Türkiye'nin beş yılına talip olan altılı masanın trajik halini tarif eden Engin Ardıç, yazısını "Uçurumun kenarındasın. Dikkatli ol" uyarısıyla tamamlıyordu.
Dün masanın büyük ortağı CHP'nin "İkinci Yüzyıla Çağrı" toplantısının videolarını izlerken Engin Abi'nin sözlerinin ne kadar yakıcı bir gerçeğe işaret ettiğini daha iyi anladım.
Yalnızca altılı masa aktörlerinin her söyleminde, planında yoğun şekilde hissedilen acemilikten ya da organizasyonsuzluktan bahsetmiyorum. Zira beceriksiz iktidarların ülkeye vereceği zarar tolere edilebilir.
Şimdi karşı karşıya olduğumuzsa dramatik bir acizlik ve teslimiyet tehlikesi.
Baksanıza yine bir Kemal Derviş bulmuşlar kendilerine. Bu seferkinin adı Jeremy Rifkin. Adam Türkiye'ye gelmeye bile tenezzül etmeden ABD'den telekonferansla küreselcilerin, sömürge ülkeleri için uygun gördüğü modeli tanıtıyor.
Türkiye gibi ülkeler için en iyi olanın, Batı'daki rakip devletlerin çıkarlarıyla çatışmayan ve tabii ki iddialı olmayan "ılımlı" bir ekonomipolitik çizgi olduğu tezini ballandıra ballandıra anlatıyor.
Değil mi ya? Ne gereği var Doğu Akdeniz'deki gaz paylaşılırken hak talep etmeye, egemenlik haklarını dayatmaya, savunma sanayiini yerlileştirmeye, NATO gibi küresel kurumların önüne PKK-YPG sorununu getirmeye... Türkiye'ye az gelişmişliğin sürekliliğine hapsedilmiş, Ortadoğu'da ileri bir karakol pozisyonunu uygun görenlerle aramızı bozmaya.
Üstelik de biraz uysal olursak, emisyonla memisyonla oyalanırsak Jeremy Bey'in Türkiye'ye teknoloji ve para akıtacak çevreleri ikna etmesi işten bile değilken!
Gelelim asıl soruya...
Hayır, toplantıyı izleyen gazetecilerin "Salonda Rifkin'in İngilizce yaptığı konuşmayı kaç kişi anlamıştır?" sorusundan bahsetmeyeceğim. Ama cevabın içinde bu absürtlüğün de izahı var.
Peki, parti içinden gelen eleştirilere rağmen ABD'ye uçan, 8 saat ortadan kaybolan, ardından da okyanus ötesinden danışmanlarla yurda dönen Kemal Bey niye bu kadar "açık oynuyor?"
Öyle ya, oluşturduğu imajın ulusalcı kemik seçmenin bile kafasında soru işaretleri yarattığını görmemesi imkânsız.
Evet, Kemal Bey'in derdi içeriyle değil dışarıyla. O da "En ılımlı ve işbirliğine açık aktör benim" mesajını muhataplarının gözüne sokmaya çalışıyor.
Çünkü okyanus ötesinin, seçimde kaybedeceğine ikna olduğu siyasileri ana muhalefetten nasıl vahşice tasfiye ettiğinin canlı şahidi.
Ve Baykal'a kurulan kaset komplosunun ardından paraşütle indiği genel başkanlık koltuğundan şu saatten sonra kendi isteğiyle kalkmayacak kadar da hırslı.
Bence ortak akıl yine uçurumun eşiğinde durduğunun farkında ve yine dikkatli.
***
FETÖ'DEN BAYKAL'A KASET KOMPLOSU İTİRAFI
Firari FETÖ'cü Önder Aytaç'ın itirafları çarpıcı:
"Ve çok üzgünüm bunu söylerken ama MHP milletvekillerinin kasetlerini de, Cübbeli Ahmet Hoca'nın kasetlerini de, Kemalettin Özdemir'in ve Deniz Baykal'ın kasetlerini de ortaya saçan asla ve asla cemaat değil ama cemaatin içinde odaklanmış ve 'menfi mesulleri'ni idare eden ve yönlendiren derin pisliklerle ilişki içinde olan Mustafa Yeşil ve Temel Alsancak çetesidir."
Bu komployu aydınlatmak için bugüne kadar tek bir girişimde bulunmayan Baykal sonrası yönetim, ne zaman ölü taklidi yapmayı bırakacak?
Hadi Kemal Bey'i anlıyoruz da koskoca CHP'de partilerine çekilen FETÖ operasyonunun hedefini sorgulayan bir kişi bile yok mu?
Neden çekiniyorsunuz?
Son günlerdeki cesur çıkışlarıyla gündem olan Deniz Bey'in kızı Aslı Baykal'ın da söyleyecek çok şeyi olduğunu biliyoruz.
Siz neyi bekliyorsunuz Aslı Hanım? Aydınlanmak hakkı olan kamuoyunun gözü sizde.