Memlekette ne zaman birisi iyi bir
şeyler yapmaya kalkışsa, öylesine
tepkilerle karşılaşır ki, şaşkına döner!
Sonuçta;
Ya, ülke sevgisi galebe çalar, çabaya,
mücadeleye devam eder…
Ya da 'lânet olsun' diyip, yaptığından
yapacağından pişman olur vazgeçer…
…
İş yapmayan, yenilik getirmeyenin
fazlaca eleştirilmemesi…
Buna mukabil, ülkenin önünü açacak
devrim niteliğindeki kararlara imza
atanlara direnilmesi, bizim toplumda
sık rastlanan kalıtsal gerçeğimizdir…
…
'Elleme, böyle kalsın'cı zihniyet,
ya da 'statükoculuk' denilmektedir
bu olguya!
…
Bu kafa yapısındakiler, işgal güçlerine
karşı verilen 'İstiklâl Savaşı'na da
karşı çıkmışlar…
Karşıdaki biraz bastırınca on iki adayı
da direnmeden gözden çıkarmışlardır!
…
'Korkak Bezirgân, ne kâr eder
ne ziyan' denilir, ancak yerinde
sayanın hızla düşeceği de bellidir!
Statükoculara aldırmadan atılan
temkinli ve cesur adımlar, ülkeye
her daim çağ atlatmıştır…
…
Örnek çok da, Özal döneminden bazı
gerçekleri hatırlamakla yetinelim;
…
Özal, ihracat seferberliği başlatmayı
planladığı zaman, ülkede sanayi malı
pek olmadığı için, meyve-sebzeden
ufak tefek başlanmasını öngörmüştü!
Muhalif çevrelerden hemen;
'İhracat yüzünden aç kalacağız'
feryadı yükseliverdi…
Tüm üretimin değil, zaten küçük bir
bölümünün ancak ihracının mümkün
olabileceğini anlatmak zor olmuştu!
…
Türk Parası kıymetini koruma yasası
vardı ve buna göre, üzerinde bir dolar
bile yakalanan hapisten kurtulamazdı!
Özal, yasağı kaldırdı, döviz taşımak,
almak, satmak serbest bırakıldı!
Yine aynı çevreler anında yaygarayı
koparmışlardı;
'Ülkenin dövizi bitecek'…
Elbette bu da, bilgisizce öne sürülen
ufuksuzluk-dar görüşlük örneğiydi!
…
Haberleşme alanında Özal döneminde
büyük yatırımlar yapıldı. Kurulan
santrallerle telefon sistemi yaygınlaştı.
Ama muhalefetin ağzı torba değil ki
büzesin;
'Telefon yenir mi!' sloganı atmaya
başlamışlardı bu kez her yanda!
…
Konaklama tesisi bulunmaması,
ufak-tefek ve birkaç irice otelle de
turizmin gelişmesinden söz edilmesi
mümkün olamayacağından, hızla 'tatil
komplekslerinin' yapımını başlanmıştı
ki, eleştiri bombardımanı geç kalmadı;
Sahiller halkın, tesis yapılamaz...
Sözü edilen sahiller yerleşimlerden
kilometrelerce uzakta, çalı-çırpı
bürümüş, yılan-sıçan-solucanın
egemen olduğu çöplüğe dönmüş
sahillerdi, ihtimal ki yüzlerce yıldır
oradan denize de bir tek Allahın kulu
dahi girmemişti!
…
Sözünü ettiğimiz bu birkaç örneğin
yaşandığı yılki durum ile, başlatılan
hamlenin bugün vardığı aşamayı bir
arada gösterecek olursak;
Yıllık ihracat o yıllarda 3 milyar
dolardı…
Günümüzde 160 milyar dolar!
…
Merkez Bankası'nda o yıllarda
25 milyar dolar döviz rezervi vardı…
Şimdi 130 milyar dolar!
…
Haberleşme sektörünün parasal hacmi
o yıllarda -0- idi desek yeridir…
Bugün 150 milyar doları geçiyor!
…
Turizm gelirleri o yıllarda 'yok'
mertebesindeydi…
Şimdi 35 milyar dolara ulaştı!
…
Velhasıl…
Değişime açık olmanın yararı büyük!
Statükoculukla, 'elleme, böyle kalsın'
ile bir yere varılamayacağı da belli…
…
Şu 'Devlet Başkanlığı' meselesi de
bu yazı kapsamında düşünülmelidir!