Bir asırlık Türkiye Cumhuriyeti,
muasır medeniyetler seviyesine hala
ulaşabilmiş değil!
Oysa, bizimle aynı süreçte ve bizim
gibi neredeyse sıfırdan başlayan İkinci
Dünya Savaşı'nın mağlupları olan
Almanya-İtalya ve Japonya, bugün
dünyanın en güçlü ülkeleri arasında...
...
Biz, niçin geri kaldık?
Nerelerde hata yaptık?
...
Dış güçlerin Türkiye üzerindeki
oyunlarını göz ardı etmek elbet
mümkün değildir, ancak...
Bu oyunları bozma çabası içine hiç
girmemiş, topluma özgü politikalar
üretmeyi başaramamış, lâf ile icraatı
birbirine karıştırmış geçmiş iktidarları
bu başarısızlıktan soyutlamak da
mümkün değildir!
...
Türkiye'de başarılı olarak nitelenecek
-malûm- üç dönem yaşanmıştır;
Menderes dönemi...
Özal dönemi...
Erdoğan dönemi...
...
Bu dönemlerde üretim-kalkınma
sağlanmış, ileriye gidilmiştir…
Son dönem devam etmekle birlikte,
diğer önceki başarılı dönemlerden bir
sonra iktidara gelenlerse kazanımların
yitirilmesine, ilerlemenin durması
hatta geri gitmesine yol açmışlardır!
...
Umumhanede çalışan kadına
sormuşlar;
'Bunca faaliyetine rağmen,
senin niçin çocuğun olmaz?'...
Yanıtlamış;
'Biri yapar-biri bozar da ondan'
...
Başarısız iktidarların bozduğu-alaşağı
ettiği kalkınmayı başarılı iktidarlar
gelip düzeltmeye çalışmışlar, önceki
dönemin verdiği harabiyeti gidermiş
üstüne yeni atılımlar eklemişler ancak
bir sonraki dönem aynı 'kısır döngü'
içine yine girilmiştir!
Bol bol ihtilâl yaşanmış, hükümetler
vesayetler altında kurulmuş, başarısız
dönemler birbirini izlemiştir!
...
Yani...
Bazı dönemlerde her yan pisletilmiş...
Sonraki bazı süreçlerde de tüm çaba
ortadaki pisliği temizlemeye çalışmak
yönünde olmuştur!
...
Ülkemiz geçmişinde gelenekselleştiği
biçimde, toplumun göğsünü gururla
dolduranlar ise -ne hazindir ki- ilk
fırsatta ortadan kaldırılmışlardır!
Menderes idam edilmiş...
Özal zehirlenmiştir...
...
Bugüne bakacak olursak...
...
21'nci Yüzyıla henüz girilmişken
memleketi uçurumun kenarından
kurtaranın, düştüğü dipsiz kuyudan
çekip çıkaranın kim olduğu bellidir!
Bu aşikâr iken...
Bazı medya organlarında, bazı
siyasetçi geçinenlerin dillerinde, aynı
kısır döngünün tekrar yaşanması için
yine aynı senaryoların uygulanması
yönünde gayretler de dikkat çekicidir!
Bir gazete manşetinde 'idam' tehdidi,
diğer bazılarında 'türlü iftiralar' yer
almakta, bazı politikacılar geçmişteki
yalan vaatlerin de üstüne zıplayarak
toplumu kandırmaya çalışmaktadır!
Böylece, umutsuzca da olsa, krizli
yıllara dönüş hazırlığı yapılmaktadır!
...
Ama şu da bellidir ki...
Dünya ve Bölge konjonktürü eskisi
gibi değildir ve çok daha hassas bir
konuma gelmiş bulunmaktadır!
Ekonomide çıkacak bir çalkalanma,
diplomaside yapılacak en ufak hata
eskiden olduğu gibi sadece ortalığı
kirletmekle kalmaz, toplumu boğazına
kadar pisliğe de batırıverir...
İstiklâlin varlığı dahi -Allah
muhafaza- tehlikeye düşebilir!
...
Bu bakımdan, seçimde vereceğimiz
karar geleceğimizi de belirleyecektir;
Ya, mehter marşı ile iki ileri bir geri!
Ya, son sürat maratona devam...
...
Haziran başında tüm toplum olarak
yiyeceğimiz hurmaların türüne göre,
neticeyi çok sürmez Aralık'ta alırız!
Ama öyle, ama böyle…