Muhalefet partileri, kendi içlerindeki "yolsuzluktaciz ve koltuk" kavgalarına öyle dalmışlar ki, gözleri ne Gazze'deki küresel soykırımı ne Biden-Şi Cinping görüşmesini ne de Avrupa'da aşırı sağın yükselişini görüyor. Dünya umurlarında değil.
Kafaları, "İttifak olacak mı olmayacak mı?" ya da "Yüzde 50 artı 1 değişecek mi değişmeyecek mi?" meselesiyle meşgul. Başkan Erdoğan'ın Almanya dönüşü yaptığı şu açıklama da onlar için nimet oldu: "Çoğunluğu alan adayınseçilmesi usulüne geçilmesihâlinde Cumhurbaşkanlığıseçimi de seri olur, uğraştırmazve yanlış yollara da sevketmez. Mevcutta 50+1 mecburiyetipartileri yanlış yollarasevk ediyor. Kimin eli,kimin cebinde belli değil."
Nasıl umutlandılar bilemezsiniz. Onlara göre; bu açıklamaya MHP Genel Başkanı DevletBahçeli karşı çıkacak ve Cumhur İttifakı dağılacaktı.
Öyle olmadı, Bahçeli de ezber bozan cevabıyla o beklentiyi yerle bir etti: "SayınCumhurbaşkanımızın tespitve değerlendirmeleri siyasetinkurulan ittifaklarınınparçalı yapısına bakıldığındaanlamlıdır; fakat bu konudabizim sözlerimiz, yaptığımızaçıklamalar, görüşlerde bellidir ve değişmemiştir.Sayın Cumhurbaşkanımızladiyaloğumuz hasbidir, harbidir,haysiyetlidir. Hakseverliküzerinedir. Hiç kimse dearamıza giremeyecektir.Buradan size ekmek çıkmaz."
Ama muhalefet ve umutsuz medyası yine de bu tartışmadan vazgeçmedi. Tıpkı uyduruk "Güçlendirilmiş ParlamenterSistem" gibi yine hayali bir beklenti üzerinden siyaset yapmaya devam etti. Neymiş, AK Parti yüzde 50 artı 1'i kaldırarak ittifakların dağılmasını ve "çokpartili tek adam rejimi"nin sürdürülmesini istiyormuş.
İyi de yüzde 50 artı 1 olmasa ittifak olmayacak mı?
14 PARTİ BİR ARADA
Aslında ittifak siyasetinin başkanlık sisteminin zorunlu sonucu olan yüzde 50 artı 1'le hiç ilgisi yok. Hatırlayın, 10 Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP'nin adayına 14 parti destek vererek bir çeşit ittifak yaptı.
Demek ki sorun yüzde 50 artı 1'de değil, sorun siyaset üretemeyen ve ilkesiz ittifak yapan partilerde. Yüzdeyi aşağı çekseniz de bu sonuç değişmeyecek.
Alın 2018 seçimlerini... O seçimlerde ilk kez açık siyasi ittifaklar kuruldu. Bir yanda ilkesel ve programa dayalı kurulan Cumhur İttifakı, diğer yanda hâlâ savrulmalardan kurtulamayan ilkesiz vegizli kapaklı pazarlıklarla kurulan Millet İttifakı vardı. Biri girdiği her seçimi kazanırken diğeri hep kaybetti.
Burada sorun ittifak yapmakta değil, ittifakları kirli pazarlığa dönüştürmekte.
KİRLİ İTTİFAKIN SORUMLULARI
Bunun en çarpıcı örneği, tam metni önceki gün yayınlanan CHP Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu ile Ümit Özdağ arasında yapılan gizli ittifak protokolüydü. Bugün rezillik diye karşı çıkılan o protokol halktan saklandı; ama o günlerde kimse de itiraz etmedi. Hatta Akşener, Kılıçdaroğlu'na, "Hertürlü talebi yerine getirebilir" diye de destek verdi. Daha vahimi, Zafer Partisi'ne sert karşı çıkan HDP'nin tavrıydı. Özdağ'la gizli bir protokol yapıldığını bildikleri halde HDP'liler, 28 Mayıs seçimlerinde başta Diyarbakır olmak üzere birçok ilde Kılıçdaroğu'na silme oy verdi.
O oylarla Kılıçdaroğlu seçimi kazanacak, Özdağ da İçişleri Bakanı olacaktı.
İşte muhalefetin asıl sorunu, siyaset mühendisliğiyle böyle kirli ittifaklara imza atmasıydı.
Bugün bu ittifaklara imza atan partilerin sarsılmalarına şaşırmamalı; tersi olsaydı aynı sarsıntıyı Türkiye yaşayacak ve şaşırmamız da işe yaramayacaktı.
Bu yüzden eksiklikleri olsa da sistemden önce partiler değişmeli...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.