Dünyada yaygınlaşan kuralsız sekülerleşme -dünyevileşme- beraberinde "kalabalıklar içinde yalnızlaşma" duygusunu da getiriyor. Dinin huzur veren, rehabilite eden, manevi dünyayı okşayan kurtarıcı misyonunu karşılayacak hiçbir unsur bulunmadı, bulunamaz da. Dünyaya ve dünyalık hayatın getirdiği savrulmalara kapılma ile tamamen dünyaya tapınma arasında elbette ciddi farklar vardır. Biri adamı günahkâr yapar, ötekisi ise Allah'tan tamamen koparır. Elbette ölçüsüzce dünyevileşme ile dünyayı doğru değerlendirme arasında da ciddi fark var. Kasas Suresi'nde dünyaya tapınan Karun'a söylenmiş söz, benzer zafiyetleri olan herkese de bir mesajdır:
"Allah'ın sana verdiği ile ahiret yurdunu ara. Dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun. Ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Zira Allah bozgunculuk yapanları sevmez." (Kasas/77).
HARAM VE HELAL BELLİDİR
İslam, meşru ve ölçülü hiçbir dünya nimetine haram demez. Kurallar koyar. Kurallar içinde dünyayla irtibatımızı ister. İslam, haram kılınan her bir şeyin karşılığında mutlaka helal ve meşru olan bir seçeneği koyar. İçkiyi haram sayar, ama aynı anda binlerce sıvı ürünü helal dairesine alır. Domuzu haram kılar, ama aynı zamanda yüzlerce et ürününü helal sayar. İşret ve azgın her yolu haram sayar, ama ölçülü eğlenmeyi helal kılar. Yoksa sanıldığı gibi İslam her yeniye veya her eskiye haram demez. İlkeler koyar, prensipler açıklar. Ve Kur'an ile Hz. Peygamber'in iyi okunmasını ister.
Hz. Peygamber (SAV), dini alanda boş bir nokta bırakmıyor:
"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir. Helaller de apaçık bellidir..." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi).
ÖLÇÜLÜ DAVRANILMALI
"Dünya caziptir, güzel ve çekicidir. Dünyalığa dalmaktan sakının." (Heysemi, Mecme). Hz. Peygamber'e nispet edilen bu söz; cazipliğin ve cazip olana meylin imtihan hayatının ayrılmaz birer parçası olduğunu gösteriyor.
"Ye iç ama aşırı -israf- etme" (A'raf/31). Allah (CC) dünyayı ve güzelliklerini sadece cam arkasından seyredelim diye yaratmadı. Allah her şeyin en güzelini yarattı, insanda da nefis yarattı ve ölçü koydu. İnsanların yanıldığı alan da bu oldu. Bazı insanlar dünyevi her şeyden sakınılması gerektiğini zannetti ve akabinde her şeyden elini eteğini çekti. Neredeyse helali haram sayacaklardı; bazıları da her şeyi helal saydı. Neredeyse haramı helal sayacak noktaya geldiler. Malum, ifrat ve tefrit. Yani aşırı gitmek. İslam bu noktada herkese ölçüyü koyuyor. İslam'ın bize emrettiği yol, itidal yoludur. Yani orta, yani ölçülü davranmak. "Ve böyle bir ümmet olmak bu nedenle emrolundu." (Bakara/143).
AÇGÖZLÜ OLMAYALIM
Allah inancı, ahiret bilinci zayıflayınca dünyanın cazibesine daha açık hale geldik. Bunu dünya sevgisi takip etti. Dünya sevgisi, beraberinde müthiş bir hırs ve açgözlülüğü tetikledi. Yiyip tüketeceğimiz, hatta hayatta rahat yaşayacağımıza yetecek olandan ötesine yöneldik. "Tüketemeyeceğinizi biriktiriyorsunuz" uyarısını duymazdan geldik. Sürekli daha çok ve daha yükseğini arzuladık. Mevki ve makamın, dünyevi şöhretin daha yukarısını tutkuyla istedik. Nefsin şehvetine müsaade ettik. Gün geldi, dünyalık için yarışır olduk. Buna ulaşırken de helal ve haramı ayırmadık. Kur'an bunu anlatıyor aslında: "Ve malı olabildiğince seviyorsunuz." (Fecr/20).
Aşırılığa yol açan müreffeh bir hayat, aşırı lüks, sonsuz yaşam tutkusu, ölümsüzlük arzusunu kamçılamaya başladı. Bütün bunlar olurken kişide iman eksikliği varsa bu haller inanç noktasında da kişiyi bunalıma itebilir hale geldi.
Hedefsiz, gayesiz, sadece gününü gün eden, bir çilesi, davası, beklentisi, sığınağı olmayan kişilerin manevi krizler yaşadığı rahatça görülebiliyor. Aslında çözümü çok kısa bir kelime özetlemişti: "Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya ait olun."
***
LEYLA'NIN EVİ
Mecnun, Leyla'nın köyünde dolaşıp duruyor. Köye yabancı biri gelir. Ve Mecnun'la karşılaşır. Köye gelen yabancı da Leyla'yı arıyor. Aslında Leyla'nın evini arıyor. Tesadüfen Mecnun'u görür ve sorar: "Burada Leyla varmış, evi nerede?" Mecnun cevap verir: "Dost, sen boşuna yorulma. Dolaşıp da durma. Leyla'yı bulamazsın. Zira Leyla benim kalbimin ta içinde."
ŞARABI KİM İÇTİ?
Mevlânâ bir gün öğrencileriyle sohbet ediyor. Sohbet esnasında içeriye bir sarhoş girer. Sarhoşun neler diyeceğini bilmeyen dervişler onu dışarı çıkarmak isterler. Mevlânâ ise sarhoşun birkaç kelimecik duymak için gelmiş olabileceğini düşünmüş olacak ki onu kovanlara dönüp şöyle der: "Şarabı o içmiş, ama adeta siz sarhoş olmuşsunuz."
BİR KİŞİNİN KONUŞURKEN SÜREKLİ 'BEN' DEMESİ KİBİR SAYILIR MI?
Kişinin egosunu tatmin etmek niyetiyle, kibirli bir halde sürekli "ben" demesi çirkin görülmüştür. Ama birinin yaptığı herhangi bir şeyi anlaasi son derece normaldir. Hz. Peygamber "ben" kelimesini zaman zaman kullanmıştır. Mesela, "Ben Âdem oğullarının kıyamet gününde efendisi ve öncüsü olacağım","Ben ve yetimi koruyan cennette beraberiz" gibi. Demek ki "ben" kelimesi makul yerlerde kullanılabilir. Burada dikkat edilecek husus, kibirlenme ve büyüklenme niyetiyle kullanılmamalıdır.
Genellikle "La havle" deyip cümleyi tamamlamıyoruz. Bu günah mı?
Önce "La havle vela kuvvete illa billah"ın anlamını yazalım. Bu cümlenin anlamı şöyledir: "Güç ve kudret ancak yüce Allah'a aittir." Siz sadece, "La havle" derseniz anlamı şöyle olur: "Hiçbir güç yoktur." Halbuki doğrusu, bütün güç ve kudret sadece Allah'a aittir. Bu nedenle cümleyi tam söylemek lazım.
Kur'an üzerine yemin caiz mi?
Kur'an, Allah'ın kelamıdır. İçinde Allah'ın isimleri ve emirleri vardır. Bu nedenle Kur'an üzerine yapılan yemin sakıncalı değildir. Ancak yeminin her türünden sakınmak gerekir.
Bir kişinin "İnşallah müminim" demesi sakıncalı mı?
İmanda tereddüt eder şekilde bu cümlenin kullanılması sakıncalıdır. "Elhamdülillah, Allah'a hamd olsun Müslümanım" demek doğru olur. Çünkü imanla ilgili bir hususta tereddüt ifade eden bir cümle uygun olmaz. Ancak kişinin tevazuundan ve İslam'ın emirlerini tam uygulayamamaktan kaynaklanan bir tereddüt ifadesi olarak "İnşallah müminim" kelimesini kullanması caiz olur. Nitekim Fetih Suresi'nin 27. ayeti buna delildir. Ayette Hz. Peygamber ve sahabesinin Kâbe'yi korkusuz bir şekilde tavaf edeceklerine işaret edilip şöyle deniyor: "İnşallah bir korku hissetmeden Mescid-i Haram'a gireceksiniz." Allah, Kâbe'ye gireceklerini biliyor ama buna rağmen "inşallah" yani "Allah dilerse" gireceksiniz diyor. Burada "inşallah" denirken her hususta karar sahibi Allah'tır diye düşünülmelidir. Diğer bütün dünyevi konularda "İnşallah şöyle veya böyle yapacağım" diye söylemek doğru olandır. Zira Kur'an-ı Kerim, herhangi bir işi yapacakken "İnşallah" dememizi emreder. (Kehf, 23).
"Allah affetse de ben affetmem" sözü doğru mu?
Bu son derece çirkin ve tehlikeli bir sözdür.
Yolcuydum, akşam namazını kıldırdım, caiz mi?
Yolcuyken akşam namazını kıldırmanız caizdir. Mukim misafire, misafir mukime namaz kıldırabilir. Akşam ve sabah namazlarında bir fark yoktur. Ancak öğle, ikindi ve yatsı namazını misafir iki rekât kılar, mukim olan bunu dörde tamamlar.
Nikâh için gece veya gündüz farkı var mı? Abdestsiz nikâh kıyılabilir mi?
Nikâh hem gece hem de gündüz kıyılabilir. Belli bir saate riayet etmek gerekmiyor. Gelin, damat ve şahitlerin nikâh esnasında abdestli olmaları uygun olur. Ancak bu saydıklarımdan herhangi biri abdestsiz olsa da kıyılan dini nikâh geçerlidir.
Yeni doğanın kulağına ezan okumak şart mı?
Yeni doğan çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okumak sünnettir.
Bir hadis
"Bir anne ile çocuğunu birbirinden ayıranları yüce Allah kıyamet gününde bütün sevdiklerinden ayırır." (Ahmed, Müsned, Tirmizi)
Bir söz
Ahmet Yesevi şöyle der: "Nerede görsen gönlü kırık, merhem ol sen / Öyle mazlum yolda kalsa, hemdem ol sen."