İyi hatırlıyorum...
Çocukken, babamın katlanmış hâlde bir
ucunu ceketinin yan cebine sokarak eve
getirdiği 'Tercüman' gazetesini daha
ayakkabılarını bile çıkarmadan kapar,
ve hemen pehlivan tefrikasını okurdum!
...
Kurtdereli'yi, Aliço'yu, Koca Yusuf'u,
Hergeleci İbrahim'i müthiş lezzetteki
bu tefrikalardan öğrenmemin yanısıra...
Bir nefeste içime çektiğim bu öyküleri
'Eski Bir Pehlivan' mahlası ile
kaleme alanın 'Murat Sertoğlu'
olduğunu da çok sonraları öğrendim!
...
Hala büyük bir hayranlık ve zevkle
takip ettiğim 'Rauf Tamer'in köşe
yazıları ise bambaşkaydı...
Fikirlerimin, yeni oluşmaya başlayan
mantık değerlerimin bu denli örtüşmesi,
beni 'Rauf' ağabeyin yazılarıyla sanki
bütünleştirmişti!
Anadolunun çeşitli köşelerinde liseyi
bitirip ilk İstanbul seyahatime çıkınca
öncelikli iş olarak kendisini
'Tercüman' gazetesinde ziyarete
gitmiştim...
Randevu alma gerekliliği sanırım
bilinmezdi o zamanlar ya da ben
bilmezdim!
Ama danışmadakiler aramış, beni
hemen kabul etmiş, çay ikram etmiş,
odasında sohbet etmiştik...
Değeri çok yüksek anılarım arasındadır!
...
Demokrasiye sımsıkı bağlılığı, aşırıya
kaçmayan itidalli, hoşgörülü ve lâf
aramızda 'aristokrat' tavrından o
kadar etkilenmiştim ki, ileriki yıllarda
(Özal döneminde) Milletvekilliği
yaparken de bu öğrendiklerimi hep
başarabilme gayreti içinde oldum...
...
'Rauf ağabey'in Türkçemize
kazandırdığı bir deyim vardır;
'O Kafa!'...
İçinde bulunmaya çalıştığımız uzlaşı
ortamında bunu hangi görüştekiler ya
da hangi parti taraftarları için kullanırdı
şimdi ifade etmeyeyim de, sizin geniş
muhayyelenize bırakayım daha iyi!
Ama şunu da belirteyim ki 'O Kafa'lar
sanırım gitgide azalmakta...
...
Öyle ya...
Kendi halkına çekinmeden kurşun sıkan
asker kılıklı teröristlerin mevcudiyetini
gördükten sonra, 'O Kafa'lılığını hala
sürdürmeye kalkanın beyni de dumura
uğramış demektir!
...
Tercüman Gazetesinin ömrümde bu
denli önemli izi vardır velhasıl...
Hatta gazetenin sahibi olan Rahmetli
'Kemal Ilıcak' ile de tanışma şerefine
nail olmuşumdur...
Kibar, oturaklı, çok saygın bir izlenim
bırakmıştır bende!
...
Gelelim, daha sonra bir başka evlilik
yaptığı halde ilk soyadını değiştirmeden
devam eden 'Nazlı hanım'a...
...
Çankaya Köşkü'nde Rahmetli Özal
ile bir sohbetimizde nasıl olduysa
'Nazlı Hanım'dan konu açılmıştı...
Belki de ben, 'Ne kadar da hırçın'
gibilerinden bir lâf yumurtlamıştım,
tam hatırlayamıyorum...
...
Özal,
Nazlı hanımın oğlu Mehmet Ali'nin
kendi oğlu Efe ile arkadaş olduğunu,
sık sık da Köşke geldiğini, kendisini
çok sevdiğini anlattı ve Nazlı Hanım
için de;
'İnanılmaz derecede muhteris'
(aşırı hırslı-öfkeli) tabirini kullandı...
...
Ülkenin menfaati, toplumun huzuru
umurunda olmayan...
Belki kişisel çıkarları galebe çalan...
Daima kavga etmeye yer arayan, tatmin
duygusunu ancak münakaşada bulan bir
'O Kafa' örneği...
...
Demek, 'O Kafa' olmak için illâ
mâlum partiden olmak şart değilmiş!
...
Ne diyelim 'Allah Şaşırtmasın'...
...
Bir o parti-bir bu parti...
Bir o fikir-bir bu fikir...
...
Rahmetli Babamın hep tekrarladığı
gibi;
'Allah şaşırtırsa insanı,
fırıldak gibi döndürtürmüş!'...