Dünyanın özellikle de gelişmekte olan ülkelerin en temel ihtiyacı enerji... Savaşlar da siyasi gerilimler de büyük oranda enerji üzerinden yaşanıyor. İçinden geçtiğimiz yüzyılda buna, teknoloji, biyoloji, su ve gıda gibi birçok temel kavga alanı da eklenecek. Ancak bugün öne çıkan kavga enerji kavgası... Bu yüzden eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın dediği gibi "Enerjimeselesi asla sadece enerji meselesideğildir".
Hele bir ülke enerjide büyük oranda dışa bağımlıysa bu savaşta ayakta kalması çok zor.
Türkiye bu gerçeği en derin biçimde yaşayan ve bilen ülkelerden biri. Hâlâ enerjiye 70 milyar dolar civarında para ödüyor. Hem de son 22 yılda enerji kaynaklarını çeşitlendirmesine, güneş, rüzgâr ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji potansiyelini devreye sokmasına rağmen.
Rakamlar ortada, Türkiye 22 yılda yenilenebilir enerji kapasitesini yaklaşık 400 kat artırdı. Bugün elektrik üretiminin yüzde 49.3'ünü yenilenebilir kaynaklardan karşılıyor. Ancak bu başarı Avrupalıları şaşırtsa da Türkiye çok daha fazlasını yapabilecek potansiyele sahip.
Peki bunu neden harekete geçiremiyor?
Geçen hafta, Enerji Bakanlığı ve EPDK'nın yenilenebilir enerji üretimi için tam 83 bin megavatlık lisans verdiğini ve o lisansların gereğinin yapılmadığını yazdım.
Yazı üzerine EPDK Başkanı Mustafa Yılmaz aradı. Enerji alanındaki birikimiyle uzun yıllardır EPDK Başkanlığı yapan Yılmaz'la uzun olmayan bir telefon görüşmesi yaptık. Ama "Bir dokunduk bin ah işittik" misali meğer her alanda olduğu gibi enerji alanının da kendine özgü onlarca sorunu varmış.
En önemlisi de rüzgâr veya güneş enerjisi yatırımlarına karşı çevreci örgütlerden barolara kadar onlarca kurum veya kişinin açtığı davalar. Bazen yatırım süreleri bu yüzden uzuyor. Ne garip, aynı kişilerin sık sık, "Güneşiaz İngiltere bile enerji ihtiyacınıgüneşten karşılıyor, biz neden karşılayamıyoruz?" diye şikâyet ettiğini de biliyoruz.
İşin bu yanı kadar yatırımın gecikmesinde izin süreçlerinin de katkısı var. EPDK Başkanı Yılmaz şöyle diyor: "Bazı yatırımlar için 52 kurumdanizin belgesi isteniyor, bu dazaman alıyor."
Resmi prosedüre göre; lisans almadan önce bir projenin tesisi için gereken izin ve onaylar, imar planı değişikliği, proje onayı, inşaat ruhsatı, ÇED belgesi ve sahanın kullanım hakkının elde edilmesiyle ilgili işlemler için önlisans veriliyor.
Bu önlisans dönemi yatırımın büyüklüğüne göre değişmekle beraber 12 ay ile 36 ay arasında. EPDK'ya göre yatırım için bu süre uzun değil. Avrupa'da bu süre rüzgâr santrali için yaklaşık 7-8 seneyi buluyor.
Kuşların göç yolları, tarım ve orman arazisi, radarların etkilenip etkilenmemesi gibi birçok parametre var. Ancak bunlara uyulsa da hem "elektriklerkesilmesin" diyen hem de her enerji yatırımına karşı çıkıp işi uzatan bir lobi var. Öyle ki, Çeşme'de yaşayan bir Hollandalı kadının, "Keçileriminsütü kesildi" diye dava açtığından bile söz ediliyor. Acaba kendi ülkelerinde bu kadar hassaslar mı?
Türkiye bu karşı çıkışlara rağmen son yıllarda yenilenebilir enerjide önemli adımlar attı ve kapasitesini yükseltti. EPDK verilerine göre, "Lisanssız ve lisanslı GES ve RESprojelerinin toplamı yaklaşık 87bin megavat"... Bu büyüklük yatırıma dönüştüğünde Türkiye muhtemelen enerjide dışa bağımlılıktan kurtulacak. Bu nedenle enerji lisansı alanların yakın takibi önemli...
Buna enerjide merkez ülke olmayı da ekleyin, "Türkiye Yüzyılı" hayal olmaktan çıkar.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.