Türkiye'ye dil uzatan ne kadar kişi
varsa pek hayırlı neticeye ulaşamıyor…
Son örneklere bakalım;
İşte, Rusya Başkanı Putin!
…
Haksız bir didişmenin içine girdi, ülke
iflas etmek üzere, son çare büyük enerji
şirketlerini satışa çıkardılar…
Derler ya;
'Alma mazlumun âhını, çıkar
aheste aheste'…
…
İşte, İngiltere Başbakanı Cameron!
…
Önce yalandan yere Türkiye'yi
desteklermiş gibi yapıyordu sonra
gerçek çehresini ortaya çıkardı ve
toplumdan da destek göreceğini sanıp
'Türkiye AB'ye 3000 yılına kadar
giremez' dedi ve sonra söylediğinin
çok abes kaçtığını fark etmiş olmalı ki;
'30 sene daha giremez demek
istedim' anlamında lafını düzeltmeye
çalıştı…
Derler ya;
'Büyük lokma yut, büyük
konuşma'…
…
Cameron istifa etmeye hazırlandığını
açıkladı. Yerine en büyük aday da (öyle
ya da böyle, olumlu ya da olumsuz) bir
Türk kökenli aday Boris Johnson...
Derler ya;
Bak sen Allahın işine!
…
Tabii bu arada AB'de de çatırdama
sesleri ayyuka çıkmaya başladı bile!
Hollanda ve Fransa'da AB'de kalıp
kalmama konusunda referanduma
gidilmesi talepleri yankılanmaya
başladı…
Ülkemizin hala devam ediyormuş gibi
görünen üyelik talebini ise bu süreçte
artık sadece yasaları-uygulamalarımızı
AB'ye uydurma çabasının sürdürülmesi
olarak ele almak sanırım daha doğru
olacaktır!
…
AB'nin büyük çalkantılar içine gireceği
kesindir ve Türkiye gibi bir dev pazara
ihtiyaçlarının çok ama çok artacağı da
görünen bir gerçektir...
İngiltere'nin boşluğunu Türkiye'ye
doldurtmak isteyeceklerdir!
…
Elbette, Türkiye'nin de bu hızlı süreci
iyi okuması gerekecektir…
Ekonomisi gitgide zayıflayan, siyasi
pek çok sorunla boğuşmak zorunda
kalan, terörün yeni odak merkezi haline
dönüşen bu ülkelerle bilmem ki iç içe
olmak, gelinen bu noktada istenmeli
midir?
…
Gelişmeleri birlikte göreceğiz, ama
şunu da belirtmiş olalım;
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği
Niğde'ye" deme ihtimalimiz de gitgide
artmaktadır!