NİHAT HATİPOĞLU

Dua Yaradan’la sohbettir

Duayı ihmal ediyoruz. Sadece belli zamanlarda veya belli hâllerde dua etmemiz gerektiğini sanıyoruz. Halbuki insan her an ellerini ve kalbini duaya açmalıdır. Duayla kişi derdini Rabb'ine açıyor ve ondan talepte bulunuyor. Bu ne kadar özel bir hâldir.
Zora düşen zordayken elini açıyor da o zordan kurtulunca bir hamd ve şükrü dahi esirgiyorsa nankör olur. Hastalanınca hastalığı gitsin diye yalvaran, oradan çıkınca sadaka dağıtmıyor, hamdini tazelemiyorsa yanlış yapıyor demektir. "Şu işim olursa şu işi yapacağım" diyen, o işinin olduğunu görmesine rağmen sözünü unutuyorsa en azından vefasızdır.
YÜREKTEN İSTEYİN
Dua bir çağrıdır, kapıya gelmektir. Dua, hâli yüce Allah'a arz etmektir. Dua, çaresizliği ve yetmezliği itiraf etmektir. Dua, nimetin şükrünü ilan etmektir. Dua, kulun kendi halinden memnuniyetini veya memnuniyetsizliğini yüce Allah'a iletmesidir. Dua, sıkıntıların liste halinde takdimidir. Yüce Allah'a sevgiyi, bağlılığı, hürmeti, beklentiyi itiraf etmektir. Gelebilecek musibetlere, felaketlere karşı bir bariyer oluşturmaktır. Kimsenin olmadığı yerde ruhunu konuşturmak, Rabb'i ile dertleşmektir.
Kur'an-ı Kerim dua etmemizi emreder. Duamız olmazsa, bir değerimizin olmadığını belirtir. "Dua ediniz, kabul edeyim" der yüce Yaradan. O halde dua, yüzsüzlük değildir. Fırsatçılık hiç değildir. Dua bir ibadettir ki dünyalık bir şey talep edilse bile. Dua, kişinin sahibinin farkına varmasıdır. Kendi fakirliğini kabul edip aslında yüce Allah'ın hiç tükenmeyen hazinesine sığınmaktır. Yüce Allah, Kur'an'da şöyle buyurur: "De ki: Sizin dualarınız olmasa, Rabbim sizi ne yapsın?"
Bu ayet, duanın mutlak karşılık göreceğini ortaya koyar. Yeter ki, yalvaracak temiz bir ağız olsun. Yürekten, içten, samimi bir nefes bulsun. Duaların kabul edilmesi için olmazsa olmaz ilk şart "helal kazanmak", yani helal lokmadır. Peygamberimiz, Hz. Sa'd b. Ebu Vakkas'a, "Helal kazan, böylece duan kabul olur" buyurmuştur. Bunun dışında şu önemli noktalara dikkat edilmesi gerekir.
DUANIN KABUL ŞARTLARI
Dua için uygun ve kıymetli vakitleri kollamak: Arife günü, ramazan ayı, cuma günü, mübarek geceler gibi...
Yapmacık, boş ve gereksiz sözlerden kaçınmak. Zira duada esas olan, içten gelen, samimi, ihlaslı ve edepli sözlerle Allah'a sığınmaktır.
Kıbleye dönmek, elleri göğe doğru kaldırılmak, mümkünse abdestli olmak.
Özel durumları kollamak. Mesela yağmur inerken dua etmek. Yağmur rahmettir, rahmet inerken dua için eller semaya yönelmelidir. Oruç da öyle değil mi? Herkes manevi bir iklimi yaşıyorken eller daha da dolu olmalı.
Dua, mütevazı, yumuşak sözler ve kısık seslerle yapılmalıdır. Öyle ya, Hz. Ebubekir'in dediği gibi: "Beni işiten ve gören bir Rabb'e dua ediyorum. Bağırmak niye?" Kur'an, "Rabb'inize gönülden ve gizlice dua edin" buyurmamış mı? Peygamber Efendimiz (SAV), "Rabbiniz sağır değildir, uzak da değildir" derken yanıbaşımızda olduğuna, bize şahdamarımızdan daha yakın olduğuna işaret etmiyor mu?
İyi zan ve kanaate sahip olmak. Yani, "Allah benim duamı kabul edecektir" diye inanmak. Zira, kişi dua ettiğinde duasının kabul edileceğinden emin değilse, zaten şansını baştan kaybetmiştir. Bunun için de dua edecek olan tam bir teslimiyetle yüce Allah'a sığınmalıdır. Kayıtsız ve şartsız teslim olmalıdır.
Duadan önce her türlü hak sahipleriyle, alacaklılarla helalleşmek lazımdır. Tam bir tövbeyle, pişmanlıkla yönelmek gerekir. Aksi takdirde samimiyet azalır. Kabul edilmesinin önüne setler konulmuş olur. Hakk'ı razı etmek için gayret ederken halkı küstürmek olur mu?
Dua edin, dua isteyin. Fakirin istediği gibi Allah'tan isteyin. Gönülden isteyin. Kalbiniz çarparak isteyin. Kibirlenmeden isteyin. Benlikten sıyrılarak isteyin. En sevdiğinizi yanınızda hissederek isteyin.

***


İSLAM'DA BÜYÜ VAR MIDIR, VARSA NASIL KORUNMALIYIZ?
Büyü veya sihir, birtakım acayip işler vasıtasıyla, başkaları üzerinde tesirler meydana getirmektir. Sihrin gözbağcılığı denilen gerçek olmayan çeşitleri yanında, gerçek netice ve etkileri olan çeşitleri de vardır. Ancak mahiyeti ve nasıl etki yaptığı bilinmemektedir. İslam dini, sihri inkâr etmemiş; fakat itikadı bozduğu, tevhid inancına zarar verdiği, kötüye kullanıldığı ve kontrolü mümkün olmadığı için yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de, "Sihirbazın felah bulamayacağı" (Taha, 69) beyan edilmiştir. Sihir ve büyüye karşı korunmak için Allah'a sığınmak ve "muavvizeteyn" denilen Felak ve Nas surelerini okumak tavsiye edilir.
Falcılık nedir? Falcıya inanmak caiz midir?
İnsanın güzel bir olayla veya sözle karşılaştığında iyimserliğe, kötü bir hâlle karşılaştığında ise kötümserliğe kapılması, yaradılıştan gelen fıtri bir hadisedir. Ancak iyimserlik ve kötümserliğe kapılarak bu gibi hâllerin tesiri altında kalmak kişiyi evhama sevk edeceğinden kötü sonuçlar doğurabilir. Arapça'daki "F-E-L" kökünden olan fal sözcüğü "iyimserlik ve iyiye yorma" manasına gelmektedir. Hayırlı ve hayra teşvik edici sözler de bu kabildendir. Bu manadaki fal için Peygamberimiz (SAV), "İslam'da huzursuzluk yoktur. Ancak "fal"ı (iyi sözü) beğenmekteyim" buyurmuştur. Görüldüğü üzere bir şeyi uğursuz saymak, onun etkisinde kalmak yersiz ve dayanaksızdır. Bilakis ümitvar olmak, Allah'a güvenip O'ndan güç alarak hayatımızı değerlendirmek her Müslüman'ın görevidir. Günümüzde halk arasında fal diye ifade edilen, kahve fincanı veya birtakım şeylere bakarak kişinin geleceğiyle ilgili hususlarda hükümler çıkarmak yanlıştır. Dinimizde yeri yoktur. Günümüzdeki manası ile fal, cahiliyet döneminde müşriklerin uyguladıkları oklarla nasibini tespit etmek ve gelecekle ilgili bilgiler aktarmaktır ki, bunu yapmak ve ona inanmak dinen caiz değildir.
Çocuklarımıza isim verirken nelere dikkat etmeliyiz?
Babanın evladına karşı vazifelerinden birisi de onlara güzel ve anlamlı isim vermesidir. Peygamberimiz, "Kıyamet günü siz kendi isminizle ve babalarınızın ismiyle çağrılacaksınız. Çocuklarınıza güzel isim veriniz" buyurmuştur. Bu nedenle İslami örfte yeri olan ve yadırganmayacak isim olması tercih edilir. İsimlerin mutlaka Arapça olması veya Kur'an-ı Kerim'de geçmesi gerekmemektedir.
Bir ayet
"Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun; çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." (Maide/8)
Bir hadis
Abdullah b. Amr b. As'tan (RA) rivayet edilmiştir. Biri, Resulullah'a (SAV), "Müslümanların hangisi daha hayırlıdır?" diye sordu. Resulullah (SAV), "Elinden ve dilinden, diğer Müslümanların selamette ve emniyette olduğu kimsedir" buyurdu. (Müslim, İman, 64; Buhari, İman, 1; Nesei, İman, 11

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.