Pandemi döneminde yasaklarla hayata, ticarete, piyasalara müdahale edilirken, hiç olmazsa AVM'ler kapatılırken Atilla Yayla'dan güçlü bir liberal itiraz bekledim.
Ne var ki, popülizm dalgaları sörfe müsaitken akıntıya karşı kulaç atmasına alışık olduğum... Türkiye'de Adam Smith dedin mi akla gelen ilk isimlerden olan Atilla Hoca bu sefer hiç oralı olmadı.
Sanırım kendisi de durumun farkında. Öyle olmalı ki dün adeta izolasyon sürecindeki müdahalelere karşı ilkesel bir tavır koymamasının izahını yapar gibi konuşuyordu.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un yüz yüze eğitim kararını valiliklerin verebileceği şeklindeki açıklamasını şöyle yorumluyordu:
"Korona salgını bir taraftan devletçiliği -yani merkeziyetçiliği- teşvik ederken diğer taraftan da ademimerkeziyetçiliğe yol verebiliyor. Hayatta hiçbir şey tek yönlü değil. İyi şeylerden kötü ve kötü şeylerden iyi şeyler çıkabiliyor..."
Hocam kötü şeylerden iyi şeyler çıkabilir, doğru söylüyorsun... Ademimerkeziyetçiliğe de eyvallah.
Ama eğitim gibi, temel haklarımızı kullanıp kullanamayacağımıza karar verecek otoritenin yerelleşmesi olsa olsa bir önceki yüzyılda gelişme sayılabilecek bir iyileşme sayılırdı.
Biz, insanlık, medeniyetimiz bu aşamayı geride bırakmadı mı? Ne ara sardık yeniden başa?
Tüm dünyada devletlerin birey karşısındaki varlıklarını daha çok hissettirdiği bu bir yıllık izolasyon süreci, gelecekten beklentimizi bu kadar mı düşürdü? Hak ve özgürlük tariflerimizi bu kadar mı değiştirdi?
Bir başka gündem üzerinden aynı soruyu sorduğum Hıncal Uluç bu özgürlükler ve izolasyon konusunu abarttığımı düşünüyor olmalı ki dünkü yazısında şöyle diyordu:
"Yeni binamızın terasına çıkıp çıplak bir selfie çeksem ve 'Manzaramıza bakın' diye sosyal medyaya koysam, bunun adı 'Özgürlük' olur mu, Melih?Karantina öncesinde veya sonrasında değişir mi bu tarif."
Sen ne diyorsun Atilla Hocam?
Karantina öncesinde de bu tarifler, liberallik falan böyle miydi?
Halkın siyasilere verdiği yönetme hakkına ortak olan birtakım bilim kurullarının yaşantımıza müdahale etmesini, sorgusuz sualsiz sindiremediğim için yoksa sorun bende mi?
İroni yapmıyorum Hocam..
Zira son günlerde ne zaman pandemi gündemini takip etsem aynı sorular düşüyor aklıma.
Bu yeni anormalliğe uyum sağlayamadığım için acaba anormal olan ben miyim?
Artık doğru olan, bırakınız engellesinler, bırakınız yasaklasınlar demek mi?
***
SAĞA BAK, SOLA BAK...
Liberalizmden, özgürlüklerden falan bahsettik. Malum bizim memlekette bunlar sağın konularından sayılıyor. Gelin bir de solumuza bakalım.
Ne yapalım, orada da CHP var.
Sosyalist enternasyonal üyesi anamuhalefetimizin bugünlerde meselesi elbette işçi sınıfı!
Şöyle ki, iktidara gelirlerse Türkiye'yi işçi cennetine çevireceklerini söyleyen CHP'nin belediyelerinde grevler var, lokavtlar var.
AK Partili, MHP'li oldukları için mobbinge uğrayan, işten çıkarılan binlerce işçi her gün bir ilde, ilçede grevde... Kimileri de "Belediyelerimizde asgari ücreti 5 bin TL yaptım, hayırlı olsun" diyen Kılıçdaroğlu'na "Peki bizim bu durumdan niye haberimiz yok" diye eylemde.
Bu partiyi solcu, emekçi dostu diye destekleyenlerin durumu ise Kemal Bey'inkinden daha acıklı...
Güya işçi dostu CHP yandaşı medyanın, işçi eylemleri konusundaki tutumunu görmüyor musunuz? "Bugünlerde grev yapmak şımarıklıktır" diyen Mine Kırıkkanat gibi, "grev kırıcılığı" yapıyorlar.
Peki, CHP milletvekilliği için durak olan Devrimci İşçi Sendikalarımız, Türk-İş'imiz nerelerde?
Eskiden işçisin sen işçi kal diye romantizm yapıyordunuz... Şimdi işçilerden işçi beğendiremiyoruz size?
Mağdur edilen bunca emekçi, işçi değil mi?
Marx, "İşçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yok" derken bu prangalardan başka neyi kastediyor olabilir ki?
Yoksa bunlar bizi avanak yerine mi koyuyorlar?
***
YOZDİL DİYOR Kİ...
"Cehape'de taciz var, tecavüz var filan diye bağıran arkadaşların, Ege'deki Yunan tacizine gıkı çıkmıyor, çıkamıyor!"
Taciz tecavüz mağdurlarının, kadın hakları örgütlerinin Y.Özdil'e cevabını merakla bekliyoruz.