Dua Yaradan’la sohbettir
Duayı ihmal ediyoruz. Sadece belli zamanlarda veya belli hâllerde dua etmemiz gerektiğini sanıyoruz. Halbuki insan her an ellerini ve kalbini duaya açmalıdır. Duayla kişi derdini Rabb'ine açıyor ve ondan talepte bulunuyor. Bu ne kadar özel bir hâldir.
Zora düşen zordayken elini açıyor da o zordan kurtulunca bir hamd ve şükrü dahi esirgiyorsa nankör olur. Hastalanınca hastalığı gitsin diye yalvaran, oradan çıkınca sadaka dağıtmıyor, hamdini tazelemiyorsa yanlış yapıyor demektir. "Şu işim olursa şu işi yapacağım" diyen, o işinin olduğunu görmesine rağmen sözünü unutuyorsa en azından vefasızdır.
YÜREKTEN İSTEYİN
Dua bir çağrıdır, kapıya gelmektir. Dua, hâli yüce Allah'a arz etmektir. Dua, çaresizliği ve yetmezliği itiraf etmektir. Dua, nimetin şükrünü ilan etmektir. Dua, kulun kendi halinden memnuniyetini veya memnuniyetsizliğini yüce Allah'a iletmesidir. Dua, sıkıntıların liste halinde takdimidir. Yüce Allah'a sevgiyi, bağlılığı, hürmeti, beklentiyi itiraf etmektir. Gelebilecek musibetlere, felaketlere karşı bir bariyer oluşturmaktır. Kimsenin olmadığı yerde ruhunu konuşturmak, Rabb'i ile dertleşmektir.
Kur'an-ı Kerim dua etmemizi emreder. Duamız olmazsa, bir değerimizin olmadığını belirtir. "Dua ediniz, kabul edeyim" der yüce Yaradan. O halde dua, yüzsüzlük değildir. Fırsatçılık hiç değildir. Dua bir ibadettir ki dünyalık bir şey talep edilse bile. Dua, kişinin sahibinin farkına varmasıdır. Kendi fakirliğini kabul edip aslında yüce Allah'ın hiç tükenmeyen hazinesine sığınmaktır. Yüce Allah, Kur'an'da şöyle buyurur: "De ki: Sizin dualarınız olmasa, Rabbim sizi ne yapsın?"
Bu ayet, duanın mutlak karşılık göreceğini ortaya koyar. Yeter ki, yalvaracak temiz bir ağız olsun. Yürekten, içten, samimi bir nefes bulsun. Duaların kabul edilmesi için olmazsa olmaz ilk şart "helal kazanmak", yani helal lokmadır. Peygamberimiz, Hz. Sa'd b. Ebu Vakkas'a, "Helal kazan, böylece duan kabul olur" buyurmuştur. Bunun dışında şu önemli noktalara dikkat edilmesi gerekir.
DUANIN KABUL ŞARTLARI
***
İSLAM'DA BÜYÜ VAR MIDIR, VARSA NASIL KORUNMALIYIZ?
Büyü veya sihir, birtakım acayip işler vasıtasıyla, başkaları üzerinde tesirler meydana getirmektir. Sihrin gözbağcılığı denilen gerçek olmayan çeşitleri yanında, gerçek netice ve etkileri olan çeşitleri de vardır. Ancak mahiyeti ve nasıl etki yaptığı bilinmemektedir. İslam dini, sihri inkâr etmemiş; fakat itikadı bozduğu, tevhid inancına zarar verdiği, kötüye kullanıldığı ve kontrolü mümkün olmadığı için yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de, "Sihirbazın felah bulamayacağı" (Taha, 69) beyan edilmiştir. Sihir ve büyüye karşı korunmak için Allah'a sığınmak ve "muavvizeteyn" denilen Felak ve Nas surelerini okumak tavsiye edilir.
İnsanın güzel bir olayla veya sözle karşılaştığında iyimserliğe, kötü bir hâlle karşılaştığında ise kötümserliğe kapılması, yaradılıştan gelen fıtri bir hadisedir. Ancak iyimserlik ve kötümserliğe kapılarak bu gibi hâllerin tesiri altında kalmak kişiyi evhama sevk edeceğinden kötü sonuçlar doğurabilir. Arapça'daki "F-E-L" kökünden olan fal sözcüğü "iyimserlik ve iyiye yorma" manasına gelmektedir. Hayırlı ve hayra teşvik edici sözler de bu kabildendir. Bu manadaki fal için Peygamberimiz (SAV), "İslam'da huzursuzluk yoktur. Ancak "fal"ı (iyi sözü) beğenmekteyim" buyurmuştur. Görüldüğü üzere bir şeyi uğursuz saymak, onun etkisinde kalmak yersiz ve dayanaksızdır. Bilakis ümitvar olmak, Allah'a güvenip O'ndan güç alarak hayatımızı değerlendirmek her Müslüman'ın görevidir. Günümüzde halk arasında fal diye ifade edilen, kahve fincanı veya birtakım şeylere bakarak kişinin geleceğiyle ilgili hususlarda hükümler çıkarmak yanlıştır. Dinimizde yeri yoktur. Günümüzdeki manası ile fal, cahiliyet döneminde müşriklerin uyguladıkları oklarla nasibini tespit etmek ve gelecekle ilgili bilgiler aktarmaktır ki, bunu yapmak ve ona inanmak dinen caiz değildir.
Babanın evladına karşı vazifelerinden birisi de onlara güzel ve anlamlı isim vermesidir. Peygamberimiz, "Kıyamet günü siz kendi isminizle ve babalarınızın ismiyle çağrılacaksınız. Çocuklarınıza güzel isim veriniz" buyurmuştur. Bu nedenle İslami örfte yeri olan ve yadırganmayacak isim olması tercih edilir. İsimlerin mutlaka Arapça olması veya Kur'an-ı Kerim'de geçmesi gerekmemektedir.
Bir ayet
"Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun; çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." (Maide/8)
Bir hadis
Abdullah b. Amr b. As'tan (RA) rivayet edilmiştir. Biri, Resulullah'a (SAV), "Müslümanların hangisi daha hayırlıdır?" diye sordu. Resulullah (SAV), "Elinden ve dilinden, diğer Müslümanların selamette ve emniyette olduğu kimsedir" buyurdu. (Müslim, İman, 64; Buhari, İman, 1; Nesei, İman, 11
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Büyük Rus yazar Tolstoy’un İslam ve Peygamber hayranlığı (22.11.2024)
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)