11 Kasım 1918'de Birinci Dünya
Savaşı sona erdiğinde…
Osmanlı toprakları işgal edilmiş,
savaşta 1 milyon 300 bin şehit verilmiş,
1 milyon 600 bin asker kayıp listesinde
yer almış…
Velhasıl, toplam kaybımız 3 milyon'a
ulaşmıştı!
…
Bunların içinde Müslüman olmayan
tebaadan kimse bulunmamaktaydı…
Çünkü Osmanlıda Gayr-i Müslimler
askere alınmazlardı!
…
Bir fikir versin diye belirtelim…
İlk nüfus sayımına göre 1927'de
Türkiye, sadece 13 milyondu!
Bu nüfusun da yaklaşık 1 milyon kadarı
Gayr-i Müslim'di…
Savaşa katılmadıkları ve bu süreçte
ticaret ile uğraştıkları için diğer halktan
çok farklı olarak zengin ve çoğunlukla
da tahsilliydiler!
…
Hatta o yıllarda Avrupa'dan 185 bin
civarında Yahudi, sırf bu yüzden
emniyetli Anadolu topraklarına göç etti!
…
Ayrımcılık yaptığımız kesinlikle
sanılmasın ama gerçek durum buydu!
…
Ermeni Komitacılarla birlik olup Türk
halkını katliama girişen bazı Ermeni
köylerinin yerinin değiştirilmesi, göçe
tabi tutulmaları sonrasında çoğu Gayr-i
Müslim 'araziye uyum' çabası içine
girdi!
Asıl kimliklerini gizlediler…
Yerleşimlerinin adını değiştirdiler…
Çocuklarına Türkçe isimler koydular!
…
Bunlar, her zaman Türkiye'nin en
önemli-kilit noktalarında oldular…
En kritik görevlere getirildiler…
Ülkenin en güzel köşelerinde yaşadılar!
…
İstisnasız hepsi de kendisini sözde
'Atatürkçü' olarak tanıttı-lanse etti…
Bu sayede kuralları hep onlar koydular!
Kendilerinden sonra, kuralları bu kez
kendi çocuklarının belirleyebilmesi için
de ortamı sürekli hazır tuttular…
Onlara göre, Anadolu insanı asla tahsil
sahibi olmamalı, zenginleşmemeliydi!
Bu planın bir parçası da, başörtüsü
önüne engel koyarak, dindar Anadolu
insanına eğitim yolunu kapalı tutmaktı!
…
Rahmetli 'Vehbi Koç' o yıllarda
halkın durumunu şöyle tasvir eder;
"Ankara halkının çoğu Müslüman
Türklerdi. Bir de Hıristiyanlar ve
Museviler vardı…
Hıristiyanlar çalışır kazanır, iyi yer,
içer, eğlenirler, güzel evlerde
otururlardı…
Pazarları hafta tatili yaparlardı…
…
Vehbi Koç'tan devam;
"Türkler de çoğunlukla ya hoca,
ya bakkal-ya bekçi-ya da ambarcı
olurlardı…
Hıristiyanlar askere alınmazlar,
askere gitmedikleri için de daha
rahatça iş yapma, dükkân açma
imkânı bulurlardı…
Türk'ün ise tükenmek bilmeyen bir
görevi vardı; Kur'a, ihtiyat, redif
denilen, sonu gelmeyen askerlik
hizmeti ve bu hizmet sırasında
açlıktan, sefaletten veya düşmanla
çarpışırken ölmek!
İşte Ankara'nın hâli bu, Türkiye'nin
de hâli buydu!"...
...
Zamanın pek çok Gayr-i Müslim'ine bu
yoldaki gayretlerinde önderlik ve destek
de elbet çoğu Batılı Ülkelerden gelirdi!
…
Bir süre öncesine kadar, ülkedeki hangi
iri taşı kaldırsan, altından tanımlamaya
çalıştığımız tipte iri kişilerin çıkacağına
bilmem inanır mısınız?
…
İşte, yaklaşık 80 yıl böyle geçti!
…
Tam da ülkenin krizler, yokluklar,
ekonomik zorluklar içinde parçalanma
aşamasında Recep Tayyip Erdoğan
başa geldi…
Kim bilir kaç yüzyıllık bu oluşumların
derhal bertaraf edilmesi için müthiş bir
harekât başlattı!
…
Terör niçin tam anlamıyla sona ermedi?
Türkiye niçin daha zirveye yükselmedi?
…
Çünkü bu harekât henüz sonlanmadı!