basar sahibi var. Ama ne yazık ki basiretten yoksunlar. Etrafınıza bakın. Bunların sayısı hiç de az değil. Esas olan kalp gözünün açık olmasıdır. Gözün görmesi yetmiyor. Onun içindir ki kâinatta mucizevi varlığı görmeyen milyonlar yanıldılar. Hakikati göremeden ölüp gittiler.
MODERN İNSAN BUNALIMDA
İnsanoğluna yetmiyor. Ne para, ne pul, ne mevki ne de makam. Azdıkça azıyor insan. "Rabb'ine nankör", kula nankör olmasın mı? Bazılarına Allah yetmiyor. Kendilerine sahte ilahlar ediniyor. Bir müddet sonra ondan da bıkıyor. Ne evlat, ne eş, ne bahçeler, bostanlar, hiçbir şey yetmiyor. Huzur yok. Kindarlık, şiddet, saldırganlık, bencillik had safhada. Dur durak bilmiyor bazı insanlar.
Batı'da bu bunalım daha da derin. Nice tanınan kişi hayattan tecrit oluyor. Kalabalıklardan, hatta şöhretten kaçıyor. Kendini yalnız hissediyor. Kendinden kaçıyor. Sorumluluğundan kaçıyor. İyilik yapmaktan kaçıyor. Kısacası insan, insan olmanın sorumluluğunun çok uzağında.
DÜŞMANIMIZ İÇİMİZDE
İnsan çoğu kez hakikatten kaçar. Bunalımın faturasını hastalığa, yokluğa, çağın ağır metal yorgunluğuna keser. Depresyonunu bununla yorumlar. Ama esas sıkıntı; Rabb'inden, sahibinden, yaratıcısından kaçmış olmasıdır. Düşmanımız içimizde. Nefsimiz esasen en büyük düşmanımız.
***
TEK YOL TÖVBEDİR
Günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir. Günahkârların en hayırlısı da günahının akabinde tövbe edendir. Böyle buyurdu Peygamber Efendimiz. Günahtan ürküp Allah'tan kaçmak olmaz. Zira Allah, günahkârlar için özel bir yok gösterdi: "Tövbe yolu.
Tövbe kapısı." Tövbenin, yani günahtan pişmanlık duyduğunun yüce Allah'a arz etmenin vakti yoktur. Aslında henüz hayatta olan hiçbir insan tövbeyi ıskalamış değildir. Tövbe, Allah ile kul arasındadır. Günah da böyle. Bundan dolayı tövbe için imama, vaize, müftüye gidilmez. Eller, avuçlar açılıp Rabb'e gidilir. Samimi bir şekilde Allah'a yakarılır. Zira kulun sahibi O'dur. Sadece O.
En hayırlı tövbe işlenen günahın hemen akabinde yapılan tövbedir. Bakın Kur'an ne diyor: "Onlar çirkin bir şey yaptıkları veya kendilerine kötülük ettikleri zaman Allah'ı hatırlar da hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki." (Âl-i İmran, 135)
KURBANLIK HAYVAN KESİLMEDEN BAYILTILABİLİR Mİ?
Hayvan kesilmeden önce acı duymasın diye şokla bayıltılabilir. Bu kurban edilmesine engel değildir. Neticede hayvanın can vermesi şokla değil, kesilerek olacaktır. Şok belki kesilirken hayvana daha az eziyet vermeye sebep olacaktır.
Hz. Peygamber döneminde kadınlar, kurban ve ramazan bayramları namazlarına katılmışlardır. Ümmü Atiyye der ki: "Biz kadınlara bayram gününde namaz kılmamız emredilirdi. Biz de arkada durur ve tekbir getirirdik."
Bu durumda hayvanı kesmez, uygun bir yere sağ olarak bağışlarsın.
Gündüz daha iyi olmakla beraber gece de kurban kesilebilir.
Kurban kanını çocukların alnına sürmek hoş olmayan bir uygulamadır. Dini bir kaynağı da yoktur. Böyle şeylerden uzak durmak lazımdır.
Kurban Bayramı'nın birinci günü kesmek daha güzel görülmüştür. Ancak değişik sebeplerden dolayı ilk üç günde kurbanını kesemeyen bir Müslüman, bayramın 4. günü de kesebilir.
Yolcu olan biri isterse kurban kesebilir. Ancak arife günü ikamet ettiği yerden ayrılan ve Kurban Bayramı'nın 4. gününden sonra ikamet ettiği yere dönen kişi kurban kesmekle yükümlü değildir.
Ölmüşleriniz için kurban kesmeniz sevaptır. Ama bu konuda bir vasiyetleri yoksa zorunlu değilsiniz. Ölü kurbanı diye bir kurban türü yoktur. Ama buna engel de yoktur. Hz. Ali'nin her yıl Peygamberimiz için kurban kestiğini biliyoruz.
Hayvanda önemli olan bir kusur varsa o kurban olmaz. Zira adanmış olan kurban özel olmalıdır. İyi olan şeyi adamak doğrudur. Çok hasta, çok zayıf, bir veya iki gözü kör, boynuzundan biri veya ikisi kökünden kırık, kuyruk veya dili kesik yahut yarıdan fazlası kesik hayvan kurban olmaz. Ancak semiz olsun diye kuyruğu burulmuşsa sakınca oluşturmaz. Memelerinin en azından yarısı olmayan veya dişlerinin çoğu sökük olan hayvan kurban olmaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)
- Ebedi Önder’in doğduğu gün: Mevlit (13.09.2024)