Cuma günü Markar Esayan'ın ölüm haberini alıp hastaneye doğru yola çıktığımda aklıma bir gün önce WhatsApp'taki yazışmamız düştü.
Gündemdeki bir tartışmanın mizahını yapmıştık aramızda. Her zaman olduğu gibi...
Zaten onunla telefonda "Alo" diyerek konuşmaya başladığımız çok nadirdi. En kritik süreçlerde bile, konu ne kadar ciddi olursa söze "ortadan", umudun ve çözümün kapısını aralayan kararında bir espriyle başlardık.
Hangi birini sayayım... Gazeteden istifa edip işsiz kaldığımızda, darbe girişimini haber alıp telefona sarıldığımızda hatta pençesine düştüğü sinsi hastalığı öğrendiğimizde bile Markar'ın telaşa kapılıp ciddileştiğini hatırlamıyorum.
Bu soğukkanlılık onun zaman içinde çok daha iyi anladığım "teslimiyetinin" ve ondan kaynaklanan cesaretinin işaretiydi.
İşler zaten olacağına varacaktı. Bize düşen alacağımız tavrı işaret eden vicdanımızın rehberliğine güvenmek ve mutlaka harekete geçmekti.
Markar bu iradeyi hep gösterdi
Suskunluk sarmalının dibe vurduğu netameli zamanlarda zihinsel konforunu terk edip doğru bildiğini söyledi
Gerçek bir entelektüele yakışır şekilde bu ahlaki zeminde "mahallesiyle" kavga etmeyi, kimi süreçlerde dışlanmayı göze aldı.
***
Tıp ne der bilmiyorum ama sevgili dostumun son bir yılını esir alan hastalığın bu onurlu ve dik duruşun bedeli olduğunu düşünüyorum.
Zira tehlike karşısında centilmenliğini kaybetmeden öncülük etmek, yol göstermek, elini taşın altına koymak en sağlam bünyeler ve zihinler için bile ağır bir yük.
Markar "iyinin mutlaka galip geleceğine" dair inancını sesini duyurabildiği kadar haykırırken, ödediği bedellerin yükünü kimsenin moralini bozmamak için hep içine attı.
Bir gün bile sitemlerini, sıkıntılarını, dert ettiklerini paylaşıp yükünü hafifletmeye çalışmadı.
Keşke gönülden bağlı olduğu bu toprakları, ailesini, dostlarını düşündüğünün binde biri kadar kendini önemseseydi
Bir kere olsun sıkıntılarının zehrini içine atmak yerine ortaya serip azıcık "bencillik" etseydi.
Ya da bizler bunun için daha çok sıkıştırsaydık onu.
O da yapamadı biz de...
***
Markar'ın ardından yazılıp çizilenlere, söylenenlere bakıyorum günlerdir...
Herkesin hayatına, kalbine, vicdanına bir şekilde dokunmuş ki onu yüz yüze görmeyenler bile Markar'ın yukarıda anlatmaya çalıştığım diğerkâmlığına aşinalar...
Her kesimden insan onun cesaretine, nezaketine, samimiyetine, yurtseverliğine övgüler düzüyor. Kitabını yazdığı "iyi şeylere" sahip çıkıyor.
Onun 51 yıllık kısa ömrünün boşa geçmediğinin, anlaşıldığının en büyük kanıtı olan bu sevgi seli acımı, üzüntümü, pişmanlıklarımı azıcık da olsa hafifletiyor
Markar'ın çok erken gidişiyle içimizde bıraktığı boşluğun dolması elbette imkânsız. Ama bu dünyadan iz bırakarak geçtiği yolda onunla birlikte yürümenin onuru da hep bizimle olacak.
Güle güle Markar.
Seni şimdiden o kadar çok özledik ki...